Dediğim gibi hem TV yapımcısı olarak çalıştığım dönemde İstanbul'daki film galalarında Türk ünlülerle, hem de iki kez katıldığım Altın Portakal Film Festivallerinde tanıştığım Türk ve yabancı ünlülerle hem de ABD'de çeşitli mekanlarda tesadüfen bir araya geldiğim ünlülerle hiç bir fotoğrafım ne yazık ki yok! Sadece ünlü korku filmleri oyuncusu olan Ermeni kökenli bir aktörle, onun filmlerinin gösterildiği Beverly Sinema'da çekilmiş bir fotoğrafım var o kadar. O gün de şans eseri makineyi yanıma almıştım çünkü.
Öncelikle şunu söyleyeyim ki ben zaten kişilik olarak oldukça soğuk- soğukkanlı birisiyim. Çok az arkadaşım vardır, yani insanları önemsemem. Ayrıca 10 sene boyunca TV yapımcısı olarak da çalışınca o kadar ünlü görüyorsunuz ki dolup taşıyorsunuz. Daha acemi bir TV program yapım asistanı olarak TV kanalında işe başladığım günün gecesinde hükumetteki bir bakanın katıldığı canlı yayına girmiştim. Sabah ise stüdyoda canlı müzik eğlence (Sabah programı) vardı ve orada da bir kaç ünlü şarkıcı- türkücüye denk gelmiştim. Şu sıralar sabah programları genelde evlendirme vs yapıyor galiba, ben mesleğe ilk başladığımda bunlar yoktu, sabahları şarkıcı türkücü oyuncuları alırdık calı yayına, hem de en az 3 ünlü gelirdi. Bizim görevimiz ünlüleri karşılamak, makyaj odasına götürmek, varsa özel istekleri onları bulmaktı. Bu yüzden iki yıl boyunca sabah şarkıcı- türkücü , akşam siyasetçi bombardımanına tutulunca valla dünyanın en ünlü insanı gelse artık şeyimde olmuyor. Bir Türk vatandaşı olarak kendi ülkemin bütün bakanları, muhalefet liderleri, ünlü siyasetçileri ile tanışıp el sıkışmış biriyim, pek çok idol sanatçıyı canlı yayında ağırladım o yüzden doymuş olduğumdan bir ünlü ile karşılaştığımda aklıma hiç fotoğraf çektirmek gelmiyor. İşin enteresan yönü ise sadece benim değil benim mesleğimi yapanların çoğu da durumu kanıksamıştır, çünkü zaten bu iş öyle yapılır. En fazla ünlü- VIP şahsiyetin elini sıkarsınız sonra da işinize devam edersiniz. Show must go on durumu yani.
İşte bu durumlara alışkın biri olarak öküz-tren vaziyetinde olmadan Bruce Abimizi dikizlemeye çalıştım, ama bana gösterilen yönde bir masada karanlık gölgelerden başka bişi yoktu. Biraz sonra Can dedi ki Hadi selam vermeye gidelim! Hö ne selamı lan, Bruce ile ne yakınlığımız var ki? Yaw dedi Can, kim takar Brus'u ya, o alt tarafı bir aktör ben bilmem ne ile görüşeceğim. Şimdi adını hatırlamıyorum, meğer Bruce'nin yanında oturan kişi bizim meslek için daha önemliymiş.
Şimdi siz sıradan vatandaşlar için bir mekanda bir ünlüye denk gelmek heyecan vericidir, işte belki gider bi foto filan çektirir bi imza alırsınız. Biz ise zaten o sektörün emekçileri ve tabii ki işsizleri olduğumuz için bize oyuncu lazım değildir , bize yapımcı, idari yapımcı veya yönetmen gerekir. Eğer biz bunları bir şekilde tanımış isek ve bir yerde tesadüf edersek hemen hal hatır sorar kendimizi hatırlatırız. Belki yeni bir projede boş bir yer vardır, adamın aklına girer ve işi kapabiliriz. Bizim film-dizi- TV sektöründe tanışmak istediğimiz insanlar ünlüler değildir asla, ünlüleri ünlü yapanlardır, yani yapımcılar, idari yapımcılar ve yönetmenler. Anladığım kadarıyla Bruce'nin yanında oturan şahıs bir çeşit idari yapımcıymış, karşısındaki de önemli biriymiş, Can garip bir etiket söyledi, ilk kez duyuyordum hatırımda kalmadı, benim anladığım bu adam ünlülerle yapımcılar-yönetmenler arasında kontak kuran bir çeşit ajans sahibi ya da freelance çalışan bir adamdı. Demek önemli bir adamdı ki ünlü bir aktörü temsil ediyordu. Masaya gidip o şahsa selam verdik, daha doğrusu ben hiç bişi yapmadım, Can lafa girdi sonra koyu bir muhabbete başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORE MAHALLESİ'NDEKİ TÜRK'ÜN DÖNÜŞÜ
HumorININININNNNN! Kore Mahallesi'ndeki Türk isimli anı kitabıma kaldığım yerden devam ediyorum arkadaşlar! Yeni başlayan arkadaşlara önce 1. kitabı okumalarını tavsiye ederim. Bu ikinci kitap. Ne yazık ki Wattpad'in azizliği yüzünden 1. kitaba bölüm ekl...