31 Ekim 2008 Cuma gecesi Hallowen yani Cadılar Bayramı'ydı. ABD'de 1700'lerde bir grup genç kadın cadı olarak yakılmıştı. Bu olayın dini yobazlıktan ve bekar-dul kadınlara iftira atmak yüzünden olduğu olaydan bir kaç yıl sonra ortaya çıkmıştı. Yakılan günahsız kadınlara iade-i itibar etmek için de Cadılar Bayramı uydurulmuştu. Her sene halk balkabağını oyup içine mum koyarak bu olayı anar. Tabii ABD'deki kapitalist sistem bu işin de suyunu çıkartıp bu geceyi de bir pazarlama-alışveriş gecesine döndürmüştü. Aslında Hristiyan inancında özellikle Katolik'likte Ölüler Günü diye bir gün vardır, ölen insanların mezarlarının ziyaret edildiği bu gün zamanla festival havasına sokulmuştur. Katolikler'de Ölüler Günü olursa rakipleri olan Protestanlar'da da tabii ki Cadılar Bayramı olacaktı.
Neyse ben Hallowen gecesinde okulun düzenlediği partiye katıldım, bu geceyi ileride ayrıntılı anlatacağım, çok güzel bir kostüm ve maske ile katıldım ve ilgi odağı oldum. Fakat bizim Koreli kankiler o gece yoktular, Türklerle birlikte Brezilyalı kızlara asıldık ama tabii ki elimiz boş döndük. Bu kadar abazayı bir arada gören kızlar ürktü tabii.
Fakat o gece ben çok hastaydım, bir kaç gün sonra artık yataktan kalkamaz hale geldim, sürekli kan kaybediyordum, paratifo bağırsaklarımı delmişti, karaborsadan Orta Amerikalıların ürettiği bir antibiyotik aldım, kuş yemi satan petshptan Venezulea malı 1. jenerasyon br antibiyotik. Birader o sırada tıbbi mümemsildi ve antibiyotik pazarlıyordu. Ona sorunca bu ilacın 1. jenerasyon olduğunu Türklerin ise şu an 3. jenerayon kullandığını, benim bünyeye yerleşmiş mikrop için 1. jenerasyon antibiyotikin etkisiz eleman olacağını, en iyisi hiç kullanmamam gerektiğini söyledi. Ben çaresizce acaba Meksika'ya geçeyim mi diye düşünürken öğretmenler beni uyardılar, Meksika mafyasının beni kaçıracağını çünkü sarışın olduğumdan Amerikalı sanacaklarını ve ailemden yüklü fidye isteyeceklerini söyleyip korkuttular. Gerçekten de gazeteler bu tür haberlerle doluydu. Ancak çok hastaydım ve Türk arkadaşlarımdan birinin Meksikalılarla aynı evde kaldığını biliyordum onlardan beni Meksikaya geçirmelerini istedim, onun yerine petshoptan 1. nesil antibiyotik almam için yönlndirdiler. Tabii ki o petshop Meksika pazarındaydı. Bilimum illegal işler orada dönüyordu. Bu sırada Türk arkadaşım bana kendi antibiyotiğini verince ayağa kalkacak hale geldim ancak kanama devam ediyordu. En iyisi Türkiye deyip geldim ve tedavi oldum, 20 gün sonra LA'ya geri döndüğümde teneffüste benim Koreli kankayı gördüm, yüzü yara bere içindeydi, fakat morlukların en az 3-5 günlük olduğu da belliydi. Kendisini sıkıştırdım, Jan Valjan ne olduğunu anlatmak istemedi, o sırada ders zili çaldı, bizim sınıfta hiç Koreli olmadığından, alayı Capon kız olduğundan kimseye Jan hakkında bir soru soramadım. Teneffüste bizim Türkler beni ziyarete-geçmiş olsuna gelince Hülagü'ye Jan'ı sordum, Hülagü son bir kaç gündür derse gelmediğini kendi Japon hatunu gittikten sonra Filipinli bi hatuna takıldığını, yataktan pek çıkmadıklarını söyledi. Ulan Hülagü dedim, memlekette ne kadar abidik gubidik karı varsa onları bulup basıyorsun, bulsana bi sarışın fıstık, hiç olmazsa bana da kendi arkadaşını ayarlar dedim. Hülagü de "Olm bu Filipinliler de muhteşem sen bi dene" dedi. Ben de yok almayım zevksiz herif dedim ama 15 gün sonra şansıma bi Filipinli düşünce Hülagü'ye hak verdim.
Gizmo cücesi de gelince ona sordum, " Bilmiyom la, New York'a gittim, burada yoktum" deyince beni bir merak aldı. Hayır etrafta çok fazla Koreli oğlan da yoktu ki sorayım. Jan da arazi olmuştu. O sırada iki Japon, efeler gibi kantindeki masalara geldiler, masalar dolu olduğundan biz Türkler ayaktaydık, iki Japon iki başka Japonla birlikte gelip bir masaya işaret ettiler, masa karışıktı, Koreli kızlar, Tayvanlı kızlar ve bilmediğim muhtemelen Brezilyalı oğlanlar vardı, hepsi kalkıp masayı boşalttı. 4 Japon ağalar gibi masaya kurulup etrafı pis pis kesmeye başlayınca ben bizim tayfaya " Ulan iyi ki 20 gün yoktum, siz de yoktunuz, birileri meydanı boş bulmuş galiba"
dedim. Hülagü'nün jeton o an düştü ama gözlüklü cüce durumu çakmadı "Boş yer mi var, iğne atsan düşmüyor kantinde, şu yeni gelen Capon cıvırlara bakın laa" dedi. Ben "Alis'im sen hangi boyutta yaşıyorsun, son duyduğumda Harikalar Diyarı'na TOKİ, rant paylaşımlı site kuracaktı, sakinleri kiralarını da verip boşaltıyorlardı" Ben böyle deyince cüce dumur oldu:"Yok ya bizim şehre daha TOKİ gelmedi, gelse babam,dedemden kalan arazileri verecek ama tık yok ki daha! Sen Türkiye'deydin yoksa bizim şehirde TOKİ inşaata mı başlayacak dur babamı arayıp haber vereyim! Hangi gazetede çıktı haber, ne zaman?" Cüce'nin suratına baktım, benimle dalak mı geçiyordu diye! Kıl oynamıyordu! Acaba ben mi dumurdum yoksa o mu dumurdu diye dumur dumur düşünürken Hülagü, Büyük İskender gibi araya girdi: "La bi susun mına koduğumun manyakları! İki delinin arasında kaldım adamlar ne anlatıyorlar diye ciddi ciddi düşünüyorum! Bi zektirin gidin laynn!" gibi Gordion'un papyonlu düğümünü bıçak gibi kesiverdi!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORE MAHALLESİ'NDEKİ TÜRK'ÜN DÖNÜŞÜ
HumorININININNNNN! Kore Mahallesi'ndeki Türk isimli anı kitabıma kaldığım yerden devam ediyorum arkadaşlar! Yeni başlayan arkadaşlara önce 1. kitabı okumalarını tavsiye ederim. Bu ikinci kitap. Ne yazık ki Wattpad'in azizliği yüzünden 1. kitaba bölüm ekl...