Gösterişli büyük kapı bir anda açıldı ve aynı anda herkes ayağa kalktı. Büyük bir masanın etrafında pek çok kişi toplanmıştı. Bazıları mavi, bazıları ise sarı renkli cübbeler giyiyordu fakat istisnasız hepsi zeki insanlardı.
Kırmızı cübbeli olanlar hemen yarıya kadar eğilirken, diğerleri özellikle başlarını eğip, sırtlarını aşağı indirdi ve ellerini önlerinde birleştirip selamladı. Bu sırada kapıdan içeriye 1 metre 90 santim boyunda gösterişli bir cübbeyle Kral girdi.
"Majestelerini Selamlıyoruz..." aynı anda herkesin ağzından kelimeler döküldü, masanın bir ucunda ise kırmızı cübbeli genç bir adam vardı. 23 veya 24 yaşlarındaydı, Krallığın gelecekte ki kralı olması muhtemel olan Taç Prensi Lao Dandı, çok yakışıklı sayılmazdı fakat iktidarın verdiği çekiciliğe ve büyük bir öz güvene sahipti. Bir haftadır, bu müzakereleri yönetiyordu ve nihayetinde ayrı ayrı yürüttüğü müzakereleri bir araya getirip, müzekerecileri birbiriyle çatışmaya zorlayacak kadar ileri görüşlüydü.
Lao Krallığı bu anlaşmalardan büyük kar edecekti fakat hala tek başına elde edeceklerinden daha azına razı olmaları gerekiyordu.
Kral toplantı odasına girdiğinde, atmosfer hızlıca değişmiş, daha gerginleşmişti. Bunun karar verilecek ana yakın olduğunu anlamak oldukça kolaydı. Bu odada ki herkes diplomasi ve siyaset konusunda birer ustaydı.
Kral bir kaç adım daha attı ve onun için koltuğu çeken bir hadım hemen Kralın oturtacağı koltuğu ayarlardı. Kral yüksek bir tavırla koltuğa oturduktan sonra elini uzattı,"Oturun." dedi otoriter sesi toplantı odasında yankılandı.
İlk defa kralı görenler için onun basit birisi olmadığını anlamak zor değildi. Elçilerin askeri kanadı göz ucuyla kralı inceledi, ilk dikkatlerini çeken boynunda ki büyük yaraydı, ayrıca ellerinin üstünde bazı kılıç yaraları vardı. Gözünden çenesine doğru inen başka bir iz vardı, uzun zaman önce yara kapanmış ve düzelmiş olsa bile hala geride izi kalmıştı.
Tecrübesiz gözler için bu izi görmek zordu fakat savaşı yaşamış askerler için bu yara açıkça ciddiydi. Neredeyse hepsi, aynı anda kralın gençlik maceralarını hatırladı ve kalplerinde büyük bir saygı oluştu. Çok az prens veya kral, savaş alanında kılıç mesafesine iner ve düşmanla çarpışırdı.
Böyle krallar askerler tarafından en saygı duyulan türlerdi. Özellikle Lao Krallığının, savaş tehditi ile masaya oturtan Kuzey Ou Krallığı heyeti, kralın görünüşü görünce daha gergin hissetti. Böyle bir kralın ordusunu yenmek kesinlikle kolay değildi, böyle bir kral için onlar bile canlarını seve seve feda ederdi.
Kralın varlığı ile, taç prensi Lao Dan'nın odada ki varlığı arasında muazzam bir fark vardı. Taç Prensi her zaman daha resmi ve heyetlere karşı saygılı ve ılımlıydı. Bir haftalık toplantı sürecinde en zor zamanlarda bile duygularına yenilmemiş, sesini hiç yükseltmemişti. Her zaman yüzünde bir gülümseme vardı fakat Kral açıkça düz bir ifadeyle orada oturmasına rağmen, varlığı ile yaptığı baskı Taç Prensinin bir haftalık bütün kazançlarından daha fazlasını almasına izin verecek gibiydi.
Taç prensi, Krala aynı zamanda babasına bakarken saygı ve hayranlık doluydu. Böyle bir kraldan öğrendiği için kendisini çok şanslı görüyordu fakat derinlerinde babasının bu kadar güçlü ve dirayetli olmasından rahatsızdı. Bir prensin özlemi tahta geçip kral olmaktı, bunun için kral ya çekilmeli ya da ölmeliydi.
Kral çekilmeyi düşünüyormuş gibi görünmüyordu ve saçları beyazlamış, biraz çökmüş görünse bile gözlerinde ki savaşma arzusunu en iyi oğlu görüyordu fakat çaresizdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderimi Kendim Yazarım! (2.Kitap-Kanlı Yol)
Fantastik'Herkes zirveye tırmanırken ben zirveden düştüm. Herkes çalışırken ben sadece eğlendim. Herkes ter dökerken, ben sadece güldüm. Şimdi, orduda sıradan bir kaptan oldum. Hayat bana acımasız davranmadı, kaderimi kendim yazdım! Bir defa daha yazmak iste...