Bölüm 28

29 7 0
                                    

2. Dünya Savaşı'na ülkemiz girmedi ama bütün dünya savaşta olduğu için, her an ya Almanya ya da İngiltere ve Sovyetler bize saldırabileceği için bütün orduyu teyakkuzda beklettik, üniversitede hastanede yatarken koğuş arkadaşım olan 90 yaşındaki ihtiyar askerlik hatıralarını anlatırken uçaksavar topçusu olduğunu ve o koltuktan bazen 10 gün boyunca hiç kalkmadığını, ihtiyaçlarını orada giderdiğini, postalını hiç çıkartmadığı için tabanın ayak derisine yapıştığını ve sonra ameliyatla o tabanın kesildiğini anlattı ve ayağını gösterdi. İşte o sırada Türkiye'de özellikle Rum, Ermeni ve Yahudi azınlık, bazı hükümet üyüeleriyle birlikte büyük vurgunlar yapmışlardı. Her şey karaborsa iken özellikle azınlıklar o kadar çok kazanmışlardı ki savaş bitince ilk hür seçimlerde CHP gitti ve yerine Adnan Menderes geldi. Bütün zenginlik azınlıklardaydı ve Menderes orduyu Kore'ye yollayarak Amerikan Marshall yardımını almış ve o yardımı ABD'nin istediği gibi yol yapmaya harcamıştı. O zamanda halk, hükümetin yaptığı hizmeti yol zannetmişti ve nihayet Menderes zayıf da olsa altyapı kurunca fabrika açmak için ABD'den kredi istemeye gitmişti fakat ABD, Türkiyeyi sömürge olarak gördüğünden yeni kredi vermemişti. Bunun üzerine Sovyetlere yanaşmış ve İskenderun Demir Çelik Sovyet kredisiyle kurulmuştu. Tabii sen NATO üyesi isen Sovyetlere yanaşmaya kalkarsan ABD senin canına okurdu, önce Menderes'in İngiltere'ye giden uçağına sabotaj yapılmış, fakat yaralı olarak sağ kurtulunca daha sonra askeri darbe ile idam edilmişti. Menderes İngiltere'ye Kıbrıs yüzünden gidiyordu, Mısır Hidivi'nin yeni eğittiği modern ordu ANadolu'ya girip Konya'da demode Osmanlı ordusunu yendiği gün, Mısır ordusunu eğiten İngiltere'ye Kıbrıs'ırehin vermiştik ki Mısır Hidivi İstanbul'u fethedip yeni bir Türk devleti kurmasın diye. Şimdi 2. Dünya Savaşı bitmişti ve Yunanlılar Enosis ile Kıbrıs'ı istiyordu. Rumlar İngiliz askerlerine saldırıp öldürüyor, arada İngilizleri destekleyen Türkleri d katlediyordu. İşte Menderes bu yüzden İngiltere'ye gitmişti. İngiltere, baktı ki en güzel sömürgesi Kıbrıs elden gidiyor, Yunanlıları korkutmak istedi, Yunan en çok kimden korkar, Türk'ten tabii ki? Eğer Enosis gerçekleşirse Türkiye, Yunanistan'a saldırır dediler, Yunanlılar inanmayınca da bir oyun tezgahladılar. Ünlü James Bond, 007 casus romanlarını yazan adam aslında İngiliz Donanma İstihbaratında bir subaydır. 2. Dünya Savaşında Nazilere karşı bir sürü yanıltma operasyonu düzenlemiştir. Hatta şu sıralar BBC'de Bond olmak İsteyen ADam isminde kısa bir dizisi bile var. İşte  Ian Fleming, İstanbul'a gelir ve buradaki Türk kökenli ajanlarla bir oyun tezgahlar. Milliyetçi ve Menderes yanlısı bir gazete çığırtkanlık yapacak ve kalabalığı Rum-Ermeni-Yahudi azınlıklara saldırtacaktır. Olay ise Atatürk'ün Selanik'teki evinin bombalanması olacaktır. Bombayı atan bir Türk'tür, güya Menderes yanlısı bir milliyetçidir fakat aslında ya kandırılmış ya da gerçekten de İngiliz istihbaratının ajanıdır.  Böylece halk isyan eder ve 3 gün boyunca Beyoğlu'nda azınlıklara saldırılır, kadınlar tecavüze uğrar, bazı erkekler öldürülür, dükkanlar yağmalanır. Aslında bu grup sadece 300-500 kişidir. Hepsi aynı kişilerdir, yani halk olaya katılmamıştır aslında fakat bu güruh iktidarın adamı olduğu için yandaş gazeteler halk ayaklandı diye manşet atmıştır. Olaylara ne polis ne asker müdahale etmiştir. Bu şekilde aslında 2. Dünya Savaşı sırasında karaborsa satıştan zengin olan azınlıkların mal ve paralarına el konulmuştur. 1. el koyma ise Varlık Vergisi'dir. Azınlıklara CHP çok ağır vergi koymuş, vergiyi ödeyemeyenler Aşkale'ye sürülmüş, azınlıklar vergiyi ödemek için evlerini illgal kumarhanelerde üç beş kuruşa satmıştır. Bu azınlıklara karaborsadan zengin oldukları için atılan ilk tokattı. 2. tokat da 6-7 Eylül Olayları sebebiyle Menderes hükümetince atılmıştı. Bizim devletimiz savaş zenginlerine acımamıştır yani. Üstelik 1. Dünya Savaşında aynı şekilde zengin olan bazı Türk ve İttihatçiler ise daha sonra İstiklal Mahkemeleri ve 1402'likler gibi gerekçelerle veya bizzat suikastlerle yok edilmiştir. 1. Dünya Savaşında zengin olan azınlıkların işi ise 2. Dünya Savaşının sonuna kalmıştır. 

Bu olayları uzun uzun anlattım çünkü genelde bizimki gibi ülkelerde karaborsadan, yağmadan şundan bundan zengin olunsa da bunun ömrü en fazla 20 sene sürüyor sonra çocukları dahil fitil fitil burunlarından geliyor. Fakat ABD gibi ülkelerde bu vurgun-talan düzeni resmen kurumsallaşmış, mesel krizi patlatan borsa şirketlerine ve bankalara ABD Federal hükümeti korkunç miktarda para verdi, halbuki ki aç kalanlara devlet bir sent bile vermedi. Milyar dolarları batıran ve aslında kendi ceplerinden hiç para kaybetmeyen (batırdıkları halkın parası) bu zenginlere ABD, kendilerini kurtarsın diye bir o kadar bazen de batırdıklarının 2-3 katı parayı bedavadan verdi, yine de batmaktan kurtaramadılar. Ama o parayı kendi halklarına vermediler. Halk evini işini sağlığını yemeğini kaybetti fakat hükümet (Sağcı Bush hükümeti) kimseye 1 sent vermedi.

Ben oradayken gazeteler ki inanın hepsi büyük sermayenin gazeteleridir aslında buna isyan ediyordu. Fakat halk gıkını çıkartmadı, ABD halkı, kendini soyanlara devlet para yağdırırken gık çıkartmıyordu. Sistem öyle bir kurulmuştu ki zenginler Hollywood'da, ya da diğer lüks mekanlarda fink attığında Amerikan Rüyası gerçek oluyor diye seviniyorlardı. Belki bir gün biz de zengin oluruz diyorlardı hala. Halbuki çöpten ekmek topluyorlardı.

Ve ben, sırtımı bara dayamış o zengin kalabalığı izlerken camın önünden üstü başı hırpani bir homeless geçti, ellerini uzatıp dilendi, kuyruktakilerden bazıları 3-5 dolar verdi ve adamı gönderdiler, zaten gitmeseydi, kapıdaki badigarldlar onun caddede bile durmasına izin vermezdi. Çünkü bütün mekanların kapısında, duvarlarda şöyle yazar: No Loitering! Boş Oturmak (serserilik) Yasaktır!  Kısaca para harcamayacaksan defol git

KORE MAHALLESİ'NDEKİ TÜRK'ÜN DÖNÜŞÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin