Hani o kovboy kasabaları var ya, işte orada kanunu oranın halkı koymakta, kanunu temsilen içlerinden birini şerif seçiyorlar, eğer şerif beceriksiz, korkak biri çıkarsa halk komitesi dışarıdan belalı birini şerif olarak davet edip polis kuvveti olarak kullanıyor. Bölgede yakında hakim yoksa kanun belli, linç! Hakim yakındaysa atlıyor atına geliyor, (3-5 gün sürüyor yolculuk ya da 1 hafta neyse) yargılama yapıyor ve gidiyor. Yani yargıçlar da gezgin. Yargıç, yargılama seferine başlıyor, 1 ay sürüyor mesela, en yakın kasabadan en uzak kasabaya dek, kendi bölgesindeki tüm suçluları yargılıyor, o sırada suçlular hapishanede yargıcın gelmesini bekliyor. Eğer suçlu ise ya asılıyor ya da en yakındaki federal hapishaneye belki 1000 km uzakta olabilir gönderiliyor.
Eğer suçlu, mesela katilse ve cinayet işledikten sonra kaçmışsa, kasaba şerifi de onu yakalayamamışsa, çünkü şerifler öyle bir kaç kasaba gezme yetkisine sahip değil, bir sonraki kasabanın şerifinin bölgesine girdi mi takibi bırakmak zorunda ya da o şeriften yardım istemek zorunda. Diğer kasaba şerifi mesela adamım yok, .çok az diyerek red edebilir. İşte o zaman devreye ödül avcıları (bounty hunter) girmekte. Şerif, bir ilan hazırlıyor, bu adam şu suçları işledi, aranıyor diyor, başına ödül koyuyor. Adam bir kaç kasabada daha suç işlerse her kasaba şerifi ona ayrı ödül koyuyor ve böylece toplam ödül miktarı yükseliyor. Bir kaç kasabanın işini ise hakime veriyorlar, hakim artık toplu ödül koyuyor, şu şu şu kasabalarda şu şu şu suçları işledi. Ölü veya diri getirirsen bin dolar ödül var. Cesedi en yakın şerife götür veya yargıca getir fark etmez, paranı alırsın. Ödül avcılığı halen geçerli bir meslek ABD'de.
Şimdi böyle olunca hukuk sistemi, ekonomik sistem de farklı oluyor. Her küçük yönetim ayrı vergi topluyor. Kasaba yönetim kurulu, kendi sınırları içindeki çiftlik ve işletmelerden vergi alıyor, bu vergiyle şerifin ve yardımcılarının parası ödeniyor, ayrıca ufak tefek alt yapı hizmeti görülüyor. Bir kısım vergi eyalete ve federal devlete gidiyor.
ABD'de federal devlet bir şirketten ya da işletmeden ayrı vergi alıyor, eyalet ayrı vergi alıyor, büyükşehir belediyesi ayrı vergi alıyor, ilçe belediyesi ve kasaba da ayrı vergi alıyor. Gerçi vergilerin hepsi tek elden toplanıyor ve sonra dağıtılıyor ama zırt pırt yeni vergi çıkabilir. Amerika'da vergi yükü çok ağır çünkü bir sürü ayrı yönetim var. Bizde bir devlet bir de belediye vergi toplar işletmeden. Orada 4-5 ayrı kurumun vergi alma hakkı var. Bizde hem belediye başkanı hem kaymakam ya da vali var. Büyükşehir belediye başkanı, mesela İstanbul'da çok etkili değil. Olmadığını işte yeni gördük, Ekrem'e bir bağış bile toplattırmadı devlet. HDP'li belediye başkanlarını görevden alıp yerlerine kaymakamları mutemet atadılar. ABD'de bu yok. Bir tane yönetici var. ABD'de her kurumun başı, oradaki halk tarafından oralı insandan seçilir. Şerif yani polis kuvvetlerinin başı, baş yargıç, başsavcı, emniyet müdürü, adli tabip başkanı, okul müdürü, hastane başhekimi, baş vergi memuru zart zurt her şeyin başı seçimle gelir. Devletin hiç bir kurumu buna karışamaz müdahale edemez. Çünkü mesela kasaba şerifine, bir üst yönetim olan ilçe (county) şerifi ya da mayor (kaymakam) bir şekilde müdahale etmeye kalksa , kasaba halk hop noluyoz der. Zaten kaymakam da müdahale etmez, çünkü o da seçilmiştir, astına müdahale ederse üstü de onu görevden alır di mi?
E o zaman ne oluyor, bir yönetici sadece seçim döneminde halka hesap veriyor, bir de halk tarafından onu denetlemekle seçilmiş bir denetçi- müfettiş kurulu var, bir de onlara hesap vermekte. Devlete hesap vermiyor ama adi suç işlerse, cinayet, tecavüz, hatta kanıtlanırsa rüşvet alıp verirse, kanıtlanırsa yolsuzluk yaptığı ortaya çıkarsa hapse girer, çünkü mahkeme bağımsızdır, mahkeme baş yargıcı (adliyenin başı Türkiye ve Fransa gibi devletin üstün görüldüğü sistemlerde Başsavcıdır, ABD'de ise Başyargıçtır. Türkiye'de kimse bir yargıca teorik olarak emir veremez, bu yüzden başyargıçlık makamı yoktur. Hiç bir yargıcın üstü yoktur, yargıç, yargılama sırasında tam bağımsızdır. ABD'de ise başyargıç diğer yargıçlara görev dağıtabilir. Bizde adliyenin başı olan başsavcı diğer savcılara görev dağıtabilir ama hiç bir yargıca görev dağıtamaz. Kıdeme göre bizdeki her yargıç otomatik olarak dava alır veya adliyedeki en kıdemli yargıç veya ağır ceza yargıcı, diğer yargıçlara sen şu davalara bak diyebilir. ABD'de başsavcı ünvanı ABD Başkanının seçtiği Adalet Bakanı'na aittir. Yani başsavcı aynı zamanda Adalet Bakanıdır. Bizde ise her adliyenin kendi başsavcısı vardır, fakat her başsavcı önce hakimler ve savcılar yüksek kurulundan sonra da adalet bakanı ve müsteşarından, personel daire başkanından emir alır. Çünkü savcılık kamu adına yürütülen yani halk-devlet adına yürütülen biz hizmettir. Ama yargıçlar kimseden emir- görev almazlar. Eğer birisi yargıça sen şu davayı al, şunu alma, şunu şöyle sonuçlandır der ise anayasal suç işlemiş olur. Ne yazık ki idealde olmayan şey çoook uzun yıllardır gerçekte var. Kaç ayrı iktidar geldi geçti her zaman özellikle Ankara, İstanbul ve İzmir, Bursa gibi şehirlerdeki hakimlerin iktidarların istediği şekilde karar aldığı görüldü. Halbuki isterse hakim, yargıç bağımsızlığı hakkı sayesinde gerekirse hükümet aleyhine de karar alabilir. Eğer vatandaş haklı ise niye hükümet ya da devlet adamı ya da güçlü şirket sahibi bir zengin aleyhine karar almasın ki? Zaten mahkeme dediğin zayıfın hakkını güçlüye karşı korumak için icad edilmedi mi? Ne yazık ki bizde hakim ve savcılar ya kumpas kurularak korkutuldu ya da çoook eskiden beri süregelen Hakimler Savcılar Yüksek Kurulunu'nun bir hakkı olan tayin ile sürgün yüzünden korkmaktadır. Bursa'daki başsavcı eğer hükümet ya da zengin işadamı ya da mesela vali hakkında bir karar verirse Şırnak'a düz savcı olarak sürüleceğinden korkar. Cumhuriyet kurulduğundan beri öyle. Üstelik Osmanlı'da da böyle idi. Mahkeme Kadı'ya mülk değildir sözü, isterse iktidar (padişah, beyler beyi) seni Fizan'a sürer, orada kadılık yaparsın demektir.
Fransız sisteminde de böyledir, bir hakim-savcı, cbaşkanı tarafından ya da kurul tarafından tayin edilebilir. Fakat Almanya, Hollanda, İngiltere, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda ve ABD gibi İngiliz ve Protestan ülkelerde hakime kimse emir veremez, süremez, tayin edemez. Ancak suç işlerse tutuklanır o da çok sağlam kanıt lazım veya suç üstü lazım. Bu Protestanlar, bakmış ki Feodal Orta Çağ'da yargıçlar, lordlardan, prens ve krallardan korkuyor işte bunu icad etmişler. Seçimle gelir ve sürülemez kuralı var. Bu yüzden kimse dokunamıyor. Bizde yani Türkiye, İslam ülkeleri, Katolik Avrupa ülkeleri Rusya, Çin vs gibi klasik devletlerde ise her tür görevli iktidar tarafından istediği yere sürülebilmektedir. Bu İlkçağ'dan kalan bir sistem.
ABD'de her cücüğün başı seçimle geldiği için sadece kendisini seçenlere karşı sorumlu. Sen ona oy verenlerin listesinde değilsen, yani orada oy kullanmaya kayıtlı değilsen, istersen geber, ona ne? O seçilmiş kişi, seçmeni olmayan yabancıya karşı hiç bir şekilde sorumlu değil ki.
İşte bu yüzden Free Klinikler, kendi mahallesindekilere beleş, mahalle dışındaki herkese isterse ABD vatandaşı ya da yan mahalleden olsun uzaydan gelmiş Alien muamelesi yapmakta. Alien, evet bize bir korku filmindeki uzaylı yaratığın ismini hatırlatsa da ABD'ye girerken uçakta doldurduğumuz göçmenlik-ayak bastı-vize zorgu kağıdında, ABD vatandaşı olmayanlar için Alien terimi kullanılmakta. Are you United States resident or alien? ABD'de yerleşik misin yok sa yabancı mısın? Vatandaş mısın diye sormuyorlar, çünkü ABD vatandaşı olmayıp da oturma ve çalışma iznine sahipsen seçmek ve seçilmek dışında pek çok hakkın var demektir. Vergi de ödüyorsun üstelik. Vergi ödüyorsan sana yerleşik muamelesi yapılıyor.
Şimdi, o mahalleye kayıtlı kişi, vergi verdiğinde, onun vergisinin bir kısmı mahalleye gittiği için ona beleş olmakta. Bizde de benzer, her belediye başkanı, özellikle Anadolu'daki küçük belediyeler, büyükşehirlerde oturan, yaşayan, çalışan kişilere diyor ki gel bizde kayıt ol, oyunu bizde kullan, böylece devletten daha fazla para alalım, hizmet yapalım diyor. Şebihkarahisar belediyesi sınırlanırda yaşayan 60 bin kişi var ama seçim öncesi bir bakıyorsun kayıt fırlamış nüfus 120 bin olmuş. 60 bin kişi için 600 bin TL alacakken 120 bin kişi için hem 120 bin TL alıyor hem de nüfusu yüzbini geçtiği için de ayrıca 50 bin TL daha alıyor. İşte sana zengin belediye. Halbuki mesela İstanbul'da 20 milyon kişi yaşıyor, seçimde kayıtlı kişi sayısı 15 milyona düşüyor ama İstanbul'a koymuyor tabii.
İşte bu mantık ABD'de her alanda geçerli. Mahalle kliniği o mahallleye hizmet veriyor çünkü parasını mesela benim örnekte vereyim ben Los Angeles Municipality (Büyükşehir- Metro)'e bağlı Koreatown'da oturmaktayım ama gittiğim free klinik mesela Hawthorne kliniği, Rosewood İlçesindeki Hawthorne Mahallesine ait. Bu ilçede 100 bin kişi kayıtlı ve 4 free klinik var. Ben Los Angeles Metro'ya bağlı Kore Mahallesindeyim ve burada bir tane bile free klinik yok. Dingil Koreliler boş yatmış, Meksikalılar boş yatmış, zenciler boş yatmış, Çinliler boş yatmış. Japonlar, Filipinliler boş yatmış, Ermeniler, Yahudiler,Ruslar, Ukraynalılar boş yatmış. Free Klinikleri yok. Onlar parasıyla Los Angeles Tıp Fakültesi- Devlet Hastanesinden yararlanmaktalar. Ha bir de bölgede gerek Korelilere ait Sun Kilisesinin gerekse diğer kiliselerin kurduğu vakıf-paralı hastaneler var, cemaate kayıtlı isen oraya gidersin cüzi para ödersin. Kayıtlı değilsen sana haşırt diye geçirirler.
Ha Ermeni ve Yahudi isen tüm Free Kliniklerde ücretsiz hakkın var, bu çakallar beyazların kurduğu her şeye biz soykırım kurbanıyız diye kendilerini ücretsiz monte ettirmişler.
Fakat normalde free klinikleri kuranlar WASP yani beyaz Protestan Amerikalılar. Adamlar, çalışmış, üretmiş, kazanmış, kendileri için beleş klinik kurmuşlar.
H
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORE MAHALLESİ'NDEKİ TÜRK'ÜN DÖNÜŞÜ
MizahININININNNNN! Kore Mahallesi'ndeki Türk isimli anı kitabıma kaldığım yerden devam ediyorum arkadaşlar! Yeni başlayan arkadaşlara önce 1. kitabı okumalarını tavsiye ederim. Bu ikinci kitap. Ne yazık ki Wattpad'in azizliği yüzünden 1. kitaba bölüm ekl...