Adsız Bölüm 153

12 5 0
                                    

İki caponun bana soğuk davranması canımı sıkmıştı, bir daha kendileriyle muhatap olmadım, zaten kursun en popüler adamlarından biriydim. Elbetteki benden kat kat popüler tipler vardı,mesela fanatik Beşiktaş taraftarı olan, 2 sene Taksim'de barmenlik yapmış olan yakışıklı Fransız ve o sömestre yeni gelen 1 90 boyundaki yakışıklı bir Brezilyalı. Çocuğun soy ismi Cavalhiero yani Atlı-Süvari olduğu için aklımda kaldı. Brezilyalılar Portekizce konuşuyorlar, İspanyolca'nın kardeş dili, alt tarafı Kanuni devrinde Portekiz, İspanya'dan bağımsız olmasına rağmen artık birbirlerinin dillerini anlamıyorlar. Bizim Azerilerle ayrılığımız Şah İsmail'in Şiiliği zorla İran Türklerine kabul ettirmesiyle  olmuştu. İran Türkmenlerinin Türkmenistan ve Türkiye ile mezhep bağlılığı kopunca Azerice diye bir dil ortaya çıkmıştı. İran'ın Şiiliğe yönelmesi Türkiye ile Orta Asya'yı bıçak gibi kesmişti. Yıldırım Bayezit zamanında Timur'un Osmanlıya saldırması da (Yıldırım kaşınmıştı, mektuplarında Timur'a ağır hakaretler etmişti, Timur da bir gece ansızın Akşehir'e gelmiş üstelik Yıldırım'ın ordusu alt tarafı Edirne'den geldiği için yorgun değilken Timur taa Semerkant'tan geldiğinden ordusu yorgun iken Yıldırım yiğitliğe-şövalyeliğe uygun değil diye baskın yapmamıştı. Yıldırım, Niğbolu Savaşı'nda Fransız şövalyelerini de yenince Fransızlar ona Doğu'nun Büyük Şövalyesi gibi bir ünvan vermişlerdi. Yıldırım da büyük kibiri yüzünden Fransızların verdiği ünvana kafayı takmış, Orta Asya'dan gelen adama şövalyelik taslamaya kalkmıştı. Timur, Yıldırım gibi babadan--dededen kral- padişah olmamıştı, iyi bir kılıç ustası ve üçkağıtçı bir maceraperset olarak kendisi Türk olduğu halde Moğol olan Cengiz Han'ın bilmem kaçıncı göbekten torunuyum diyerek etrafına adam toplayıp beylik davası gütmüş, pek çok kez yenilmiş, tek başına kalmış Napolyon'un dediği gibi yenile yenile yenmeyi öğrenmiş bir adamdı. Yok şövalyelikmiş yok padişahlıkmış umurunda değildi, Peygamber Efendimiz'in de buyurduğu gibi "Savaş, hiledir!" hadisine uyarak Osmanlı ordusundaki aşiret askerlerini ayartmıştı. Yıldırım'ın düşünmesi gerekirdi, aşiret yani kan bağı ile beylerine bağlı olan insanlar üstelik de hepsi Türk- Türkmen idi ve devlet katında Sırp Kralının kızıyla evlendiği için Sırp dönmeleri kayıran bir Osmanlı padişahı vardı (Yıldırım, babası 1. Murat Hüdavendigar'ın şehit edildiği harp meydanında taç giyip Sırp kralının kızıyla evlenmişti, kızın abisi olan Sırp prensini de Muhafız kıtası komutanı yapmıştı.. Tabii ki aşiret çocukları beylerini tutmuş hatta savaşın kaybedileceğini ilk saatlerde anlayan lalalar kendilerine bağlı şehzadeleri yani Yıldırım'ın evlatlarını uyarınca şehzadeler kendi sancak askerleriyle harp meydanından kaçmıştı. Sadece Sırp prensi ve Sırp birliği, çoğu Sırp dönmesi olan Yeniçeriler ve Niğbolu'da esir düşen Fransız köleler kamıştı Yıldırım'ın yanında. Bu yüzden Osmanlı'nın İstanbul'u fethetmesi 2 asır gecikmişti ama böylece Hadiste müjdelendiği gibi Peygamberle aynı isimden biri 2. Mehmet şehri fethetmişti, ismi Bayezit olan biri değil.

İşte bu savaş sonrası Türkiye ile Orta Asya arasına soğukluk girmiş akabinde Şii İran ortaya çıkınca fiilen ilişkiler kesilmişti. Orta Asya ile anca Timurlular yıkıldıktan çok sonra Buhara ve Hive Hanlıkları Rus Çarlığı karşısında zayıf bir güç olarak kalınca 18.yy'da tekrar ilişkiye geçilmişti, artık bu zayıf türk devletleri Osmanlı padişahını halife olarak tanıyıp Ruslara karşı askeri yardım istiyorlardı ama İran yüzünden ki bizim başımız da aynı Ruslarla zaten dertteydi, yardım gönderemiyorduk. Bu yüzden önce  Türkmence ile Türkçe, sonra Azerice ve Türkçe birbirlerinden koptular. Halbuki Portekiz ve İspanya, ikisi de Katolik devletti ve sınırları ortaktı. Ama işte sömürgecilik yüzünden iki devlet birbirine rakipti, tek birleştikleri nokta tabii ki Türk ve İslam düşmanlığı idi.

KORE MAHALLESİ'NDEKİ TÜRK'ÜN DÖNÜŞÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin