Şehir Lordunun konağında, kağıtların üst üste yığıldığı bir odada orta yaşlı bir adam kasvetli bir ifadeyle, tüy kalemini kağıtları imzalamak için kullanıyordu. O Xia Ming'in dayısı aynı zamanda şehrin büyük Generali Jing Lao idi.
Yaklaşık on gün önce Xia Klanına, Nicolası evliliğe gitmek için ayrılmak üzereyken Şehir Lordu tarafından yakalanıp, bazı görevleri tamamlanması emredilmişti. Ne kadar itiraz ederse etsin, en nihayetinde Şehir Lordu sadece onun Lideri değil, aynı zamanda yakın arkadaşıydı.
Bunu Xia Klanının meselelerine karışmasına engel olmak için yaptığının farkındaydı fakat bütün şehrin gözünde yüzü kaybolmuş, utanç içinde kalmıştı. Kendi öz yeğeni bir adamın metresi olmuştu bu kabul edilemezdi.
Normalde bir ay sürecek evrak işlerini hızlıca on günden biraz uzun sürede tamamlamıştı ve son evrakı kontrol edip, imzaladıktan sonra yüzünde sinsi bir ifade belirdi.
Hemen ayağa kalkıp kapıya yürüdü. Büyük General olarak şehir lordu dışında onu engelleyecek kimse yoktu ve Şehir Lordu onun hala evrak işleriyle uğraşacağını sanıyordu. Bu onun için muazzam bir fırsattı.
Gecenin karanlığından faydalanarak gizlice konaktan ayrılıp, Xia Klanına giden yolda kayboldu.
Yaklaşık bir saat sonra bir konağın önüne gelmişti. Kaşları hızlıca çatıldı, yüzünde intikam isteyen bir bakış vardı. Önce kapıdan girmeyi düşündü fakat hemen sonra bunun fazla nazik bir hareket olacağına karar verdi.
Nicolasın korkmasını istiyordu bu sebeple ayaklarına güç uygulayıp kendisini havaya fırladığı gibi konağın geniş çatısını geçip avluya ulaştı. Aynı anda avluda ki sekiz figürü gördü. Yedi kişi terasta oturan yeşil cübbeli genç bir adamın önünde diz çökmüştü. Hepsi siyah kıyafetli ve güçlü auralara sahip kişilerdi. Onların hangi alemde olduğunu bile hissedemiyordu.
Bir an kalbi panikle doldu, hemen uzaklaşmak istedi fakat bir anda sekiz kişinin bakışları üstüne düştüğünde ayaklarının altında ki hava anında çekilmiş ve bir boşluk açılmış gibiydi. Sırtında soğuk bir ürperti hissetti. Cennet Aziz Başlangıcında olmasına rağmen ona bakan sekiz kişinin karşısında bir böcekten daha güçlü olmadığının farkına vardı.
Pişmanlık bütün bedenini ele geçirdiğinde çoktan bir güç tarafından avluya çekilmeye başlanmıştı, bu onu daha da tedirgin etse de hızlıca bir şeyler düşünmesi gerektiğini biliyordu. Bir General olarak stratejiden anlıyordu, kesin kaybedeceği bir savaşa girmenin aptallık olacağını biliyordu bu sebeple savaş için gelmemiş gibi yapmalıydı.
Hemen ruh halini düzeltti ve garip bir ses çıkarttı. "Hehh... Bu ne böyle? Neden benim Ming'erimin erkeğinin evinde bu kadar fazla kişi var?" dedi.
Nicolas ifadesiz gözlerle orta yaşlı adama baktı. Yüzü bir buz kalıbından daha duygusal değildi. Bu sırada Jing Lao'nun ayakları zemine değdi, hızlıca şaşkın bir ifadeyle etrafa bakındı. "Ben yanlış yerde olamam değil mi?" dedi. İçinden ona cevap vermeyen sekiz kişiye lanet ediyordu.
"Ming'in dayısı mısın?" O sırada Nicolasın duygusuz sesi Jing Lao'nun kulaklarına ulaştı. Jing Lao, terasta oturan Nicolasa ilgiyle başını çevirip gözlerini sabitledi. Aceleyle onu değerlendirmeye başladı ve şok olmuştu. Yakından bakınca söylentilerin aslında eksik olduğunu fark etmişti. Nicolasın olağan üstü bir yakışıklılığı olduğu açıktı, yaşına rağmen o bile Nicolasın görünüşünü bir anlığına kıskandı.
Üstelik görünüşü özelliklerinden sadece birisiydi, cübbesinin işlemeleri anında dikkatini çekti ve cübbeye bakarken yutkundu. "Bu cübbe kraliyet ailesinin giydiği cübbelerle aynı kalitede" dedi. Bir kişinin statüsü genellikle kıyafetlerinden anlaşılırdı ve General bunu çok iyi biliyordu, sadece Kraliyet Klanının giyme izninin olduğu bazı kıyafetler ve takılar mevcuttu. Nicolasın üstünde ki cübbe ise tam olarak sadece kraliyet ailesinin giymesine izin verdiği kumaşlardan yapılmıştı. Fakat cübbenin üstünde ki sembolü fark ettiği anda yüzü bir anda beyaza döndü, ayaklarının bağı bir anda çözüldü ve dizlerinin üstüne düştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderimi Kendim Yazarım! (2.Kitap-Kanlı Yol)
Fantasy'Herkes zirveye tırmanırken ben zirveden düştüm. Herkes çalışırken ben sadece eğlendim. Herkes ter dökerken, ben sadece güldüm. Şimdi, orduda sıradan bir kaptan oldum. Hayat bana acımasız davranmadı, kaderimi kendim yazdım! Bir defa daha yazmak iste...