Kızıl Şeytanın etrafını sardığı konağa uzaktan bakan onlarca asık yüzlü uzman endişeyle doluydu. Tam bir gün oldu ve kendi evlerine giremiyorlardı, kısa süreliğine bazı hazırlıklar yapmak için arkada ki vadiye, Antik Kılıç Dağı Villasına gitmişlerdi ve geri döndüklerinde yüzlerce ceset kaçan yaralılar veya korkmuş uzmanlar gördüler.
Bazı gençler kaçmamış uzaktan izliyordu ve onlardan neler olduğunu öğrendiler. İki uzman savaştı savaş korkunçtu çoğu göremedi bile ama sonra ikisi eve kapanıp sevişmeye başladı.
Kimse neler olduğunu çözemedi ama Antik Kılıç Dağı Villası çok kederliydi neden bu güçlü uzmanlar kapılarında savaşmıştı ki? Her şey mahvolmuştu fakat o sıralarda Kızıl Şeytan derin bir uykudan uyanmış gibi kafasını kaldırıp uzakta ki kalabalığa bakıp adeta lezzetli bir av görmüş gibi tıslayarak çatal dilini çıkarttı.
Herkesin kalbi korkuyla doldu, bu bilmedikleri türe ait olan kızıl yılan korkunçtu. Ama bir süre sonra yılan yavaşça villayı serbest bıraktı ve Kızıl Şeytanın çözülmesiyle villanın kapısında iki silüet belirdi.
Birisi uzun boylu narin bir vücuda aitti, üstünde siyah bir cübbe vardı yüzü siyah bir peçeyle örtülmüştü ama en korkutucu olanı cübbesin de ki altın işlemeli baykuş başıydı.
Hemen onun yanında ise yeşil bir cübbe giyen son derece genç ve yakışıklı başka bir gençti onun cübbesin de ise beyaz renkli bir baykuş başı vardı.
Uzakta ki kılıç dağı villası uzmanları şok oldu, kızıl şeytanı gördüklerinde bile bu kadar korkmamışlardı aynı anda hepsi harekete geçti ve bir an sonra Hepsi Nicolas ve Lea'nın önünde yere kapanmış secdeye eğilmişlerdi.
"Yüce Genç Usta ve Yüce Genç Hanım..." saygı ve huşuyla selam verdiler ama kalpleri korkudan delicesine çarpıyordu.
Lea'nın kaşları hafif kalktı, neler olduğunu anlamamıştı fakat Nicolas tepkisiz kaldı.
"Antik Kılıç Dağı Bölgesi ni açın." dedi.
"Emredersiniz genç efendi." hemen en önde ve ortada ki adam saygıyla karşılık verdi.
Bu sırada uzakta duran bir grup genç dişlerini sıktı birisi kafasını hafif salladıktan sonra ortadan kayboldu ve Nicoalsın önünde ortaya çıktı hemen eğilip selam verdi.
"Genç Efendi, izniniz olursa bende Antik Kılıç Dağı Bölgesine girmek istiyorum." dedi hemen.
"Ne istiyorsanız yapın." Nicolasın cevabı çok netti, kimseyle uğraşmadı zaten bu gençlerin hiç birisi rakibi değildi bu yüzden ona engel oluşturamazlardı.
Genç adamın cesareti ise taktirlikti, diğer gençler onu kıskandı.
"Robert!" Bu sırada Lea uzaklara bakıp Robert'a seslendi. Bir an sonra Robert hemen önünde belirdi ve diz çöktü." Hanımım." dedi. Nicolas hemen kaşlarını çattı sonra beklenmedik bir anda tekmesini savurdu ve Robert bir anda ufak bir taş parçası gibi uçup gitti.
Arkada ki uzun surlara gürültüyle çarpıp suru tamamen yıktıktan sonra ancak durabildi. Lea kaşlarını çattı ama insanların önünde Nicolası sorgulamadı.
"Benim astımdı, karıma itaat etmiş olsa bile emirlerimi çiğnedi... Ölmediği için şanslı!" dedi Nicolas. İzleyen herkesin kalbi yerinden çıkacak gibiydi. Az önce ortaya çıkan Robert'in gücü korkunçtu, hepsi yanlarında vahşi bir canavarın belirdiğini hissetti ölüm sanki hemen yanlarındaydı ama böyle dehşet verici bir uzman basit bir tekmeyle onlarca metre fırlatıldı.
Lea iç çekti ve bir şey demedi, Robert molozların arasından güçlükle çıktı bu tekmeyi hak ettiğini biliyordu bu yüzden hiç alınmadı ağzında ki kanı sildikten sonra tekrar Lea'nın önünde ortaya çıktı ve diz çöktü.
"Hanımım." dedi. Lea karşılık verdi sanki etrafında hiç kimse yoktu, genç dahi yada diz çökmüş kalabalık görünmez gibiydi. "Yardımcım Judy, buraya gelirken onu getirmeyi unuttum. Geri dön ve onu bana getir." dedi Lea.
Sesi çok yumuşak ve hoştu adeta duyanların kulaklarında müzik çalıyordu fakat bir o kadar da otoriter ve talep kardı, çok baskın bir aurası vardı ondan yayılan güç Nicolastan çok daha farklıydı çünkü Nicolasın varlığı baskındı herhangi bir enerji yaymıyordu fakat Lea'nın sadece varlığı baskın değil ayrıca mistik bir varlık gibiydi güzel bir yüzün içine gizlenmiş son derece karanlık bir tanrıçaydı sanki.
Buna rağmen bu iki canavar aslında evliydi üstelik ikisi de Fei Klanına aitti ama Kılıç Dağı Villasının üyeleri, Lea'nın Nicolastan daha yüksek statüye sahip olduğunu düşünüyordu çünkü cübbesin de altın işleme vardı. Bunu yeterince konum sahibi olan herkes tanırdı, bu sadece Fei Klanının ana soyuna üye olanlara verilirdi, direkt kan hattından yada direkt kan hattına dahil olan eşlere tanınan ayrıcalıktı.
"Emredersiniz Hanımım." dedi Robert.
"Siz neden bekliyorsunuz ? Yeterince ikna edici değil miyim?" diye sordu Nicolas bu sırada diz çöken Kılıç Dağı Villası kalabalığına. Herkesin kalbi bir anda sarsıldı ve hemen fareler gibi kaçtılar.
Lea, Nicolasa baktı ve "Eskiden emirlerini hiç tekrarlamazdın şimdi kimse seni ciddiye almıyor." dedi Lea dalga geçti. Nicolas iç çekti," Yanımda sen varken baskın bir güç gösteremiyorum, seni incitirim diye endişeliyim." dedi. Lea elini kaldırıp Nicoalsın omzuna hafif bir tokat attı.
"Ben o kadar zayıf mıyım ? Neredeyse seni öldürüyordum bir süre önce... Hehe..." Lea ağzını kapatarak güldü. Nicolas ile birlikte yürürken Nicolas hemen karşılık verdi, "Neredeyse ile asla arasında ki fark ne? İkisi de başarısızlık değil mi? " dedi Nicolas hemen Lea'nın belini yakalayıp kendisine çekti. Lea ellleriyle Nicolası iterken " Gücün düşmüş ama ağzın gelişme göstermiş... Eğer kelimelerle dövüşülse herkesi sıkıntıdan öldürürsün." dedi Lea hemen kaçındı.
"Beni övüyorsun." dedi Nicolas utanmaz bir ifadeyle. Lea iç çekti," Yüzün manda derisinden daha kalın."
"Sen mandaları nereden biliyorsun ? Hayatında kaç defa manda gördün ?" diye sordu. Lea kızardı hiç manda görmemişti.
"Manda görmemiş olmak suç mu?" dedi somurtarak.
"Hayır mandanın senin tarafından görülmemiş olması suç. Senin gibi bir güzellik neye bakarsa ona değer katar..." dedi Nicolas. Lea duraksadı ve gülümseyerek Nicolasa baktı, "Dilin çok kıvrak..." dedi.
"Bu kelimeler ağzından çıkınca çok garip bir his oluşturuyor." dedi Nicolas hemen aç bir kurt gibi Lea ya baktı. Lea gözlerini devirdi ve avuç içiyle Nicolası itti.
"Aç bir kurt ile senin aranda ki fark ne biliyor musun ?" dedi Lea.
Nicolas kafasını sallayarak bilmediğini belirtti.
"Aç kurdun senin kadar salyası akmıyor..."
"Aç kurt seni hiç görmemiş olabilir ama ben görüyorum." dedi Nicolas. Lea bir defa daha gülümsedi ve "Tamam... O zaman seni doyurmam gerekiyor..." dedikten sonra elini tuttu ve villaya geri döndü.
Hala orada duran genç adamın yüzü karanlıktı az önce iki kişi ona ağaç muamelesi yaptı sanki hiç orada yokmuş gibi yanından geçip rahatça konuştular ona hiç bakmadılar hatta sanki aynı havayı bile solumuyor gibilerdi.
O kadar değersiz ve önemsiz hissetti ki bir kaç saniye de en büyük kabusunu yaşamış gibiydi. Her zaman bir dahi olarak görülmüş her gittiği yerde parmakla gösterilmişti. Onca dahi arasında sadece o Nicolas ile konuşmaya cesaret etmişti kalbinde hep bir üstünlük hissi vardı ama şimdi param parça oldu.
Bir ağaç, sıradan boktan bir ağaç gibi öylece onu görmezden gelmişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderimi Kendim Yazarım! (2.Kitap-Kanlı Yol)
Fantasy'Herkes zirveye tırmanırken ben zirveden düştüm. Herkes çalışırken ben sadece eğlendim. Herkes ter dökerken, ben sadece güldüm. Şimdi, orduda sıradan bir kaptan oldum. Hayat bana acımasız davranmadı, kaderimi kendim yazdım! Bir defa daha yazmak iste...