Günler günleri kovaladı, Nicolasın gösterişli cübbesi kanla kaplıydı, yüzü vahşi, gözleri öldürme niyetiyle doluydu. Neredeyse bir hafta geçmişti ve Nicolas ormanda yüzlerce büyülü yaratık görmüş, onları izlemiş ve davranışlarından öğrenmişti.
Ormanın kanunu artık biliyordu, öldürmek, tehdit etmek ve saldırmak... Savunmak, pusu kurmak ve her an tetikte olmak fakat her şey nihayetinde tek bir noktaya ulaşıyordu. Öldürmek! Mutlak bir suretle öldürmek, yemek için, hayatta kalmak için ve yuva edinmek için öldürmek gerekiyordu.
Bir hafta içinde Nicolas ormanın büyük bir kısmını keşfetmişti. Büyülü yaratıklarla sık sık karşılaşıyordu ve şimdi benzer bir durumun içindeydi. Kısa süre önce, aynı bir büyülü yaratık gibi başka bir büyülü yaratık avlamış ve onu bir hayvan gibi yemeye başlamıştı.
Yüzü, kıyafeti kan içindeydi, büyülü yaratığın etini dişleriyle açmak, sert kemiklerini çiğnemek onun için zor değildi hatta ne zaman büyülü yaratık öldürse, karnının hemen altında garip bir titreşim hissediyordu. Bir gün uyurken, bilincinin garip geniş bir alana girdiğini keşfetti. Çok korkmuştu, o kadar korkmuştu ki, bir hayvan gibi bilinçsizce korkuyla uludu fakat sonra etrafına bakındı. Sınırsız bir gökyüzü, geniş bir dünya gördü, burada bedeni yoktu fakat bir şekilde içinde olduğunu düşündü.
Bu dünyanın içinde ise, ufak bir çekirdek muazzam bir hızla dönüyordu. Etrafında kırmızı renkli kanlı bir sis sürekli olarak Dünya Çekirdeğinin içine çekiliyordu. Nicolas bunun ne olduğu hakkına en ufak bir fikri yoktu fakat o kanlı sisten büyülü yaratığın varlığını hissetti.
Bir süre sonra, bilinci geriye atıldı, o günden sonra bilinçsiz düşüp, uyumak zorunda kalacağı ana kadar uyumadı. Uyumaktan korktu, tek yapabildiği iç güdüsel olarak kendisini savunmaktı fakat bir kaç gün sonra uyuduğunda, tekrar aynı durum yaşandı lakin bu sefer korkmadı ve duruma adapte oldu.
İlginç bir deneyim olsa da şuan onun aklında olan tek şey, karşısında duran yeşil kürklü siyah çizgili büyük kaplandı. Uzun kanlı dişleri, bir çift kehribar gibi olan sarı gözleriyle ona bakıyordu.
Bu ormanda bir çok büyülü yaratık vardı ve bu büyülü yaratıklar arasında kaplanlar en vahşi olanlarıydı. Ormanın haydutları gibiydiler, Nicolas daha önce bir kaç tanesini öldürmüştü fakat bir büyülü yaratık gibi yaşıyordu bu sebeple bir insan gibi hareket etmedi.
Sadece öne çıkıp eğildi ve dişlerini gösterirken hırladı. Yeşim Deniz Kaplanı Nicolasa aynı tonda hırlayarak karşılık verdi. Nicolas öne bir adım atıp, tehditkar bir şekilde başını ileri ittiğinde Yeşim Deniz Kaplanı gözlerini kısarak Nicolasa baktı, sırtı biraz kalktı ve tüyleri dikleşti. Nicolasa bir adım attığı anda Nicolas iki ayağı üstün de muazzam bir hızla Yeşim Deniz Kaplanının üstüne atıldı.
Yeşim Deniz Kaplanı bir anda korkuyla doldu, hemen kaçmak istedi zira Nicolasın hareket hızı onu dehşete uğratmıştı fakat çok geçti, ensesinde keskin bir acı hissetti. Başını çevirmeye bile zaman bulamadan, güçlü bir kuvvet boynunu salladı ve bir dal parçası gibi bir ağaç gövdesi kadar kalın boynu kuruldu.
Öldüğü anda bile neler olduğunu anlamamıştı fakat Nicolasın fiziksel gücünün bu kadar dehşet verici olduğunu nasıl bilebilirdi ki?
Yeşim Deniz Kaplanı yere yığıldı, ensesinden kan akmaya başladı ve Nicolas aynı anda içinde garip bir güç hissetti, yine bir büyülü yaratık öldürmüştü ve yine karnının biraz üstünde o garip his vardı. Bir hayvan gibi yaşasa da Nicolas hala çok zekiydi ve hızlı öğrenip kavrıyordu.
Bu garip durum ile rüyalarında gördüğü o kanlı sisin bir şekilde ilişkili olduğunu hissetti lakin hala ne olduğu hakkında en ufak bir fikri bile yoktu. Sadece bununla ilgilenmedi ve dönüp yemeğine devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderimi Kendim Yazarım! (2.Kitap-Kanlı Yol)
Fantasy'Herkes zirveye tırmanırken ben zirveden düştüm. Herkes çalışırken ben sadece eğlendim. Herkes ter dökerken, ben sadece güldüm. Şimdi, orduda sıradan bir kaptan oldum. Hayat bana acımasız davranmadı, kaderimi kendim yazdım! Bir defa daha yazmak iste...