Adsız Bölüm 152

13 5 0
                                    

Laptopu alınca önce bütün Türk arkadaşlar sonra Korelisi Taylandlısı diğerleri benim odaya gelip cihazı incelediler. Bir nevi Kabe'yi tavaf ediyorlardı sanki çünkü uzaktan kumanda ile çalışan bir laptopu herkes ilk kez görüyordu. Ben bile PC World editörü olduğum halde bana bile ilginç gelmişti. Halbuki ilk bilgisayarıma 1996'da kardeşim Creative marka bir CD-Rom taktırmıştı, bu CD-Rom da uzaktan kumandalıydı bu şekilde müzik CDlerini PC'yi bir müzik setiymiş gibi kullanarak dinleyebiliyordun. O cihaz da o zamanlar Tr'de çok az kişide vardı. Bahsettiim yıl 1996 biz Windows 95 kullanıyoruz yani Taş Devri olmasa da Tunç Çağı filandı PC'nin. Mesela modemim 14400 Kpbs idi yani faksla aynı seviyede, kardeşim onu 56K ile değiştirince anca ilk çet programı olan ICQ ile o da İstanbul içinde ilk internet kullanıcıları ile Boğaz'da buluşmuştuk. Evet bir zamanlar Tr'deki ilk internet kullanıcıları olarak ilk TR ICQ grubu üyeleri olarak Beşiktaş sahilinde toplanıp tanışmıştık. O sırada kız tavlamak için değil de tekno manyaklar birbirleriyle tanışmak için kullanıyordu İnternet'i. Hey gidi yıllar hey, o zamanlar uzatmalı bir üniv öğrencisiydim.

Sonraki günlerde Disneyland'a gidecektik ama o çok ayrı bir macera onu ballandıra ballandıra anlatacağım. Şimdi kavga olayına gelelim. 10 günlük tatil sonrası yeni sömestre başlamıştı. Ben artık çaylak olmadığımdan (hayatımın 15 senesi yatılıda geçmişti tabii ki çaylak değildim, üstelik yaşımda 30'du ama işte akıcı İngilizce olmayınca ilk günler kimseyi anlamıyorsun) geleni geçeni kesiyordum kantinde. Tabii bizde kantin diye 4 masa 10 sandalye, 1 kettle bir de dandik bir granül kahve veren makine olduğundan çok merkezi değildi. Üstelik kızların çoğu sınıftan çıkmıyordu, biz her milletten sap ve de sapık kantinde takılıyorduk. Erkek her yerde erkektir, her milletten de olsa aynı malzemedir. Önce karı kız keser sonra yamuk şekilde diğer rakipleri (erkeklerden dövmeye gücü yetenleri) keser, çevrede diş geçirip geçiremiyeceklerini arar. Ben genelde 1. derste koca bir kupa kahve içtiğimden ve ilkokul alışkanlığı olarak her teneffüste önce WC'ye giderim. Ben ilkokula Diyarbakır'da başladım. İnönü İlkokulnda 1. ve 2. sınıfı okudum. Minimini 1'ken okul binasının dışında yapılmış olan barak WC'lere gidip çiş yapmak zorunda kalırdık, tabii büyük sınıflar bizim sıramızı alırlar iterler vs idi. Hep sınıfa geç girerdim. Bu yüzden alışkanlık ya da şartlanma, teneffüste önce WC'ye gider sonra kantine giderim. Öğrencilerin çoğu önce kantin sonra WC yaptıklarından ben genelde boş bir kabin veya pisuvar bulur, sıra beklemem, zamanınım kalanını da efektif şekilde kantinde geçiririrm.

Neyse ilk teneffüste kantine gittim masalar full. Ben de kahve alıp sırtımı duvara verdim, o sırada Taylandlı Abaza geldi yanıma, muhabbete başladık sonra da Koreliler geldi onlarla da konuşmaya başlarken iki Japon tip geldi. Bunlardan biinin bütün vücudu silme dövme kaplıydı. Filmlerden biliyordum ki Yakuza (japon mafyası) tüm vücuduna klanının simgesini yaptırırdı. Ben de benim gruba baksanıza şu çocuklar Yakuza olabilir mi acaba dedim. Taylandlı tırstı, Korelilerin ise sırtı dönüktü, Taylandlı Aek, yok yaw olmaz dedi, ben de bi gidip sorayım dedim, AEK tırstı ama ben saf salağa vurarak iki gencin yanına gittim, tüm vücudu dövmeliye adını sordum Hi deyip tanıştık elemanlar yakuza olmadıklarını söylediler ben de bu arada eskiden karate ile filan uğraştığımı onların da bir japon sporu ya da Buşido (samurayların sporu) yapıp yapmadıklarını sordum. Onlar samurayları sevmediklerini gerici olduklarını söylediler. Nasıl biz de yeniçerileri pek sevmiyorsak çünkü son 200 sene boyunca sürekli savaşta yenildikleri halde sık sık kazan kaldırmaları yüzünden halk illallah etmişti ve gericiliğin- geri kalmanın sembolü haline gelmişlerdi, işte samuraylar da modern japonlar için gerici bir kriminal (suçlu) güçtü. Neyse ben biraz daha koşup geri döndüm ama Japonların tavırları çok soğuk ve kibirliydi. İçimden ulan ne dikimsiniz ki bu tavrınız kime filan diye geçiyordu. Yani biz Türkler caponları severdik, neticede hiç savaşmamıştık, düşman bir dinden de değillerdi fakat bu iki puşt canımı sıkmıştı. Sonraları benim korelilerle iyi dost olduğumu görünce bana tavır yaptıklarını anladım

KORE MAHALLESİ'NDEKİ TÜRK'ÜN DÖNÜŞÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin