Korkunç sahne son bulduğunda, herkes sessizdi fakat Lea hala buz gibiydi, başını çevirip yanındakilere emretti. "Madem genel eve gitmeyi seviyor... Onu bir genel eve satın!" dedi. Ay Taşı Büyücü Birliğinin üyeleri soğuk havayı içlerine çekip yutkundu, boğazlarına bir şey takılmış gibiydi. Böylesine güzel bir kızın bu kadar acımasız olacağını kimse düşünmemişti fakat kimse Lea'nın yaptıklarının abartı olduğunu düşünmedi.
Yetiştirici dünyasında her saniye vahşet yaşanıyordu, ölüm en kolay olandı, o kadar fazla masum kişi acımasız yöntemle öldürülüyordu ki, bir sayı bile vermek imkansızdı. Yetiştirici dünyasında ki en acı kaderi yaşıyanlar zayıflar ve güzellerdi. Güzel kızların kaderi her zaman efsane haline gelmezdi, bir çoğu korku hikayesi gibiydi.
Kaç güzellik, bir tiran tarafından ihlal edilmişti? Kaç kız acımasız sonlarından kaçmak için intihar etmişti ve kaç tanesinin ailesi katledildikten sonra köle pazarlarında satılmıştı? Yetiştirici dünyasında güç en mutlak şeydi ve bir kişi sadece gücüyle değil, aynı zamanda acımasızlığı ile kendisini koruya bilirdi.
Lea, Nicolasın ona verdiği öğütleri iyi hatırlıyordu. Lea bir Suikastçı olarak eğitilmişti, hızlıca öldürmek onun uzmanlığıydı. Çok nadir işkence yöntemleri kullanırdı ki, bunlar bile basit yöntemlerdi fakat Nicolas onun güzelliğinin onun ve herkesin felaketi olabileceğini ona anlattıktan sonra, ona düşmanları öldürürken acımasız olması gerektiğini sayısız defa söylemişti.
Lea başlangıçta bunu yapmak istemedi, her ne kadar insan öldürmeyi sorun etmese de kopan et parçalarını ve acı dolu rahatsız edici seslerden hoşlanmıyordu. Nihayetinde öldürmek mutlak çözümdü ve nasıl öldürdüğünün önemi olmadığına inanıyordu fakat zaman ona ne kadar saf olduğunu göstermişti.
Akademi de tek hamlede öldürdüğü her kişinin yerine iki kişi onu rahatsız etmeye gelmişti, ta ki işkence vari bir yöntemle öldürene kadar da takipçiler hiç korkmadan onu kovalamıştı. Ancak gerçek acımasızlığı sergiledikten sonra ölümün sadece basit olduğunu, asıl zor olanın ölüme götüren süreç olduğunu anlamıştı.
Bu sebeple, dört kişiyi öldürürken merhamet göstermedi, en acımasız yöntemleri kullanırken gözünü bile kırpmadı zira biliyordu ne kadar merhamet ederse, kendisine ve sevdiklerine o kadar zulmetmiş olurdu.
Lea emrini verdiğinde bir kaç kişi emrini yerine getirmek için hemen öne çıktı. Bu kişilerin hepsi Ay Taşı Büyücü Birliğinin büyük güçlerine mensup olsa bile, Ay Taşı Büyücü Birliğinin varlık sebebi Fei Klanıydı, onlar resmi olmayan vasal olarak görüle bilirdi. Eğer Fei Klanı diğer klanlar gibi aşırı yayılmacı olsa, çoktan onları kendilerine tabi olmaya çağırmış olurdu.
Prens Arthur uzakta, kendi aptallığın ve adamlarının salaklığına öfkelendi. Yerel bir yılanın, yabancı ejderhadan güçlü olduğunu düşünmüştü fakat yabancı ejderhanın çok güçlü olacağını hayal etmemişti.
Güç farkı bu kadar büyükken, tek yapabileceği öldürülen adamları adına özür dilemek için başını eğmekti. Prens Arthur güçlükle kalktı ve yaralarının acısına katlanarak yürüdü, Lea kalabalığa bir bakış bile atmadan arkasını döndü ve altın arabaya yürüdü.
Arkasında ki kalabalığın kalbi korkuyla doluydu, ölümün güzel yüzü varsa, bunun Lea olacağına herkes kalpten inandı ama kimse o yüze bakma cesaretine sahip değildi. Sadece başlarını eğip, bu felaketin geçmesini beklediler ve en nihayetinde Lea altın arabaya bindi ve kapı üstüne kapandı.
Judy arabanın içinde, Lea ya duygu dolu gözlerle baktı, yüzünde büyük bir gülümseme vardı. Lea uzun zaman sonra ilk defa duygu belirtisi göstermişti, bu öfke bile olsa hala dünya da onu etkileyen şeylerin olduğunun kanıtıydı. Lea ise sessizce kıyafetlerini değiştirmeye başladı.
Fei Klanının elçisi olarak mevcut statüsü kanlı kıyafetlerle seyahat etmesine mani oluyordu ayrıca bir kız olarak temizliğine düşkündü, kirli kıyafetlerle dolaşmak bir yana kırışık olan kıyafetler bile giymekten rahatsız oluyordu.
Lea kıyafetlerini değiştirirken, Judy yardım etmek için hareketlenmedi, aksine başını çevirip Lea ya bakmamaya çalıştı. Lea'nın bedenini ne zaman görse tanrıların adaletsizliğine lanet ediyordu. Lea'nın özellikle son iki ayda geçirdiği muazzam değişimin şahidi oydu, bir insanın her saniye nasıl daha güzel hala gelebildiğini anlayamıyordu. Sanki sınırı yokmuş gibi sürekli daha parlak ve daha parlak hale geliyordu. En nihayetinde güzelliğinde bir sınırı olmalıydı fakat Judy, Lea'nın bu sınıra sahip olmadığına inanmaya başlamıştı.
Bundan iki ay önce zaten çok güzeldi, rahatlıkla bütün kıta da ki en güzel bir kaç kızdan birisi olarak görüle bilirdi. Akademideki Tanrıça Yun gibi bir kaç kişi ancak güzellik olarak onunla denk sayılırdı fakat bu iki ayda güzelliğin tanımını bam başka bir noktaya çıkartmıştı.
Eğer güzellik gerçekten felaketi çekiyorsa, Aziz Yıldız Kıtası, Lea'nın güzelliği yüzünden toz olmalıydı, bu açıkça bu ata sözünü onurlandırmanın tek yoluydu.
Bir süre sonra, Lea elbisesini değiştirip, cübbesini giydi. Yine siyah bir elbise giyiyordu fakat eteklerinde bu sefer safir renkli ateş kelebekleri vardı. Çok güzel olduğuna şüphe yoktu fakat elbise güzel olduğu için değil, Lea güzel olduğu için elbise güzel görünüyordu.
Uzakta, uçarak bile bir kaç yıl sürecek mesafede geniş bir kıta vardı. Bu kıtanın ücra bir köşesinde basit bir konakta ise Nicolas her gün yaptığı gibi kitap okumaya devam ediyordu, günleri sakin ve huzurluydu. Xia Klanının da ki son karmaşadan sonra bile kimse onu aramaya gelmemişti fakat son iki gündür Xia Klanında ki herkes Xia Ming'in Nicolas ile birlikte yaşadığını konuşuyordu. Bu haber Xia Klanı bir yana, şehre bile bomba gibi düşmüştü.
Bu aristokratların gözünde son derece aşağılık bir eylemdi, evli olmayan bir erkek ve kadın nasıl aynı evde yaşaya bilirdi? Üstelik bu kişi Xia Feng'in yani Klan Liderinin kızıydı. Utanç verici olmasına rağmen herkes Xia Klanındaki yaşanan son olaydan haberdar değildi. Nicolas elini bir defa savurmuş ve 5. yaşlının da içinde bulunduğu kalabalık bir grubu dal parçaları gibi kenara fırlatmıştı.
Bu güç farkının açıkça yüksek olduğu anlamına geliyordu, Xia Klanı, Nicolası kışkırtmak istemedi fakat planlarından da geri dönmedi. Xia Dan, Nicolasın Xia Ming'i yanına almasından rahatsız olsa bile yapabileceği bir şey yoktu. Fakat bu durum hala planlarını değiştirmemişti, Xia Ming hala Nicolasla evlenecekti, bu kaçınılmaz bir gerçekti fakat kendi torununun evlenmemesi için hiç bir sebep yoktu. Nicolas ile torunu evlendikten sonra, tek yapması gereken uygun bir zaman da Xia Ming den kurtulmaktı ve böylece gücün tek sahibi olacaktı.
Bunun için klanın desteği tam arkasındaydı fakat artık destekleri arasında 5. yaşlı yoktu. Açıkça Nicolastan ölümüne nefret ediyordu ve Nicolasın yaşadığı herhangi bir plan içinde yer almaya istekli değildi. Xia Dan, 5. yaşlının Klan Liderinin yanında da yer almayışın dan dolayı onun yokluğunu önemsemedi.
Xia Klanı için önemli bir dönemdi fakat bu sırada şehirde de Nicolasın Xia Ming'i evine almasından dolayı büyük rahatsızlık yaşanıyordu.
Xia Ming, Nazik, güzel ve iyi huylu birisi olarak herkes tarafından tanınmıştı, Xia Klanının liderinin kızıydı ve aristokrat çevreye aitti. Haliyle şehirde bir çok aşığı vardı, onunla evlenmek isteyen bir çok kişi bulunuyordu bu sebeple ona yaklaşmak isteyen herkes öfkeden delirmişti. Şehirin en büyük generali de farklı değildi. Kendi öz yeğeninin bir erkeğin nikahsız koynuna girdiğini öğrendiği anda utanca boğulmuştu. Şehirde ona bakan alaycı gözler vardı, bazı rakipleri yüzüne karşı onu utandırırken bazı siviller arkasından konuşuyordu.
Şehrin en büyük şaka malzemesi haline gelmişti ve Xia Klanında ki kız kardeşine defalarca mektup yazmasına rağmen cevap alamamıştı. Nihayetinde daha fazla bekleyecek sabrı kalmamıştı. Şehir Lordunun kesin emriyle, Xia Klanının iç işlerine karışması açıktan yasaklanmış olsa da şimdi kendi ismi ve onuru söz konusuydu. Xia Klanına gitmezse, herkesin alay konusu olmaya devam edecek ve başını asla kaldıramayacaktı.
Ya evlilik dışı bir piçe hamile kalırsa? O zaman nasıl yüce adını artık onurla taşıya bilirdi? Bu konuya son vermek ve bir an önce Nicolas ile Xia Ming'i evlendirmek için insiyatif aldı. Eğer o hamle yaparsa Xia Klanının büyük yaşlısı bile itaat etmek zorundaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderimi Kendim Yazarım! (2.Kitap-Kanlı Yol)
Fantasy'Herkes zirveye tırmanırken ben zirveden düştüm. Herkes çalışırken ben sadece eğlendim. Herkes ter dökerken, ben sadece güldüm. Şimdi, orduda sıradan bir kaptan oldum. Hayat bana acımasız davranmadı, kaderimi kendim yazdım! Bir defa daha yazmak iste...