Nicolas zaten Dong Klanını, bahçelerinden bir hazineyi ele geçirerek kırmıştı, bir çatışma kaçınılmazdı fakat şimdi Si ve Tang Klanlarını da kırmıştı fakat umursamadı. Ruh Bölme Aleminde ki uzmanlar güçlüydü, Nicolas buna hiç şüphe etmedi fakat Nicolas fiziksel gücünü biliyordu.
Ruh Bölme Aleminde Zirve olmadığı sürece onu öldüremezlerdi, sayıları önemli değildi fakat Nicolasta Ruh Bölme Aleminde ki uzmanları öldüremezdi fakat bu onun dört büyük klandan korktuğu anlamına gelmiyordu.
Onlarla ciddi bir savaşa girmek istemedi çünkü dört büyük klan Kör Kayalar Kıtasının damarlarına yayılmış kan gibiydi, Nicolas zarar görmese bile Siyah Nilüfer mutlaka zarar görecekti fakat yetiştirici dünyasında mutlak olan şey güçtü. Nicolas başını eğerse, herkes başına çıkardı, ancak başını dik tuttuğu ve meydan okuduğu sürece insanlar ondan korkardı.
Si ve Tang Klanı zaten iki yüce yaşlıyı göndererek yapmamaları gereken bir hareket yapmıştı, Dong Klanının yüce yaşlısı olsa Nicolas bu kadar hiddetli davranmazdı çünkü Dong Klanı ile aralarında ki meselenin bir kökeni vardı fakat iki büyük klan sadece aç gözlü ve meraklıydı.
Buraya casus göndermelerinin bir bedeli olacağını biliyorlardı, bu sebeple yüce yaşlıların cübbelerin de bir arma yoktu fakat Nicolası hafife almışlardı.
Siyah Nilüfer Organizasyonu kıta da dikkate değer bütün insanların bilgisini tutuyordu, hepsinin portreleri Organizasyonda vardı ve iki yaşlı yüzünü değiştirmeye bile zahmet etmemişti. Onları tanımak Nicolas için çok kolaydı.
Her durumda Nicolas Si ve Tang Klanını kırmayı umursamadı, güç mutlak olansa, sonsuz olan tek şey faydalardı. Asla sonsuz düşmanlık veya sonsuz dostluk klanlar için geçerli değildi. Sadece sonsuz faydalar vardı, Nicolas dört büyük klanı keşfinden pay almaya davet ettiği anda bugün ki olay hiç var olmamış gibi yok olmakla kalmayacak belki Si ve Tang Klanları özür bile dileyecekti.
Nicolas gökyüzünden bir anda kayboldu ve masanın önünde belirdi. İnsanlar hala gökyüzüne bakmaya devam ediyordu, kimse ne olduğunu tam kestiremese bile Ustalarının gökyüzünde bazı kişileri dövdüğünü biliyordu.
Nicolas ise ilgisizce tekrar sandalyesine oturdu, masada ki kitabını aldı ve okurken şarap kadehini tuttu. Bir süre sonra her şey eski haline geldi, yavaş yavaş zaman geçti ve iki saat sonra pek çok kişi büyük binanın etrafını çevirip, güvene aldı. Nicolas kitabın son sayfasını çevirdi ve son yudumunu içtikten sonra okumayı bitirdi.
Kitabı kapatıp depolama yüzüğüne attı, yavaşça ayağa kalktı, hafif bir rüzgar cübbesinin eteğini havalandırdı. Yeşil bir iple bağlı olan saçları rüzgarda sallandı ve Nicolas yavaşça yürüdü. Aynı anda bir çok göz ona odaklanmıştı, hepsi saygı ile doluydu.
Bu kişi liderleriydi ve onu tanımak için her hareketine dikkat ediyorlardı. Yürüyüşü, duruşu hatta nefes düzeni bile istisna değildi fakat ne kadar bakarsa baksınlar, sadece daha fazla saygı hatta hayranlık duyuyorlardı.
Sadece Nicolasa bakarak bile, onun geleceğinin çok parlak olduğunu görebiliyorlardı. Nicolas ise binaya ağır adımlarla girdi ve kapıda onu Nalan Ran ile Di Fan karşıladı. İkisi de hızlıca eğilip selam verdi. "Usta..."
"Herkes burada mı?" Nicolas durgun bir tonda sordu.
"Usta Rapor veriyorum... Bütün yöneticiler ve üst kademe kardeşlerimiz toplantı alanında bekliyor." dedi Nalan Ran. Nicolas başını hafif salladı, "Gidelim." dedi ve üç kişi yürümeye başladı. Nicolas en önde, Nalan Ran ve Di Fan onu arkasından takip ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderimi Kendim Yazarım! (2.Kitap-Kanlı Yol)
Fantasy'Herkes zirveye tırmanırken ben zirveden düştüm. Herkes çalışırken ben sadece eğlendim. Herkes ter dökerken, ben sadece güldüm. Şimdi, orduda sıradan bir kaptan oldum. Hayat bana acımasız davranmadı, kaderimi kendim yazdım! Bir defa daha yazmak iste...