Sekiz muhafız bir anda ileri atıldı ve dört bir yandan Nicolasa saldırdı. Nicolas hala dikti fakat bir anda siyah bir çizgi ortaya çıktı ve aynı anda yok oldu, arkasında sadece siyah bir daire bıraktı. Sekiz muhafız hala koşmaya devam ederken, ifadeleri cinayet doluydu.
Ayakları ileri adım attığında, başları gövdelerini takip etmedi fakat başka bir adım atana kadar bedenleri bile başsız kaldığından habersizdi. Başları geri düşerken, bedenleri aynı anda öne yığıldığında kan beyaz yola fışkırırken, sıcak kanın buharı ortaya çıktı.
Muhafız Kaptanının gözleri bir anda büyüdüğünde, bir metalin boynuna bastırıldığını fark etti. Soğuk metal cildine temas ettiğinde ürperdi fakat asıl korkutucu olan yüzü örtülü siyahlı bir adamın gözlerinde ki cinayet dolu bakıştı. Nefesini kulağında hissederken, hayatında hiç bu kadar aciz ve güçsüz hissetmemişti.
Dizleri daha fazla bedenini tutamadı ve yere düşerken, çenesi hançere temas etti ve aynı anda ürperdi. Nereden geldiğini bile anlamadığı bir güç, dizlerine dolarken diz çökmenin ölmek anlamına geldiğini bilinçsizce fark etti.
Nicolas ise yavaşça arkasını döndüğünde, at arabasını süren yaşlı adama baktı, Orta yaşlı adamın gözleri korku doluydu, en başından sonuna kadar hiç bir şeye müdahale etmemiş hatta varlığı bile belirgin olmasa da Nicolasın gözlerinde ki bakışı gördüğü anda yaşlı kalbi delicesine hızlandı.
Bu esnada at arabasının kırmızı kapısı açıldı ve beyaz bir ayak dışarı uzandı. "Ne oluyor? Hangi aptal bu hanımın yolunu engelliyor?!" diye küstah bir ses tonuyla karşılık verdi. Nicolasın gözleri ilgisizce kapıya döndüğünde, hoş bir yüz ile karşı karşıya kaldı.
Uzun siyah saçları beline kadar uzanan güzel bir kız arabadan yavaşça çıktı, üstünde kırmızı bir elbise vardı, diz kapaklarına kadar uzanan elbisenin yakaları açıktı. Kar yağmasına rağmen bu ince elbiseyi at arabasında giydiğine göre, at arabası sıcak olmalıydı.
Aynı anda kahve rengi gözleri, Nicolasın zümrüt gözlerine dokunduğu anda çarpılmış gibi duraksadı ve yanakları bir anda kızardı. Gözlerinde şehvetli bir bakış ortaya çıktı, nedenini bile anlamadan Nicolasa sahip olması gerektiğini hissetti.
Onun hayatında görüp görebileceği en muhteşem erkek olduğuna anında emin olmuştu fakat Nicolasın gözlerinde de şehvetli bir bakış vardı.
Elbette sebebi, kız ile aynı değildi, bir süredir yalnız olmanın verdiği etkiden dolayı yatağını ısıtacak birisine ihtiyaç duyuyordu ve kızın gözlerinde ki şehvet, çekici fiziği ve hoş yüzü sayesinde Nicolas kızın uygun olduğuna biran bile şüphe etmedi.
Nicolasın ilgisi tamamen muhafız kaptanından kaydı ve ilgisini kıza odakladığında, kız afalladı. Sersemlemiş bir halde ayağını bir basamağa atma niyetiyle kaldırdığında, ayağı boşluğa düştü ve aynı anda dengesini kaybetti.
Nicolas bir anda kayboldu ve kızın bedenini kavradı, bir eli belinde, diğeri ise bacağındaydı. İnce elbisenin altında Nicolas kızın sıcak bedenini hissediyordu. Adeta alttan yukarıya fışkıran bir alev bedenini ele geçirmişti.
Kız ise ondan farklı değildi, nabzı bir anda hızlanırken arzu bütün bedenini ele geçirdi, Nicolasın belini ve bacağını tutan eli ona büyük bir güven veriyordu. Aynı zamanda Nicolasa bu kadar yakın olduğu için teninden yayılan sarhoş edici kokuyu kokladığında istemsiz bir şekilde yutkunurken kulaklarına kadar kızardı.
Filmlerden çıkmış bu klişe sahnenin etkisi elbette korkunçtu.
Elbette kız, Nicolasın centilmen, nazik ve son derece güçlü bir prens olduğuna inanırken, Nicolas kızın gücünü ve ne kadar dayana bileceğini incelemeye başlamıştı.
Büyülü Yaratıklardan yaşamayı öğrenmişti, ne kadar kitap okursa okusun edindiği ilk izlenim hayatına yön veren izlenimdi. Büyülü Yaratıklar eş fark etmeksizin her bulduğu dişiyle ilişkiye girerdi. Nicolasta aynı şekilde gözüne hoş gelen herkes ile ilgileniyordu.
Elbette arada bir fark mevcuttu, asıl amacı güçlü bir kız bulmaktı çünkü mevcut gücü ile, birlikte olduğu kızların hiç birisi onu tatmin edecek kadar nitelikli değildi.
Şehvetli erkekler için cinsel ilişkiye uzun süre girmemek veya tatmin olmamak sorun değildi fakat Nicolas şehvetli birisiydi ve rahatlamadığı sürece, zihni bulanıklaşacak ve meditasyona girme süresi zamanla uzayacaktı. En nihayetinde içsel şeytan oluşturması bile mümkündü, arzularını takip etmek zorundaydı bu onun kalp yoluydu ve Nicolas bunda sorun görmüyordu.
Lea onun karısı bile olsa, mevcut hafızasına ve edindiği bilgilere göre, bir erkeğin birden fazla eş, cariye edinmesi hiç sorun değildi. Bunu bir sorun olarak görmedi elbette kalbinde Lea farklıydı fakat hala Leaya olan hislerinin düzeyini bilmiyordu. Bir değer verme olsa da bu hala aidiyet durumuna geçmemiş bir histi.
Bu sebeple, kızı yavaşça at arabasının içine geri koyarken, göz ucuyla Di Fan'a bir bakış attı.
Di Fan'nın gözleri Nicolasın üstünden bir an bile ayrılmamıştı. Kız ise, en başından sonuna kadar muhafızları görmemişti bile. Tek gördüğü Nicolasın gözleriydi.
Nicolas usulca onu at arabasının içine koyarken, kalbi bir kelebek gibi çırpınıyor, boğazı kuruyor ve nefesi hızlanıyordu. Aklına onlarca edepsiz sahne gelirken, bakire olduğu gerçeğini bile unutmuştu.
Nicolas bir adım atıp, at arabasının içine girdiği gibi kırmızı kapıyı çekip kapattı. Aynı anda Di Fan, Muhafız kaptanının boynunu kesti ve yaşlı adamın yanına oturdu.
"Sür!" dedi soğuk bir sesle. Yaşlı adam adeta çarpılmış gibiydi, bir an aklı boşaldı ve hayatı buna bağlıymış gibi atları kamçıladı ve sekiz at aynı anda ileri atıldı.
At Arabasının içi oldukça genişti, uzunluk yaklaşık beş metre, genişlik ise üç metreden biraz fazlaydı. Tavan, zeminden en az 1 metre 80 santim yüksekti, zeminde minderler ve bir köşede bir kaç sandık bazı kadın kıyafetleri, ufak bir küvet ile lavabo vardı.
Bir at arabasından çok ufak bir eve benziyordu fakat zengin aristokrat ailelerin kullandığı at arabalarının standart görünümü ufak bir ev gibiydi.
Uzun yollarda kullanılan at arabaları güçlü, dayanıklı ve aylarca yolculuk yapmak için elverişliydi. Nicolasın ilk dikkatini çeken ise, bir kenara yığılmış kırmızı renkli iç çamaşırları oldu, çoğu dantelli ve el ile yapılmış lüks kıyafetlerdi. Bir köylünün aynı iç çamaşırlarını giymesi düşünülemezdi.
İpekten veya hassas ve rahatsız etmeyen diğer kumaşlardan yapılan bu kıyafetler sadece aristokratlar için uygundu. Elbette Nicolas gördüğü anda şehveti daha da kabardı ve aynı bir aç kurt gibi kıza baktı.
Kız yarı kekeliyerek konuştuğunda hoş bir ses Nicolasın kulaklarına doldu. "Ben... Ben Dian Parus..." diyebildi. Nicolasın karşısında adeta sözcükler kaybolmuş, kelimeler anlamsızlaşmış gibiydi.
Normal zamanlarda, kibirli ve zorbaydı, her zaman insanlara yüksekten bakan ve alt tabakayı böcek gibi gören güce aşık bir asil kızdı. Fakat Nicolasın yüzüne baktıkça, kokusunu içine çektikçe bu daracık ortamda aklını toplaması hatta normal düşünmesi bile mümkün değildi.
Tek istediği Nicolasın üstüne atlamak ve onunla sevişmekti, bir aristokrat kızı için bekareti hayatından daha önemliydi, bekaretini kaybetmiş bir kız, aristokrat ailelerde dışlanır, hor görülür ve damgalanırdı. Dian Parus bunu en iyi bilen kişiydi, pek çok kişiyi iffetsizlikle suçlamış ve bir çok genç kızın hayatına ve onuruna zarar vermişti fakat şimdi bekareti aklına bile gelmedi.
Nicolas ise sadece hoş bir şekilde gülümsedi ve aynı anda Dian Parus adeta ipleri kopmuş gibi Nicolasın üstüne atladı ve dudaklarını dudaklarına bastırırken ince kollarını bedenine sardı. Nicolas tereddüt bile etmeden elleriyle Dian'nın kalçalarını tuttu ve üstüne çekti.
Dian bacaklarını Nicolasın beline dolarken, dudakları Nicolasın dudaklarındaydı, ince ve hoş inlemeler, öpüşürken çıkarttığı hoş seslere ve tatlı bir kokuya karışırken at arabasının için daha da ısınmaya başladı.
Ellerini yavaşça indirip, Nicolasın cübbesini çıkartırken, dudakları yavaşça Nicolasın dudaklarından kayıp boynuna indi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderimi Kendim Yazarım! (2.Kitap-Kanlı Yol)
Fantasy'Herkes zirveye tırmanırken ben zirveden düştüm. Herkes çalışırken ben sadece eğlendim. Herkes ter dökerken, ben sadece güldüm. Şimdi, orduda sıradan bir kaptan oldum. Hayat bana acımasız davranmadı, kaderimi kendim yazdım! Bir defa daha yazmak iste...