Nicolas konferansa başlayalı sadece beş dakika olmuştu fakat, Siyah Cübbeli Konferansının büyüsü ile buraya gelenlerin bir kısmı, ne kadar aptal olduğunu fark etmişti. Sadece bir köken bitkinin mutasyonları yüz milyondu ve toplam 100.000 köken bitki, trilyondan fazla mutasyon vardı ki, hala her dakika bir tane keşif ediliyordu.
Gözleri korkmuştu, bunun imkansız olduğunu hissedenler için, Nicolasın teklifi adeta göklerden gelen bir armağan gibiydi. Hemen hevesle yüzlerce kırmızı cübbeli öğrenci ayağa kalktı. Bazı akademi dışından gelmiş beyaz cübbeli öğrenciler de istisna değildi. Kalkan öğrencileri görünce, tereddütte olanlarda ayağa kalktı. Nicolas ilgisizce bir bakış attı, aslında ayağa kalkan herkes onun için bir kayıp olmalıydı fakat bu gerçekte böyle değildi. Bu öğrencilerin çoğu Nicolasın ne kadar iyi Zehir Ustası olduğuna inanmıştı ve kusursuz bir formülün ne kadar sorunsuz olduğunu Siyah Cübbeli Konferansında görmüşlerdi.
En üstün simyacı ile, çırak simyacı arasında kusursuz formülü uygularken neredeyse hiç fark yoktu. Zehir içinde bu geçerliydi haliyle, Nicolasın vereceği formülleri alabilir ve uygulaya bilirlerdi, yada zehir ve panzehirleri alabilirlerdi. Bu onlar için yeterliydi bu sebeple Nicolas ayrılanlardan 30 katkı puanı kaybetmiş gibi görünse de aslında daha fazlasını kazanacaktı.
Bir kişiye balık tutmayı öğretmek, gelecekte o kişiye balık satılamayacağı anlamına geliyordu fakat sadece balık satmanın sınırı yoktu.
Lamar konferans alanının dışında, sessizce bekliyordu ve kalabalığın ona doğru geldiğini gördü, önce iç çekti, yüzü memnuniyetsiz görünüyordu. Nicolasın fikri ona göre dahiyane olsa da, o asla böyle bir yolu tercih etmezdi. Simya onun aşkı, tutkusu hatta hayat amacıydı, sadece biraz zorluk yüzünden vazgeçecek olma düşüncesine bile tahammül edemiyordu.
Ayrılan kalabalığa bakarken kalbi tiksinme ve küçümseme ile doluydu, bu kişilerin hayatları boyunca kendi yaşadıkları yeri aşacak şöhreti olmayacaktı. Hepsi silik ve önemsiz simyacılar olacak ve asla bir fark yar-atamayacaklardı. Bunun utancını düşünmek bile Lamarı onlardan daha da tiksindirdi fakat sadece sessiz kalabilirdi.
Ayrılanların konferans alanını terk etmesi, 40 dakikadan biraz fazla sürdü ve nihayet geriye kalan sayıya baktığında, aslında hala 1400 kişinin kaldığını gördü. Bu başlangıçta ki sayının yarısından bile azdı lakin Nicolas umursamadı.
Nihayetinde kalanların bir kısmı bir sonra ki konferansa zaten gelmeyecekti ve yaşlıların büyük bir kısmı sırf buraya sorun çıkartmak için gelmişti. Özellikle Akademi dışından gelenler, bağlı bulundukları güçlerin veya yakın ilişki kurdukları güçlerin öğrencilerinin katkı puanlarını ödünç alıyorlardı. Kalıcı olmaları mümkün değildi, tabi ki Akademi onlara bazı yollar açabilirdi.
Akademi için önemli olan şey, kar ve zarar ilişkisiydi. Burada ki ustaların bir çoğu Akademi de Elder olabilecek yeterliliğe sahipti, özellikle Adre gibi kişiler Akademi tarafından daha önce davet edilmişti fakat yine bu kişiler bağımsız olmak istedikleri için reddetmişlerdi. Eğer Akademi bu kişilere iyilik yapma fırsatı yakalarsa, şüphesiz yaparlardı. Kimse 1500 yıllık Zehir Ustasının kaybına göz yummazdı.
Nicolas yine de fazla üstünde durmadı, tek istediği katkı puanıydı. Elinden geleni yaptıktan ve bütün bilgisini aktardıktan sonra, sadece anlayanların ve ilgilenenlerin geride kalması nihayetinde kaçınılmaz sonuçtu.
Derin bir nefes aldıktan sonra dağılmış olan konuyu bir kenara bırakıp, asıl girişini yaptı.
"Simya altı temel element üstüne şekillenir. Ateş, Su, Toprak,Hava,Işık,Karanlık. Bu dört doğal iki evrensel elementin birleşiminden var olan her şey simyanın konusu içerisindedir. Bir insan, bir büyülü yaratık, bir bitki veya bir kaya bir elementin veya birden fazla elementin bir araya gelerek oluşturduğu var oluşlar, yaratımsal simyadır." Nicolasın ifadesi neredeyse bütün yaşlıların gözlerinin büyümesine sebep oldu, bazıları o kadar şok oldu ki, ellerinin titremesine çenelerinin açılmasına engel olamadı.
Yüzleri kırışıklarla dolu olan bir elder ise neredeyse hayatında ilk defa gülüyormuş gibi gülümsedi. "Bu ne muazzam bir tanımdır... Ne yüksek bir anlayış... Bu çocuk gerçekten 16 yaşında mı?" bir çoğu duyduklarına inanamadı.
Sayısız Simyacı, Simyayı tanımlarken bir yol seçebilirdi fakat her seçilen yol, o kişinin anlayışının izini taşırdı. Başkalarının sözlerini kopyalayıp, alıntı yaparak anlatanların yarattığı etki ile, kendi anlayışını aktaran birisinin verdiği hissiyat hiç bir surette aynı olamazdı. Şuan ki yaşanan durum da tam olarak buydu.
Nicolasın ağzından kelimeler su gibi akıp çıkmıştı fakat ağırlığı dağlardan daha fazlaydı. Bu bir kanundan farklı değildi. Simyacıların hepsi anında ilgiyle eğildi, yüzlerinde kısır ve habis ifadeler olan dört yaşlı bile istisna değildi. Ne kadar kişilikleri kötü olsa da, özlerinde hala simyacılardı ve hala gelişmek istiyorlardı.
Şuan kimse Nicolasın yaşını umursamadı.
Nicolas elini kaldırdı ve sağ avucunda beyaz, sol avucunda siyah bir ışık oluştu ve aynı anda önünde ki boşlukta birbirine karıştı. "Sonsuzluğun başlangıcı, aynı şekilde simyanın başlangıcıdır. Karanlık ve Aydınlık, Yin ve Yang, Ateş ve Su başlangıçta sadece zıt iki var oluştur ve bu iki zıtlık doğadır. Doğa dengenin maddi ve manevi temeli, vücut ve ruh bulmuş halidir. "
Boşlukta ışık ve karanlık karıştı ve birbirlerini yok etmeye başladı, aynı anda ortaya su, toprak, ateş ve hava çıktı. Rüzgar esti, yıldırımlar çaktı ve toprak çamurlaştı. Karanlık ve Aydınlık iç içe geçerken kaotik bir alan oluştu ve içinden elementler küçük ölçekte açığa çıktı.
"Dört Doğal elementin ortaya çıkışı ile birlikte, bir masanın ayakları gibi, simyanın ayakları hayat buldu. Bundan sonra, dört elementin bütünleştiği her noktada bir yaşam şekillendi ve işte bu Simya idi. Simyanın sonsuzluğu ve anlaşılmazlığı onu zor kılsa da aslında her şey bir anlık sürede gerçekleşecek kadar basitti. İşte bu Simya Dao'sudur ve herkesin Simya Dao'su kalbinin yolunu takip ettiği yolda değişir. "
Nicolas elini salladı ve aynı anda elementler birleşerek bir bitki formunu aldı, aydınlık ve karanlık ile birlikte dört elementte yok oldu. Şekillenen bitki, ateşten bir gövdeye, topraktan köklere, sudan yapraklara, ışıktan ve karanlıktan çiçeklere rüzgardan polenlere sahipti.
"Bu ilk köken bitki... Kaotik Evren Çiçeği..." dedi Nicolas. Öğrenciler sadece büyülenmiş gibi dinliyordu, bir çoğu nefes bile almıyordu fakat onlar için anlamak çok zordu lakin elderler için durum daha farklıydı. Onlar adeta aşkla çiçeğe bakıyorlardı, hayranlık hatta ibadet ile Nicolasın avuçlarının arasında duran Kaotik Evren Çiçeğine odaklanmışlardı.
Bu efsanevi bitkiyi bilmeyen var mıydı ? Hangi simyacı bunu bir defa bir sayfa üstünde görmemişti ki? İlk köken bitki, ilk yerlerin ve göklerin enerjisini emen şifalı bitki. Bütün şifalı bitkilerin atası ve Simyanın en kutsal objesi.
Bu bitkinin kökünden bir ısırık alan toprak elementinin efendisi olabilir, sapından bir ısırık alan, ateşe hükmedebilir, bir yaprağını yiyen suya hakim olabilir ve poleninden biraz soluyan sonsuz havayı kontrol edebilir. Çiçeklerinin tadına bakan aydınlık ve karanlığın tek hakimi olabilirdi. Ayrıca var olan bütün şifalı bitkileri ve var olacakları ismi kadar iyi bilirdi. Bu Bitki Simyacıların kutsal objesi, ibadet ettikleri tanrılarıydı aynı şekilde bir yetiştiricinin hayatı boyunca arzuladığı ama asla ulaşamayacağı en yüksek hazinelerden birisiydi.
Sadece tek bir parçası ortaya çıksa, bütün evren savaş alanına dönerdi, sayısız tanrısal varlık o parça için sonsuz katliamlara girişir, bir anne oğlunu, bir oğul babasını öldürür, eşler birbirini yok ederdi.
Nicolas ise ifadesiz gözlerle avuçlarında duran efsanevi Kaotik Evren Çiçeğini herkese gösterirken, artık bu konferansın gerçekten başladığını ilan etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderimi Kendim Yazarım! (2.Kitap-Kanlı Yol)
Fantasia'Herkes zirveye tırmanırken ben zirveden düştüm. Herkes çalışırken ben sadece eğlendim. Herkes ter dökerken, ben sadece güldüm. Şimdi, orduda sıradan bir kaptan oldum. Hayat bana acımasız davranmadı, kaderimi kendim yazdım! Bir defa daha yazmak iste...