Nicolasın konferansta yaptığı büyüleyiciydi. Öncelikle seçtiği konu, çoğu Simyacı için bir tabuydu öyle ki, zehir Ustalarının varlığı bile unutulmak üzereydi. Fakat gerçekte, Simyada dört dal mevcuttu ve bu dört dal, aynı ağacın dallarıydı. İlk olarak herkesin Simyacı olarak çağırdığı lakin Tıbbi Simyacı olarak anılması gereken genel sınıf vardı.
Simya Dünyası bu sınıf üstüne kurulmuş gibiydi, simyanın ilk dalı değildi lakin en gelişmiş dalıydı. Genellikle ürettikleri, haplar, iksirler ve tütsüler yetiştiricinin yaralarını ve sıkıştıkları dar boğazları aşmak üzerine kurulurdu.
İkinci dal ise, Zehir Ustalarıydı, doğa her zaman dengeye sahipti, zararlı olanın karşısında her zaman faydalı bir malzeme bulunurdu. Bir zehirin karşısında panzehirin olması gerektiği gibi. Zehir Ustaları, tıbbi simyacıların kullandığı şifalı bitkileri, farklı işlemlerden geçirerek hem zehir hemde panzehir üretirdi. Bu Simyanın bir nevi yüksek dalıydı çünkü hem tıbbi simya bilmek gerekirdi, hemde bitki bilimine hakim olmak şartı vardı. Tarifler hiç bir zaman %100 doğru olmazdı.
Üçüncü dal ise Simya Dünyasına ait görülmeyen Tıbbi aşçılardı, bu kişiler Simyacılar tarafından dışlanmış kişilerdi lakin Simya biliminin doğumu Tıbbi Aşçılara uzandığı gerçeği de görmezden gelinemezdi. İlk Simyacılar, hap ve iksir üretmeden önce, bazı bitkilerle yemekler hazırlayan kişilerdi.
Hala kıtada az sayıda da olsa bu kişilerden mevcuttu, formüllerden ziyade, damak tadına önem veren şifalı bitkilerin kullanımını ezbere bilen kişilerdi. İyi bir Tıbbi Aşçı asla iyi bir Simyacı kadar çok kazanamazdı lakin haplar ve iksirler sürekli kullanılırsa etkileri azalırdı fakat yemekler için durum böyle değildi.
Etki bakımından hap ve iksirlerle kıyaslanamayacak olsa da, aynı hızda ilerleyen kaplumbağa gibi, asla etkisi değişmez ve her zaman gelişim göstermeye izin verirdi.
Son olarak ise Dao Simyacıları vardı, eğer Zehir Ustalığı simyanın yüksek dalıysa, Dao Simyacıları en tepe noktasıydı. Dao Simyacılarının gücü o kadar karşı konulamazdı ki, herhangi bir yetiştirici onların önünde aynı tanrısına eğilir gibi secdeye kapanırdı.
Bir Dao Simyacısının özelliği, kazan kullanmıyor oluşuydu, bütün hap ve iksirlerini kendi yolunun yani anlayışının özüyle yoğurur ve kaynaştırırdı. Etki bakımından hiç bir şey bir Dao Simyacısının ürettiği haplarla kıyaslanamazdı ve en tepe noktada Dao Simyacısı, şifalı bitkiler bile kullanmadan, hiçlikten hap arıta bilirdi.
Bu yaşayan her simyacının hayalini kurduğu fakat asla ulaşacağına inanmadığı bir hedefti. Öylesine efsaneydi ki artık yeni neslin çok azı biliyordu.
Nicolas ise, Zehir Ustalığını kıta da dirilterek farkında bile olmadan, büyük simya ustalarına bu dört sınıfı hatırlatmıştı.
Bir Zehir Ustası olmak ap ayrı bir konuydu, Zehir Ustası olmanın yolunu öğretmek bam başka bir konu.
Bir konuyu biliyor olmak, o konuyu öğretecek kadar iyi olunduğu anlamına gelmiyordu fakat Nicolas hap arıtırken sade ve örnekleyerek bütün süreci tarif etmişti. Bir Donmuş Gözler Hapının nasıl yapıldığını anlatmış, farklılıkları söylemiş ve işlemleri herkesin gözleri önünde tekrarlamıştı. Yeterince zeki olanlar neredeyse zehrin yapımına hakim olmuş olmalıydı ve yeterince anlayışa sahip olamayanlar, en azından yarısını anlamıştı.
Bir Öğretmen için, sadece tek derste bu kadar insanın hatta Simyaya ilgisi olmayanların bile bazı konuları öğrenmesini sağlamak olağan üstüydü. Nicolas sadece ürününü satmıyordu, aynı zamanda bir öğretmen olarak ta yeterli olduğunu gösteriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderimi Kendim Yazarım! (2.Kitap-Kanlı Yol)
Fantasy'Herkes zirveye tırmanırken ben zirveden düştüm. Herkes çalışırken ben sadece eğlendim. Herkes ter dökerken, ben sadece güldüm. Şimdi, orduda sıradan bir kaptan oldum. Hayat bana acımasız davranmadı, kaderimi kendim yazdım! Bir defa daha yazmak iste...