73.Bölüm
"Sen Gece'nin böyle bir şey yapmayacağını bilmiyor musun?" diye bağırdı Yamaç olanları ertesi gün kahveye geldiğin de öğrenmiş öfkeden deliye dönmüştü. "Biliyorum tabi lan." Diye aynı tonda cevap verdi Cumali. "Dün akşam olanlar acemice kurulmuş saçma sapan bir kumpastı biliyorum bunu. Ama bu kız bir şeyler yapmış bu kız bilmediğimiz bir şeyler çevirmiş ki saf dışı bırakılmak isteniyor. Sen değil misin bu kız iki de bir nereye kayboluyor diyen?." Derken Selime döndü yüzünü Cumali. "Ara sıra habersiz yok oluyor." Dedi Selim sakince. "Emmi sen söyle sen demedin mi bana hastanedeyken bu kızda bir hal var diye?" Emmi gözleriyle onayladı adamı. "Var bilmediğimiz bir şey var." Dedi Cumali. Yamaç ellerini beline koymuş en sert bakışlarıyla süzüyordu abisini. "Varsa sorardık ne oluyor derdik elinden silahını alıp kapı dışarı etmek ne?" diye bağırdı. "Hasbinallah oğlum kimseyi kapı dışarı ettiğim yok. O sinirle çıktı gitti." Diye karşılık verdi Cumali. Celasun ve Meke sessizce süzüldüler içeri ama Yamaç geldiklerini fark etmişti "Abi aradık taradık her yere haber saldık gören duyan yok şimdilik." Dedi Meke ürkekçe. ""Aliço?" diye sordu Yamaç. "Abi Aliço'nun da haberi yok. Bizden öğrendi." Dedi Celasun. Yamaç gerginlikle yüzünü sıvazladı. "Her yere her taşın altına bakın bulun bana Gece'yi." Dedi. "Senin haberin var mı lan?" dedi Salih kapının önünde Akın'la dikiliyorlardı. "Yok nereden olsun." Dedi Akın. "Biz ne yapıcaz şimdi?" diye hayıflandı Salih sandalyeye çökerken. "Bilmiyorum amca bilmiyorum." Diyerek yanına oturdu Akın'da. Salih gülümsedi "Bir daha desene lan." Dedi. Çocuk anlamamıştı "Ne deyim?" diye sordu. "Amca desene." Dedi Salih gülerek. Akın'da gülümsemişti. "Demesene öyle utanıyorum ama." Dedi sesini incelterek. Salih uzanıp çocuğu ensesinden kavradı "Ne olduysa oldu yaşandı bitti bundan sonra ah dediğin an ensende bitmezsem aldığım nefes bana haram." Dedi. Akın'da aynı içtenlikle gülümsedi adama.Yamaç masada tepkisizce oturmuş bakışları sabit bir noktaya kilitlenmişti. Cumali'nin söylediklerini düşündü. -. Ama bu kız bir şeyler yapmış bu kız bilmediğimiz bir şeyler çevirmiş- Nazım'ın evinde karşılaşmaları, Gelen telefon, Nazım'ın telefonda ona söyledikleri bir bir geçti aklından. "Tamam oğlum ya bulucaz çıkıcak elbet bir yerden." Diyerek Selim gelip oturdu yanına. "Ben vurulduğum da Gece benimle birlikte hastaneye geldi mi?" Selim gözlerini kısıp düşündü bir süre "Seni bulan oydu zaten. Bizi çağırdı geldik seni aldık.... Hatırlayamıyorum ki. Ama ameliyattan çıktığında ordaydı." Dedi Selim. "Ameliyat kaç saat sürdü?" diye sordu Yamaç bu defa. "Beş altı saat falan." Diye yanıtladı abisi. "Hayırdır?" diye sordu. "Hiç yok bir şey nereye gider ne yapar onu kestirmeye çalışıyorum." Diyerek geçiştirdi Yamaç.
"Yani demem o ki sen işine bak Azer'cim Koçovalılar'ın safından biri daha eksildi." Dedi Nazım kahve fincanını masaya geri koyarken. "Valla Nazım Bey iyi diyon güzel diyon da bu Gece denilen kız öldü geri geldi senin öyle iftiranla falan sinecek kız değil ben sana diyim." Dedi Azer yüzünde alaycı bir gülümseme vardı. "Orası benim bileceğim iş. Sen işine bak. Bu defa malını ziyan etmeden teslimatını yap." Dedi Nazım en ukala tavrıyla. "Bana hava hoş. Sen öyle diyorsan." Dedi Azer ayağa kalkarken. İki adam tokalaştı. Azer odadan çıkarken Nazım'da pencereye doğru yürüdü. Kış İstanbul'da çok sert geçiyordu. Camı döven yağmur tanelerine baktı adam. "Ayy Gece ayyy olmasaydı sonumuz böyle." Diye mırıldandı kendi kendine. O esnada masanın üzerinde duran telefon çalmaya başladı. Nazım ağır hareketlerle cevapladı arayanı. "Aramanı beklemiyordum." Dedi yüzünde durumdan keyif aldığını gösteren bir gülümseme ile. "Beklemediğin daha pek çok şeye hazırlıklı ol Nazım. Felaketin oluyorum haberin yok." Dedi Gece kahvenin karşısındaki çatılardan birinde kapişonunu örtmüş eli cebinde yüzünde sinsi bir gülümseme ile duruyordu.
"Güzel canını yakmaya kıyamayacağım için seni bu şekilde oyun dışı bırakmayı tercih ettim umarım kırılmadın bana." Dedi Nazım. "Cık. Kırılmadım aksine hoşuma gitti. Elimi kolumu çözdün. Şimdi daha özgür daha deliyim senin için. Seni ben öldürücem Nazım Kent. Biliyor musun benim için bir ilk olacaksın. Daha önce kimseyi öldürmedim. En fazla yaraladım, bayılttım ama seni öldüreceğim." Dedi Gece. Kızın kendinden emin ses tonu Nazım'ın yüzünü düşürmüştü. "Bekle beni ummadığın anda ummadığın yerde görüşeceğiz. Öpüyorum Nazım'cım Kent'cim." Diyerek kapadı Gece telefonu. O sırada kahveden çıkan Yamaç'a ilişti gözü. Gerginliği yüzünden okunuyordu. "Özür dilerim sevgilim seni merakta bıraktığım için ama değecek." Dedikten sonra çatıya geri dönüp saklandı.
Yamaç eve doğru sürerken ahşap evin orada olduğunu fark edip durdurdu arabayı. Tam zile basacaktı ki kapı açıldı." Hoş geldin." Dedi Güneş gülerek. Kısa bir tebessümle karşılık verdi Yamaç. "Gelsene." Dedi kız kenara çekilip. Yamaç kısa bir an tereddüt edip girdi içeri. "Çayım taze dolduruyorum hemen." Diyerek mutfağa koştu kız. Yamaç montunu çıkarıp salona geçti. Niyeti Gece hakkında konuşmaktı. Gece'yi kışkırtmamasını bunun kendisini de kızdıracağını söyleyecekti. Güneş elinde iki fincan çayla gelip kanepeye yanına oturdu. "Çok sevindim gelmene." Dedi. "Ben aslında bir konu hakkında konuşacaktım seninle." Dedi Yamaç boğazını temizleyerek. Güneş kafasını koluna yaslayıp baktı adama "Bir sorun mu var?" diyerek. "Güneş bak ben...Sen benim için çok kıymetlisin." Dedi Yamaç konuya nasıl gireceğini bilmeden. Kız neşeyle güldü "Duygularımız karşılıklı." Dedi. "Çok da güzel bir arkadaşlığımız var. Ben bunu kaybetmek istemiyorum ama araya başka duygular giriyor ve bu beni korkutuyor." Dedi Yamaç. Güneş çok heyecanlanmıştı "Beni de." Dedi sessizce. "Nasıl söylenir bilmiyorum ki." Diyerek geri yaslandı Yamaç. "söyleme o zaman." Dedi Güneş ve ani bir hareketle Yamaç'ın dudaklarına yapıştı.Yamaç yaşadığı şaşkınlıkla tepki veremedi kısa bir an. Güneş geri çekilip ürkek gözlerle baktı adama "Ben aslında..." diye kekeledi Yamaç. O sırada telefonu titreyince cebinde çıkar yol olarak hemen telefona sarıldı. "Efendim Celasun bir haber mi var?" dedi. "Abi şey Gece abla değil de bu Yücel'den haber var." Dedi çocuk. "Tamam geliyorum." Diyerek ayağa fırladı Yamaç. Hiçbir şey söylemeden çıktı evden. Güneş ardından mutlulukla bakakalmıştı.
"Nerede?" diyerek girdi Yamaç kahveye. "Abi emin olmadan söylemek istemedik ama Aliço bir süredir bir adresi kolluyordu. Bu yavşağın bir karısı var. Küçük de bir kızı. Bu sabah gelmiş." Dedi Celasun. "Gördüm ben Yamaç." Dedi Aliço. Yamaç gelip Aliço'nun önünde eğildi "Nerede Aliço'm. Adresi ver bana." Dedi bildiğimiz deli Yamaç'tı o an.
Salih eve girmiş ayakkabılarını vestiyere koyuyordu ki çekmecedeki cd geldi aklına. "Sadiş." Diye seslendi içeri doğru ama evde kimse yoktu. Cd yi eline alıp evirip çevirdi. "Allah Allah neki bu?" diye söylendi kendi kendine. Televizyon dolabının altındaki bilgisayarı çıkarıp açma tuşuna bastı Ama bilgisayar açılmadı. "Şrjı yok tabi ki Salih. Neredeki bunun kablosu?" diyerek dolabı kurcaladı yeniden. Şarj kablosunu takıp yeniden açma tuşuna bastı. Laptop un ekranı aydınlanırken cd yi kutusundan çıkarıp bekledi. O sırada telefonu çalmaya başladı. "He söyle Yamaç'ım." Dedi ekranın açılmasını beklerken. "Ne diyorsun? Yolla yolla hemen adresi yolla geliyorum." Diyerek kapattı telefonu Salih. Cd yi bilgisayarı çoktan unutmuştu. Şuan tek düşündüğü Yücel'den alacakları intikamdı.
Sadiş eve döndüğünde kucağında uyuyan İdris'i yatırıp salona geldi. Açık bilgisayarı görünce "Allah Allah Salih evde misin?" diye seslendi koridora doğru. Kimsenin olmadığına emin olunca gelip bilgisayarı toplamaya koyuldu koltuğun üzerindeki cd yi görünce durdu. "Vartolu'ya." Cd nin üzerindeki yazıyı sesli okumuştu. "Ne ki bu?" diye söylenerek bilgisayarı yeniden açtı."Bir de karısı çoluğu çocuğu mu varmış bu pezevengin?" dedi Salih. Evi gören bir yerde arabanın içinde oturuyordu dört kardeş. "Heee varmış." Dedi Cumali. "Ne bekliyoruz şimdi biz?" diye sordu bu defa "Karısının çocuğunun yanında ne yapacaksın abi?" diye sordu Yamaç ters ters. Cumali bir şey söyleyecek oldu ama sustu. Bir saatlik beklemenin sonunda evin kapısı açılıp Yücel hızlı hareketlerle sokağa attı kendini. Sokağın diğer tarafında bekleyen Metin ve Kemal'de hareketlenmişti. Yücel seri adımlarla caddeye doğru yürürken hiç beklemediği bir anda Meke ve Celasun sağlı sollu koluna girip silahlarını adamın karnına dayadılar. "Karın ve çocuğun gördün istemiyorsan sesini çıkarma." Dedi Meke. Yücel dehşet içinde dönüp arkasına baktığında Koçovalı kardeşler yüzlerinde intikamın keyfiyle gülümsüyordu onu.
Hikmet elleri cebinde ıslak sokakta hızlı hızlı yürürken arkasından gelen taşla durakladı. "Kim lan o?" diye bağırdı. Ama görünür de kimse yoktu. Yeniden önüne döndüğünde Gece ile burun buruna geldi. "Naber yalancı şahit?" diyerek adamın kasıklarına dizini geçirdi kız. Hikmet acıyla kıvranırken bornunun tam üstüne bir yumruk attı bu defa. "Kaç para için lan bak harbi merak ediyorum." Dedi. hikmet yerde sürünüyordu. Saçlarından tutup geri çekti "Konuşsana Şark bülbülü dilinimi yuttun?" dedikten sonra kafasını yere vurup geri çekildi Gece. "Abla" diye inledi adam. "Ablaymış.... Beni Nazım'a götüreceksin duydun mu beni? Canını bağışlamamı istiyorsan beni sahibine götüreceksin." Dedi. Hikmet yüzündeki kanı silerken kafasını olumlu anlamda salladı "Abla affet çok pişmanım ne istersen yaparım." Dedi.
Saadet cd yuvasını açmış tam yerleştirecekti ki İdris çığlık çığlığa ağlamaya başladı. Panikle cd yi kutusuna koyup çocuğun yanına koştu Saadet. "ne oldu oğlum?" diyerek çocuğu kucağına aldı "Ahhh sen yanıyorsun yavrum." Dedi çocuğun alnını öperek. O dakikadan sonra ne cd ne başka bir şey kalmıştı aklında...💭YORUMLARINIZI BEKLİYORUM🙏