Koçovalılar çalışma odasında oturuyorlardı. Salih ve Cumali İdris'in masasının önündeki koltuklarda Emmi hemen yanlarındaydı. Yamaç pencereden dışarıyı izliyor İdris masasında tüm azametiyle oturuyordu. Gece darmadağın bir halde daldı odaya. Soluk soluğa kalmış saçı başı birbirine girmişti. Odadakiler bir anda ayaklandı Yamaç koşarak kızın yanına geldi. Gece dizleri üstüne çökmüştü. "Ne oldu iyi misin?" diye sordu Yamaç "Karaca." dedi kız soluğunu düzenlemeye çalışarak. O sırada arkasından gelen Selim olduğu yerde kalmıştı. "Ne olmuş Karaca'ya?" diye sordu. "Aldılar... Karaca'yı aldılar." Dedi Gece. Yamaç için dünya durdu bir an. Alnındaki damar belirginleşti. Sinirli miydi, korkmuş ya da gergin mi yüzünde bütün ifadeler vardı. "Nasıl aldılar? Nereden aldılar kızım?" diye sordu İdris. "Biz... baba biz Karaca ile dışarı çıkmıştık. Bir anda oldu silahlı adamlar sardı etrafımızı ne olduğunu bile anlayamadım." dedi Gece. "Kızım sen hani dövüyordun? Ezip geçiyordun?" dedi Salih o bildiğimiz şivesi ile. "Elinde Kalaşnikof olan on beş adamı değil Vartolu." dedi Gece. Yerden kalkmış sandalyeye oturmuştu. "Kim peki?" diye sordu Yamaç. Gece ceketinin cebinden siyah bir zarf çıkarıp Selim'e uzattı. Üzerinde düzgün bir el yazısı ile Selim Koçovalı yazan zarfı görünce oda bir anda sessizliğe gömüldü. Selim elleri titreyerek uzanıp zarfı aldı. Gece soran gözlerle baktı Yamaç'a. "Yücel." diye tısladı Yamaç. Selim herkese saatler kadar uzun gelen bir sürede açtı zarfı. İçinden çıkan kağıtta bir adres ve "Bu senin cezan." yazılı bir not vardı. Cumali çekip aldı kağıdı "Hadi gidiyoruz." Dedi ve kapıya doğru yürüdü. "Ben gideceğim...Yalnız."dedi Selim sabit bir noktaya bakıyordu. Yüzü bembeyazdı. "Ne demek yalnız... Hadi" dedi bu defa Yamaç. Selim birden patladı "Ben yalnız gideceğim. O benim kızım." Kimse beklemiyordu bu tepkiyi. Tabi Gece hariç. Herkes şaşkınlık içinde birbirine bakarken Selim bir hışım çıktı odadan koşar adım arabaya binip çalıştırdı. Ardından diğerleri de koşturdular. Gece en sona kalmıştı. Üç araba bahçe kapısından çıkıp yolun sağına dönüp hızla gazladı.Koçovalıların tersi istikamette tüm gücü ile gaza yüklendi Gece. Adrese onlardan önce gitmeliydi. Gözü çalan telefona ilişti. "Ne var ulan?" diye açtı telefonu. Arayan Yücel'di. "Bir sorun yok ya?" dedi Yücel. Yaşadıkları atraksiyona göre çok sakin geliyordu sesi. "İlk elin günahı olmaz yetişmeye çalışıyorum işte. Çıktılar geliyorlar." Dedi kız. "Güzeeell. Bekliyoruz." diyerek kapattı telefonu. "Piç kurusu." dedi telefonu kapatıp yan koltuğa atarken. Yaklaşık dört ay önce girmişti hayatına Yücel. Roma'da olduğu sırada devamlı mektup ve mail göndermişti en sonunda pes edip konuşma teklifini kabul etmiş ve hayatının dönüm noktası sayılacak tamam ya da devam diyeceği bu yola girmişti. Anlattıkları aslında bildiği şeylerdi Gece'nin içinde bir yerlerde hep uhde kalan şeyler. Yıllar sonra hiç tanımadığı birinden dinlemek canını yakmış yarasını kanatmıştı. Üstelik babasının ölümü hakkında verdiği detaylar Gece'yi derinden sarsmıştı. Şimdi yürüdüğü bu yolun sonu ya ferahtı ya ölüm.
Gece eski fabrikanın önüne gelince ani bir frenle durup indi arabadan koşarak büyük demir kapıyı açıp içeri girdi. O sırada Koçovalı erkekleri Selim'in peşinden adrese gelmişlerdi. Silahlarını çekip etrafı kolaçan ettiler. Cumali, Salih, Kemal, İdris ve Yamaç hızlıca daldılar mekana. Emmi ve Metin arkayı kolaçan ederek ilerlediler. Selim silahını çekip bekledi. Adamlar mekana girince dört bir yandan kilit sesi duyuldu. "Orospu çocuğu." dedi Selim tükürür gibi ve asıl adrese koşmaya başladı. Koçovalılar dikkat etmemişti ama zarfın içinde başka bir kağıt daha vardı ve asıl adres orada yazılıydı. Selim olabilecekleri düşündüğünden ses çıkarmamış kardeşlerini koruyabilmek için ikinci adresten bahsetmemişti. Asıl bina yedi yüz metre kadar ötedeydi. Hırsla daldı paslı demir kapıdan içeri. "Karaca!" diye bağırdı. O sırada karanlık mekanda bir fener ışığı yandı. Büyük odanın sonunda ışığı yüzüne tutmuş kendisine doğru yaklaşan kızı tanıyınca yutkundu Selim. "Gece." dedi kekeleyerek. Kız sinsi şeytani bir gülümseme ile karşılık verdi. "Hoş geldin Selim Abi".
"Baktın mı kimse yok mu?" dedi Selim. Gece kafasıyla yok anlamında işaret yaptı "Azrailin var bir tek." dedi. Selim durdu kıza dikti gözlerini. "Ne diyorsun Allah aşkına. Acelemiz var zaten." dedi ellerini dizlerine koymuş eğilmişti. "Azrail diyorum Selim Koçovalı aha bak burada." dedi kız silahını adama doğru kaldırmıştı. Selim dikleşti. "Karaca nerde?" Diye sordu ne olduğunu tam anlayamasa da Gece'nin bildiği Gece olmadığını fark etmişti. "Kaç yaşında Karaca 19 hatta 20 " dedi Gece adam ses vermedi. "Ben de babamı en son gördüğümde o yaştaydım. Öldürdüğünüz babamı...Önemsemediğiniz... Küçümsediğiniz." dedi Gece. Selim'in kızın her kelimesi ile omuzları biraz daha düşüyordu. Kafasını sağa sola salladı "Öyle bir şey yok." dedi. Gece güldü "Hı hııı tabi... Ama merak etme yalnız kalmayacaksın diğerlerini de yollayacağım arkandan çok az sabır." Diyerek göz kırptı. Silahını tekrar doğrulttu "Hoşça kal Selim Bey abi babama selam söyle beni kızın yolladı demeyi de ihmal etme." dedi Selim elini kaldırdı "Yapma." diye kekeledi. Gece birkaç saniye daha tereddüt etse Selim'in kendi silahını ateşleyeceğinin farkındaydı son kez adamın gözlerine baktı "Özür dilerim." dedi ve tetiği çekti. O esnada salonun asma katından onları izleyen Yücel gülerek aşağı indi. Selim yerde uzanıyordu kanı etrafa yayılmaya başlamıştı. Adam kanın üzerinden atlayıp kızın karşısında durdu.
"Hoş geldin Gece." dedi kızın yüzü bembeyazdı ama önemsemedi Yücel telefonunu çıkardı. Bir minibüsün içinde karşılıklı oturuyordu Karaca ve Azer ortamın sessizliğini Azer'in çalan telefonu bozdu. "Hehh söyle." dedi Azer. Karaca adama tiksinir gibi bakıyordu. "İşlem tamam mı? ...... Böylece salacak mıyız? Evinin kapısına falan bıraksaydık bu saatte tek başına." dedi Azer gözü Karaca'ya kaymıştı. "Peki madem." deyip telefonu kapattı. "Misafirliğiniz buraya kadar küçük hanım." diyerek kapıyı açtı. Karaca olanlara bir türlü akıl erdiremiyordu titreyerek indi arabadan nerede olduğunu bile bilmiyordu. Kollarını bedenine doladı. Tam gidecekken durmuştu araba. Azer bir hırka uzattı kıza. Karaca ters bir bakış atıp hırkayı almadan sert adımlarla uzaklaştı oradan.(Fon Müziği/Melek Mosso-Hiç Işık Yok)
Korkak adımlarla nereye gideceğini bilmeden yürüyordu Karaca. Soğuktan ve korkudan titremeye başlamıştı. Bir arabanın çalışıp uzaklaştığını duydu. Koşarak o tarafa doğru gitti. Eski bir fabrikanın kapısı açıktı içerden küçük bir fenerin ışığı görünüyordu. Korkarak yaklaştı o tarafa doğru yaklaştıkça görüntüleri seçebiliyordu. Önce Gece'yi tanıdı. Dizleri üstüne çökmüş yerde yatan adama bakıyordu. Kalbinin ağzında attığını hissetti. Hızla yaklaştı. Yerde yatan adamın önce ayakkabılarını tanıdı bakışlarını yukarı doğru kaydırdıkça bedeninin kontrolünü kaybetti.
Koçovalılar her yeri zorluyor bir türlü çıkacak bir delik bulamıyordu. Cumali öfke ile tekmeledi boş varilleri. O sırada akla hayale gelmeyecek küfürler ediyordu. Hepsi az önceki silah sesini duymuş daha da gerilmişti. Cumali tüm öfkesi ile kapıya doğru giderken kilit sesleri yeniden duyuldu. Kemal koşup kapıya asıldı hemen. Kapı sonuna kadar açıldı. Adamlar hep birlikte fırladı dışarı. Yön kestirmeye çalışıp sağa sola bakarlarken Karaca'nın çığlığı ile o tarafa doğru koştular. İlk gelen Kemal olmuştu. Karaca'nın kucağında kanlar içinde yatan Selim'i görünce donup kaldı. Ardından gelenlerin durumu da pek farklı değildi. İdris "Oğluuumm." diyerek dizlerinin üstüne yere yığıldı. Cumali "Çocuk." dedi sessizce. Yamaç 'ın kulakları çınlıyordu. "Yetişemedim." dedi Gece hala yerde dizlerinin üstünde oturuyor öne arkaya sallanıyordu. "Yetişemedim ben... Kurtaramadım."