Karla kaplı yolda görünen at arabalarının teker izleri dışında, yolun kenarında yürüyen Nicolasın seyrek adımları vardı. Dikkat çekici değildi fakat uzaktan bakıldığında ıssız figürü bir dağ gibi heybetliydi.
Sessiz ve huzurlu zamanın tadını çıkartırken uçmanın, yürümekten daha iyi olmadığını düşünüyordu. Çoğu kişi için Kalan İmparatorluğu Başkentine yapılan yolculuk çok uzundu fakat Nicolas için önemsiz bir detaydan fazlası değildi.
İstediği anda, bir kaç saat içinde Kalan İmparatorluğu Başkentine ulaşa bilirdi fakat ulaştığı yüksek hızda çevresini görmesi mümkün değildi. Doğanın güzelliğini görmek istiyordu, yaşamın anlamını düşünüyordu ve ne zaman yürüse aklına Taoist Wu Shang ile yaptığı sohbet geliyordu.
Saçı rüzgarda dalgalanırken, yeşil gözleri bir çift zümrüt gibi parlıyordu, yakışıklı çehresi her zaman ki gibi nefes kesiciydi. O yola bakarken, etrafında insanlar olsa şüphesiz ona bakardı.
Yeni saç stilinin ona kattığı hava son derece dikkat çekiciydi, özellikle sağ kulağının üstünde ki bir yakut gibi parlayan kan renkli çizgi gözden kaçmayacak büyüleyici bir detaydı.
Vahşi ve saldırgan bir bilge gibiydi, ona bakan herkes bu dünyada bir eşinin daha olmadığını düşünürdü. Büyüleyiciydi fakat Nicolas için nasıl göründüğünün önemi yoktu.
Zaman nehrinde, her güzel çiçek solmaya, her doğan yaşlanmaya mahkumdu, güzellik veya yakışıklılık sadece geçiciydi ve güzelliğe aşırı kıymet verenler sadece hayatın gerçekliğini göremeyenlerdi.
Saatler ve günler geçip giderken, Nicolas sabit adımlarla bile olsa hızla hareket ediyordu, ara sıra şiddetlenen kar fırtınasına rağmen hiç duraksamadan yürümeye devam etti. Yemedi, içmedi veya uyumadı, mevcut gücüyle aylarca yemese veya içmese önemli değildi, yerin ve göğün enerjisini yiyip içiyordu ve uyku sadece zihni sakinleştirmek, yorgunluğu atmak içindi.
Zihni hiç olmadığı kadar açıktı ve yıllarca bu hızda yürüse bile yorulmayacak kadar enerjiye sahipti. Tek istediği, doğanın güzelliğini taktir etmek anlayışını artırmaktı. Toaist Wu Shang'ın dediği gibi, "Kapalı bir odada, dünyayı görmeden nasıl anlayış kazanabiliriz?" Nicolas bu cümlenin hayatında duyduğu en doğru kelime olduğuna bütün kalbiyle inanıyordu.
Bir kaç gün sonra, Nicolas ilgiyle çevreyi izlerken yürüyordu, yol hiç olmadığı kadar ıssızdı, uzun zaman önce, karlı yolda ki at arabalarının teker izleri silinmiş, oyuklar karla dolmuştu. Nicolasın adımlarından çıkan karın ezilme sesi dışında, sadece rüzgarın uğuldayan sesi duyuluyordu.
Huzur ve sessizliği bozan ise bir anda ortaya çıkan atların nallarının çıkarttığı güçlü ses oldu. Nicolas hafif kaşlarını çattı fakat ilgisiz kaldı, huzurlu zamanı bölünmüş olsa bile bu da doğanın bir yansıması diye düşündü sadece ve yürümeye devam ederken, yerin hafif titrediğini gördü.
Güçlü atların toynakları yolu ezerken uzakta bile olsa hafif bir sarsıntı yaratıyordu. Normal atların böyle bir güce sahip olması imkansızdı, ancak yarı büyülü yaratık kanına sahip olan atlar veya evcilleştirilmiş büyülü yaratıklar böyle güçlü bir etkiye sahip olabilirdi.
Bu niteliğe sahip hayvanlar ise ancak zengin ailelerin karşılaya bileceği değere sahipti. Nicolas ise umursamadı, tahmin yapmış olsa bile bunun onunla bir ilgisi yoktu, sadece yoldan geçen başka bir yabancı daha lakin toynak seslerinin yanında atların kişnemesi eklendi ve hafif engebeli yolun ufkundan bir at arabasının etrafını sarmış, atlı ve zırhlı on kadar muhafız hızla ilerledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderimi Kendim Yazarım! (2.Kitap-Kanlı Yol)
Fantasy'Herkes zirveye tırmanırken ben zirveden düştüm. Herkes çalışırken ben sadece eğlendim. Herkes ter dökerken, ben sadece güldüm. Şimdi, orduda sıradan bir kaptan oldum. Hayat bana acımasız davranmadı, kaderimi kendim yazdım! Bir defa daha yazmak iste...