Bölüm 1
Gece postallarının çıkardığı sese ıslığı ile eşlik ederek belli bir ritimde çocukluğunun sokaklarında üzerindeki onlarca göze aldırmadan omuzları dik, bakışları karşıda yürümeye devam ediyordu. Biliyordu ki geldiği haberi çoktan kahveye ulaşmıştı. O yüzden hiç acele etmiyordu. Yıllardır ayak basmadığı bu sokaktan daha bir hafta önce kucağında uyuttuğu, ninniler söylediği Akşın'ın tabutu geçmişti. Ondan bir süre önce babasının, daha da önce çok sevdiği Kahraman abisinin hatta çok daha önce annesinin... Gece biliyordu Çukur ölüm ile kol kolaydı. Bunu daha doğduğu gün öğrenmişti. Daha doğduğu anda onu korumak için ölmüştü annesi. Sevdiklerini korumak için... ilk oyuncakları silahlar olmuştu. İlk dikişini babasının kurşun yaralarına atmıştı. İlk kurşununu on altısında yemiş ilk kavgasını on üçünde etmişti. Gece biliyordu Çukur sonsuz bir döngüydü geçmişte babaları bugün kendileri yarın onların çocukları olacaktı oyuncular ama senaryo hep aynı kalacaktı. Duvarlardaki çukur sembollerine baktı. Emmi 'nin anlattığının aksine Gece'nin farklı bir yaklaşımı vardı bu sembole ona göre üç nokta silah ölüm ve kandı. Neticede yine ailemizi sevdiklerimizi korumak için dökmüyor muyuz kanı? Kullanmıyor muyuz silahı? Öldürmüyor muyuz başkalarını? Kendi kendine gülerken "Yok Çukur kara delik yok Çukur sonsuz döngü yok Çukur ölüm deyip duruyorsun ama al işte bak geldin yine" diye mırıldandı. O sırada kahveye çok yaklaştığını fark etmişti. Adımları yavaşladı. İdris Baba'nın Volvo'su kapının önündeydi. Demek ki o da burada diye düşündü. Aş evinin kapısı da açıktı. Kalbine ılık ılık bir şeylerin aktığını hissediyordu. Kahveye on beş yirmi metre kala durdu. O sırada kahvenin kapısından Selim , Cumali ve Salih dışarı çıkıyordu. Gece'yi gören Selim heyecandan kekelemeye başladı. Cumali gözlerini kısıp kızı süzerken Salih ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. "Kıııııızzzzz cici bebe sen misin?" diyerek öne atıldı Cumali. Gece gülümsedi. Cumali'nin sesini duyan Sultan panikle dışarı çıkmış Gece'yi görür görmez yaşlı gözleri dolu dolu, yüzünde şaşkın bir gülümseme ile aş evinin kapısında kalakalmıştı. Hemen arkasında duran Ayşe, Saadet ve Damla geleni görmeye çalışıyorlardı. O sırada nereden çıktığı belli olmayan Karaca fırladı "Gece abla. Tam zamanında geldin sana öyle çok ihtiyacım vardı ki." diyerek kızın boynuna sarıldı. Gece genç kıza sıkı sarılıp saçlarını okşadı. "Gece." diyen İdris'in heyecanlı sesiyle çözüldüler. Genç kız Karaca'dan sıyrılıp gözüne dolan yaşları savuşturdu. Yıllardır görmediği ama nefesini hep ensesinde hissettiği baba yarısı tamda bıraktığı gibi aynı heybet aynı duruşla karşısındaydı. "İdris baba." diyebildi sadece çünkü konuşmaya devam etse hıçkırıkları sesini boğacaktı. Koşup adamın eline uzandı ama adam büyük bir özlemle kızı kendisine çekip bağrına bastı. "Güzel kızım, emanetim." diyerek sıkıca sarıldı. Gece İdris Baba'nın sigara ve sabun ile karışık kokusunu duyunca boğazındaki yumrunun daha da büyüdüğünü hissetti. Hiçbir şey demeden sadece sarıldı. "Kim ki bu? Sultan Hanım'ı bile gülümsetti. Bak birde kız kardeşimiz var da bana söylemediyseniz valla çok darılırım ha!" diye fısıldadı Salih Selim'e. Selim güldü ve kollarını iki yana açarak bir adım öne çıkıp "Hoş geldin." diyerek karşıladı misafirini. Gece Selim Koçovalı'yı bir ayrı severdi. Onunla her konuda sohbet edebilir, her derdinde yardım isteyebilirdi. Aralarındaki bağ abi kardeşten çok iki yakın arkadaş gibiydi. "Hoş buldum Selim Abi." dedi Gece. O sırada sırtı dönük bir şekilde kahve kapısının önünde durmuştu. Yamaç hala sandalyesinde oturuyordu. Kızın adını duyduğu andan beri bütün vücudu buz kesmişti. Bunca zaman sonra bunca yaşanandan sonra bu kadar karışık bir zamanda nereden çıkmıştı şimdi bu kız? Kafasını kaldırıp dışarı baktı arkası dönük Sultan ile konuşan Gece'yi süzdü. Saçları... hala aynıydı. Kızıl kahve, gür, dalgalı saçları bir şelale gibi omuzlarından aşağı çağlıyordu. Daha da zayıflamıştı sanki yada hep böyle miydi? En son ne zaman gördüğünü hatırlamaya çalıştı. Sena hayatına girmeden bir ay kadar önceydi galiba yine böyle uzaktan izlemişti kızı. Kafasında bütün konuşmayı ayarladığı sırada genç kızı bir adama sarılırken görmüştü. Evi terk etmesinden sonra yaşadığı ikinci yıkım o olmuştu. Tıka basa kalbine sıkıştırmayı başardığı duyguları yerinde durmuyordu artık kulakları çınlıyor, avuç içleri terliyordu. Ayağa kalktı ve kapıya yürüdü. Karşısında duran kız artık sadece geçmişten bir izdi artık. Köprünün altından çok sular akmıştı ne o eski Yamaç'tı ne de karşısındaki eski Gece. Kahvenin kapısında ayakları birbirine paralel dikildi. Ellerini önünde birleştirip dikleşti. O sırada arkasındaki hareketlenmeyi hisseden Gece saçlarını savurarak döndü. İşte şimdi iki eski dost, iki eski arkadaş, ilk aşıklar, ilk öpücük, ilk dans, ilk kavga, ilk özlem....hepsi yüz yüzeydi. "Hoş geldin Çukur'umun Gece'si." dedi Yamaç. Sesi netti. Kendinden emin tam da mahallenin Yamaç babası gibi. Karşısında dikleşti Gece. Aynı pozisyonu alıp gözlerini kıstı, çarpık bir gülüşü dudaklarının kenara kondurup "Hoş buldum Çukur'umun Yamaç'ı" dedi...