Ağzındaki büyük bir parça ejderha etinin yuttuktan ve bir ağız dolusu ejderha kanı içtikten sonra Yun Che kalktı ve parmaklarıyla büyük bir parça ejderha etini iki eşit parçaya böldü ardından İblisin önüne gelene kadar acele etmeden bariyerin içinde dolaştı. O hayati bir saldırıdan istediği gibi kaçabileceği yer olan İblisin bir adım ilerisinde durdu.
"Ben ejderha etini yedikten sonra ejderha etinin lezzetliliği ile diğer kaynak canavarlarının etlerinin mutlak suretle kıyaslanamayacağını öğrendim. Ancak bundan kendi başıma zevk almak oldukça sıkıca. Kıdemli, biraz ister misiniz?" Yun Che kesilmiş ejderha etinden büyük bir parça aldı ve İblisin önünde sundu.
İblis kafasını çevirdi ve kayıtsızca konuştu. "Bana acıyor musun? Senin ve benim aramda sadece bir kişi hayatta kalabilecek. Bana bu kadar yakın olduğuna göre benim aniden seni öldürmeye çalışacağımdan korkmuyor musun?"
Yun Che'nin tüm bedeninde kaynak gücünün tamamen sıfır koruması vardı ve o nazikçe konuşurken ifadesi bir tedbir belirtisi içermiyordu. "Her ne kadar seni öldürmek hakkında düşünmediğim bir an bile olmasa da seni öldürmek istememin nedeni sadece hayatta kalmak ve özgürlük uğruna, yani sana içerlediğim yada senden tiksindiğim için değil. Aksine ben senin kötü bir adam olmadığına ve hele ki bir alçak olmadığına eminim! Eğer sana acıdığımı düşünüyorsan... hrm, bu doğru. Ama bu mağdur bir yoldaş için olacak bir tür acıma. Bizim durumumuza gelince bizim ne farkımız var? Sadece senin üstündeki kısıtlamalar benimkinden biraz daha fazla."
İblisin ifadesi bir süre sabit bir şekilde Yun Che'ye bakarken değişti. Ardından o aniden gülümsemeye başladı. "Haha...iyi! Gerçekten de mağdur yoldaş! O zaman ben senin bu "acımanı" kabul edeceğim!"
O konuşmayı kestiğinde Yun Che'nin ellerindeki ejderha etini yakaladı ve ağzının kenarına koyup çılgınca ısırdı. Her ne kadar tuz yada yağ olmasa da yüz yıldır bir şey yemeyen İblis için bu cennetten gelen incelikten başka bir şey değildi. Ejderha eti bir kez ağzına girdiğinde o duramadı. O şiddetle yiyordu ve vahşice ısırıyordu sanki o vahşi bir kurt gibi yemeğini yiyip bitiriyordu ve Yun Che'nin neredeyse açlıktan öleceği zamanki halinden aşağı kalmıyordu. Yun Che hafifçe gülümseyip kendi ejderha etini kaptı ve ısırdı ama karşılaştırıldığında o İblisten daha zarif bir şekilde yiyordu.
Göz açıp kapayıncaya kadar İblisin elindeki büyük parça ejderha eti temiz bir şekilde ortadan yok oldu ve midesine girdi. Yüz yıldır boş olduğundan(midesi) kireç taşı kadar soluk yüzü şimdi biraz kırmızı göründü. O beş parmağını emdi ve yüksek sesle gülmeye başladı. "Nefis! Gerçekten nefis! Hayatımda hiç bu kadar nefis bir yemek yememiştim! Hahahaha...Küçük Kardeş ben, Yun Canghai hayatımda daha önce kimseye borçlu olmamıştım! Her ne kadar sen bana sadece bir yemek vermiş olsan da benim için bu yine de büyük bir iyilik! Senin nezaketini hatırlayacağım! Ne yazık ki bu sadece bir et ve hiç şarap yok. Aksi halde benim saygınlığımı koruyan ve benim aşağılık bir alçak olmadığıma inanan sen ile birlikte büyük bir kadeh içerdim."
"Eh? Kıdemli sizin soy adınız da mı Yun?"
İblis gözlerini genişletti. "Ne dedin sen? Senin soyadın da mı Yun? Burada yarım yıl hapsolduktan sonra bile seni küçük deli çocuk bana soyadının ne olduğunu bile söylemedin. Tüm bunları yaptıktan sonra görünüşe göre biz beklenmedik bir şekilde aynı klandanız, hahahaha!"
O İblisi öldürmek zorunda olduğu can düşmanı olarak düşünmediğinde İblisin aurası insanları iğrendirmeyen yada korkutmayan bir hale gelmesinin yanı İbliste bir samimiyet duygusu bile vardı. Yun Che nazikçe gülümsedi ve konuştu. "Bu küçüğün aile adı Yun ve adı da Che'dir."