"Kim....Kimsin sen?"
Mu Tianbei asla küçük bir kız tarafından tüm bedeninin kasılacağı noktaya kadar korkutulacağını düşünmemişti. Jasmine'ye gelince o şuan yarı ruh formundaydı ve şuan ki gücü normal formunun gücünün 1000 de biri bile değildi. Ama Mu Tianbei için bu kabus gibi bir baskıydı. Önünde güzelliği tarif edilemeyecek bir kız vardı ama o sanki ölümün uçurumuna bakıyormuş gibi hissediyordu. Tüm bedeni kontrolsüz bir şekilde çıldırmışca titriyordu.
Jasmine'nin hassas dudakları hafifçe eğildi ve buz gibi hafif bir gülümseme ortaya çıkardı. "Bu Prenses zaten sana kendi ölüm yöntemini seçmen için bir şans verdi. Madem bu şansı kullanmıyorsun o zaman bu Prenses senin adına seçecek....Yok ol!!"
Jasmine elini nazikçe hareket ettirerek boş havayı kesti.
Bang!
Nazik bir patlama sesi duyuldu. Bu ses uzaklara hareket edemeden kar fırtınasının içene battı. Bu hafif kargaşanın içinde Mu Tianbei'nin bedeni anında patladı....daha açık söylemek gerekirse onun bedeni anında parçalandı. Bedeni parçalanarak son derece küçük parçacıklara dönüştü ve bu parçacıklar yeniden sürekli parçalanarak toz zerresinden daha küçük hal aldı ve en sonunda bedeni sanki hiçliğe karışmış gibi tüm parçalar yok oldu.
Mu Tianbei'nin gözleri önünde yok oluşunu izlerken Jasmine'nin tamamen ilgisiz bir ifadesi vardı. Ellerini göğsünün önünde tuttu ve avucunu çevirip mistik bir kaynak oluşumu oluşturdu. Bu kaynak oluşumu çok yüksek hızla kıvrılarak gitti ve göğsünün içinde kayboldu. Ardından Jasmine'nin figürü de oradan kayboldu.
Mu Tianbei arkalarında iken Xia Qingyue başlangıçta artık kaçma umutları olmadığını düşünmüştü. Tam zorla Donmuş Bulut Etki Alanını açacakken arkasından gelen Mu Tianbei'nin basıncı aniden yok oldu. Şaşırmış bir şekilde arkasına baksa da Mu Tianbei'yi göremedi. Her ne kadar şaşırsa da Yun Che'yi inanılmaz bir hızla uzaklara götürürken bir an için bile duraksamaya cüret edemedi....Bilmeden birbiri ardında buz dağlarını geçmişti.
Jamsine'nin geri geldiğini hissedince Yun Che hemen sordu. "Halledebildin mi?"
"Gerçekten onun benim ellerimden kaçabileceğini düşündün mü?" Jasmine hızlıca cevapladı.
"....Peki ya Fen Juecheng? Onunla da ilgilendin mi?"
"Ben sana sadece bir kişiyi öldürmen için yardım edeceğimi söyledim. Bazı Fen Juecheng'ler önemseyecek ruh halim yok!"
"Sıçayım....Eğer Fen Juecheng ölmediyse o zaman ben Fen Juebi'yi boşuna öldürmedim. Fen Juecheng'in tek yapması gereken Fen Moli'ye olayı anlatmak ardından tüm dünya Fen Juebi'yi öldürenin ben olduğunu bilecek! Eğer durum buysa Fen Juebi'yi bende kendi ellerimle öldürebilirdim."
"Bu senin problemin. Bunun benimle ne ilgisi var.
"..." Yun Che'nin yüzü bir süre kramp geçirdi. Ardından derin bir nefes aldı ve çaresizce konuştu. "Salla gitsin! Mu Tianbei'nin cesedine ne oldu? Hala demin bizi yakalamak üzere olduğu yerde mi?"
"Ben zaten onun bu dünyadan tamamen yok olduğundan emin oldum. Bırak cesedini tek bir parçası bile bulunamaz. Onun cesedi ile yapmak istediğin neydi?"
"Sikiyim!" Yun Che neredeyse Xia Qingyue'nin bedeninden atlıyordu. "Mu Tianbei Cennetsel Mızrak Gök Gürültüsü Kalesinin Kale Ustasıydı! Anlarsın işte Kale Ustası! Onun uzaysal yüzüğünde kesinlikle büyük miktarda tarikatının hazinesi vardır yada belki de dünyayı şok edecek bazı sırlara sahiptir. Ama sen onu bu şekilde yok ettin. Eğer onu ikiye ayırsaydın bu harika olurdu en azından bu seni çaba ve zaman harcamaktan kurtarırdı! S..s...s...s...sen gelecekte büyüdüğünde kesinlikle şımarık bir kadın olacaksın."