sonBölüm 200

10 3 0
                                    

Hiç bir azınlık, ister sarı, siyah, kızıl renkli, ister çekik gözlü, ister Ortodoks, Katolik, Müslüman olsun hiç çalışmamışlar. Müslümanların bile Free kliniği yok. Camileri var ama ne aşevleri, ne hastaneleri var. Kabak gibiler. Halbuki Suudilerin orada büyük yatırımı var, üstelik çok miktarda Afgan ve Pakistanlı hatta Türk var. Ama bir tane free klinik yok. Onun yerine emekli, çok yaşlı bir Türk doktor Cuma namazı sonrası bakabildiği kadar hastaya camide bakıyor ve yanında getirdiği free sample (ücretsiz örnek) ilaçlardan veriyor. Yani gene ne varsa Türkler de var. Vicdan yine bizde, yeryüzünde nerede olursak olalım kendi çapımızda tüm garibanlara bakmak yine bizde var. O doktor beni tıp fakültesine kadar bırakmıştı. Fazla yardımı olmadı ama oraya kadar götürmesi bile yeterliydi. Allah ondan razı olsun.

Arada bir Ramazanda da her Müslüman lokanta kendi çapında Cuma'ya gelenlere iftar veriyor ama yetmiyor. Kısaca elin Hristiyanı her türlü sosyal yardımlaşmayı yapıp kendi kurumlarını kurmakta ama bizimkiler ve Ortadoğu-Balkan-Akdeniz kökenli tembel milletler (Katolik, Ermeni, Ortodoks) her şeyi devletten bekleme huyunu ABD'de de devam ettirmekte. Bu free klinikleri Alman ve Hollanda (Dutch) kökenli diğer şehirlerde görmek normal çünkü bunlar da Protestan. Katolik klinikler free değil, Papalık tarafından finanse edilen ve aslında dünya üzerindeki her Katolik kiliseden toplanan bağışlarla, dünyanın en zengin bankası olan Vatikan Bankasına akan yardımlara kurulan kiliseler. Ama bu kiliseler ABD'de fazla yok. Meksika ve Latin Amerika'da var. Bunlar çok yoksul olduğu için halen misyonerler faaliyet göstermekte.

Ama dünyada petrol zengini çok fazla Müslüman ülke olmasına rağmen (o şeyhler altın kubbeli saraylarda yaşayın altın klozetlere z. maktalar) fakir müslüman ülkelere hiçbiri sağlık yardımı yapmıyor. ABD ve Avrupa'da özellikle Protestan ve Katolik doktor ve hemşireler her sene gönüllü olarak Uluslararası Sınıraşan Doktorlar Örgütü^'ne katılmakta ve bir zamanlar sömürüdkleri Afrika halklarına geçmişin bedeli olarak kendi çaplarında sağlık hizmeti götürmekteler. Tabii bir kısmı aşı ve biyo silah deneyleri ve casusuluk da yapmakta. Ama her doktor, tıp fakültesinden mezun olduktan sonra en az 1-2 sene Afrika ve Latin Amerika'ya gidiyor. Böylece hem CV'lerinde yaw bu şahıs çok hayırsever, biz bunu işe alalım, şeklinde bir görüntü-tecrübe oluyor hem de fakülteden mezun olmuş acemi bir doktor olarak, acemiliği fakir bir ülkenin zavallı insanları üzerinde deneyerek tecrübe kazanıyorlar. Eski bir deyim vardır: Ne yazık ki bir kişi, yeni mezun doktorun ilk hastası olmak talihsizliğinde her zaman bulunacaktır. Yani doktor da tecrübe kazanana kadar bir sürü hastayı yanlış tedavi edecek, cerrah ise yanlış kesecek-dikecektir. Şimdi bunu kendi evinde yapsa ve hasta ölse, dava ile uğraş, üstelik bir daha iş de bulamaz. Ama git Afrika'ya zaten hastalıktan, açlıktan kırılan zavallılara hem yardım et hem tecrübe hem de onların inancına göre sevap kazan (onlara göre sevap kazanmak değil de günah sildirmek oluyor bu tür şeyler)

Ama hiç bir Müslüman doktor bunu yapmaz. Git fakir ülkeye tecrübe ve sevap kazan, dünyayı gör, çeşitli hastalıkları tanı, öğren, vicdanını rahatlat. Yok işte, bizde her şey para, hemen okul bitsin de ameliyata başlayalım.

Uludağ Üniversitesinde 90'larda öğrenciydim. Bir otobüs kazası olmuş. Bir sürü yaralı var. Kan lazım. Yaralı yakınları ile hastaneden bir yetkili gece yarısı bizim kampüs içindeki yurda geldi, anons yapıldı, ben de kan vermeye gittim. Hemşire okulu son sınıf öğrencileri de gelmiş gece yarısı, kan alacaklar, yahu 20 kız benden kan alamadı, kolumu delik deşik ettiler, kanlar sebil gibi yere akıyor, bir damarı denk getiremediler. Kızlar çıtır, e biz de genç delikanlıyız ya, sert görüneceğim diye gık çıkartmadıkça her biri bir yerime iğne saplıyor. En sonunda tepem attı, bir bağırdım, verin lan şu iğneyi deyip koluma kendim sapladım da damarı bulduk. Kızlara da fırça attım, bu kadar beceriksizlik olur mu diye. Yaşlı bir hemşire geldi, kızma dedi, onlar acemi, ilk kez bu gece kan alıyorlar. Ulan dedim beni kurbanlık olarak mı seçtiniz? İki şişe kanı yere akıttınız boşuna dedim. Hay sizin eğitiminize , ben eğitimsiz adamım tek saplayışta damarı buldum dedim.

Kısaca acemilik zor iş, işte gidip öğrensinler Afrika'da diyeceğim ama nerede bizde o akıl?

Bu arada Vietnam'da Corona'ya iyi geldiği iddiasıyla siyah renkli (kara) kedilerin derisini canlı canlı yüzüp kaynatıyor ve macun haline getirip interneteen satıyorlarmış. Bunu başkent Hanoi'deki bir şirket yapmaya başlamış. Vietnam'daki Kedi-Köpek Eti Yemeye Son isimli hayvansever dernek açıklamış durumu. Çinliler de eşek derisi iyi geliyor diye özellikle Afrika ve tabii ki Türkiye'den de bu sene milyonlarca eşek derisi satın almış. Afrika'da halen fakir köylüler topraklarını at ve eşekle sürdükleri için bütün eşekler çalınmakta ve derileri yüzülüp etleri çöpe atılıp deriler Çin'e yollanmaktaymış. Afrika'da sadece bir ülkede 4 adet eşek derisi fabrikası varmış ki günde onbin ila yüzbin adet eşek kesmekymişler. Sadece 1 yılda 50 milyon eşek katledilmiş. Ulan bu Çinli- vietnamlı-Taylandlı kadar pislik milletler az bulunur. Hiç sempatim yok onlara! Eskiden Rambo'ya karşı Vietnamlıları tutardık, bunları öğrendiğimden beri Rambo sever oldum. Az bile yapmış kahramanım! köklerini kurutsaymış keşke! Maymun, kedi, köpek, örümcek yılan,tilki,yarasa ne kadar hastalıklı hayvan varsa yemekteler ve turistlere de sığır eti diye satmaktalar. Eğer yurtdışına giderseniz asla yerel lokantada yemeyin. Hatta Endonezya gibi Müslüman ülkede, Bali'de filan sokak köpeklerini zehirle öldürüp sonra da turistlere ekmek arası kızartma diye satıyorlarmış. O zehirler insanı bile öldürecek kadar güçlü. Zavallı sokak köpeklerini bilmeden yiyen insanlar da ölebilir. Bali Valiliği araştırma başlatmış ama ne çare!Çinlinin yaşadığı, kültürünün egemen olduğu her yerde böyle pislikler var. Daha ne Covidler göreceğiz. Bizde de kitapsiz şerefsizler coronavirüs bulaşır diye evlerindeki kedi ve köpekleri sokağa atmaya başlamışlar. Ulan koronavirüs insandan insana bulaşıyor. Evindeki kediden sana niye bulaşsın a hayvanoğlu hayvan! Üstelik tüm Amerikalılar belki bize az da olsa bağışıklık kazandırır diye ne kadar bakım evinde itlaf edilecek kedi köpek varda sahiplenip evlerine aldılar ki belki kedi koronavirisü sayesinde insan bağışıklık sistemi koronavirisü tanır. Tabii bu çok saçma, çünkü 40-50 bin değişik koronavirüs var, kedi- köpekte 3-5 çeşit var, insanda bile koronavirüs var, grip virüsü de bir koronavirüs. Şu an bizi öldüren koronavirüs yarasadan karıncayiyene atlamış ve ikisinin vücüdundaki koronavirüslerle birleşip yeni bir koronaviriüs oluşturmuş olan mutant bir koronavirüs. Yani kedi köpek yemek, beslemek ya da evden atmak sizi korumaz ya da hasta etmez. Yarasa beslemeyin, yarasa yemeyin! Karıncayiyen beslemeyin ve yemeyin! Belki o zaman işe yarar! Bizim Türk hayvan düşmanlarına da vicdansızlık için bahane çıktı işte! Tez zamanda onları korona virüs bulsun da helak olsunlar!

Yanlış hatırlamıyorsam bölüm sayısı hikaye başı 200 idi wattpad'da. Bu yüzden bu cümleler ile bu kitabı bitiyorum. Şu sıralar yazmakta olduğum bir korku-aşk-macera kitabı var. Romantik Korku yani. Kitap bitti. Sadece başına bir aksiyon bölümü yazayım ve şu covidle ilgili bir güncelleme yapayım dedim. Yine zombiler ama güzel kızlar, yakışıklı ama aptal oğlanlar filan var. Buradaki sorunum güzel bir kitap ismi bulamayışım: Siz okurlardan isim önerisi bekliyorum. Kitabın bir kısmını wattpad'de yayınlayacağım: Konusu şu, İstanbul'un ana su kaynağı olan Terkos Gölü'nde o akşam teröristler ile polis arasında sıkı bir araba kovalamacası vardır. İçlerinde yabancılar da olan teröristler Terkos Gölü'ne hastalık bulaştırmak için son sürat giderken bir anda siste kaybolurlar. Takipteki polisler sisin içinden korkunç çığlıklar geldiğini duyarlar. Hem takip etmeye korkarlar hem de göz gözü görmüyorken nasıl takip etsinler ki?Acaba siste ne vardır?

Sonra asıl kahramanlarımıza geçeriz, göl kıyısında yıldızlı bir Ağustos gecesi ateşin başında ısınmak için içki içen iki kız sıkıntıdan patlamaktadır. Çünkü erkek arkadaşlarını onları göle yüzmeye diye getirmiş ama bitişikteki tarihi manastırın harabesinde kaçak kazı yapmakta ve define aramaktadırlar. Sonunda sıkılan erkeklerden biri dışarı çıkar, kalanı ise önce aradığı hazineyi sonra da belasını bulur. Fakat hazine lanetlidir ve civardaki herkesten öcünü alacaktır. Kızlar ve sevgilisi bilinmedik bir tehlike ile hem kendilerini hem de aşklarını ve dostluklarını sınarlar. İşte böyle bir öykü. Biraz kalın

İsmini şöyle düşündüm: Beğenenler ve önerileri olanları beklemekteyim:

Lanetli Hazine Avcıları, Hortlaklar Manastırı, Aşk'ın Ölümü, Lanet'ül na-Mevt gibi. İyi bir isim bulamadım gördüğünüz gibi. Önerileri bekliyorum.

KORE MAHALLESİ'NDEKİ TÜRK'ÜN DÖNÜŞÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin