Sabah olunca bu rüyayı anlatacağız dedik. Ve sabah olduğunda hocaya anlatmaya başladık.
Rüyanın her detayını, en ince ayrıntısını kadar bir bir anlattık. Hoca bizi bir odaya aldı kapalı bir odaydı burası.
Her yeri duvar içeride, sadece bir minder ve bir halı var. Hoca minderin üstüne oturdu, elinde de bir kitap vardı. Bizi de karşısına aldı. Ve kitabı açtı bir şeyler okumaya başladı.
Biz ne olacağını beklerken, duvarlar leke leke olmaya başladı. Tavandan sarkan ampul yanıp sönmeye başlarken bir anda söndü.
Etrafımızdan birileri geçiyor gibi sürekli birileri fısır fısır konuşuyordu. Sanki içerisi kasırga ile savruluyor gibi sesler yükseliyordu. Birileri çığlık atıyor gibiydi.
Bir anda her şey durdu. Hocanın gözleri kızarmış yüzü mosmor olmuştu. Ve bizlere değil, arkamızdaki duvara, gözleri yuvalarından fırlamış bir şekilde bakıyordu.
Büyük bir korkuyla arkamıza yavaş yavaş bakarken. Kırmızı bir kıyafet giymiş, derisi gri siyah gibi elleri olan. Çirkin ve yüzü siyah bir tül ile kapalı bir şerli vardı.
Dişleri tülün arasındaydı, sivri sivri siyah dişleriyle çok korkunç görünüyordu.
Bir anda kafasını kaldırınca tülün arkasından gözleri alev alev parlıyordu. Bir anda anlamadığımız bir dilde bir şeyler söylemeye başladı.
Çok yüksek ses ile söylüyordu, kulaklarımızın zarı patlayacak gibi yüksek bir ses ile.
Hocaya bakarak söylüyordu, hocanın yüzü morardıkça morarıyor, göz bebekleri büyüdükçe büyüyor, simsiyah olmaya başlıyordu.
Işık yanıp sönüyor, duvarların içinde birileri geziyor gibi hareket ediyor.
Bir anda hoca kitabına dokunup can havli ile o kadına dokununca, kadın çığlıklar içerisinde ortadan yok oldu.
Hoca hala ağzında bir şeyler mırıldanıyordu. Yüzü hala mosmor, gözleri düzelmiş bir şekilde mırıldandıktan sonra bize döndü.
Bizde o kadar korkmuştuk ki hepimizin yüzü kireç gibi olmuştu. Neler söylediğini merak ederek Mahmut, hocaya
Hocam ne dedi o şey, bize dedi. Titriyordu sesi korkudan.
Hocada, o yalnız bir cin. Ailesi yok, kabilesi yok. Başı boş cinlerdir bunlar, ama aldanmayın böyle olduklarına çok güçlülerdir.
Siz bunu neden yaptınız ne kadar talihsiz insanlarsınız ki yaşadığı yeri bulup girdiniz, onu rahatsız ettiniz.
Bu nedenle sizi ailenizi ve benim ailemi öldürmek istiyor bu cin.
Bundan bir şekilde kurtulacağız. Ama kurtulmamız için bu cini yakmamız lazım dedi.
Korkuyorduk, bunu nasıl yapacaktık. Nasıl yakacaktık o cini. Güçlüymüşte hem.
Bunları düşünüp dururken, kapıyı açtı hoca dışarı çıktık. Ailelerimiz oturmuş bizi bekliyor.
İçeride yarım saat kadar zaman geçirmemize, ve o kadar ses olmasına rağmen, ailelerimiz hiç bir şey duymamış ve hemen çıkmışız gibi davrandılar.
Hiç ses duymadınız mı diye sorduğumuzda ise, hayır hemen girip çıktınız zaten ne yaptılar ki dedi.
Dahada korkuyordum. Neden gelmişti ki bu bizim başımıza ne günahımız vardı.
Yemeklerimizi yedikten sonra, akşam üzeri ormana girmeye, o yeri bulmaya karar verdi hoca.
Ormana doğru gittik, hava aydınlıktı daha tam kararmamıştı.
Ormanın içine doğru, Hoca önde biz ise arkasında ilerliyorduk.
Ağacın yerini bulmak için bize bazı şeyler soruyor, bizde olabildiğince tarif ediyorduk.
1 saat sonra ağacın yerini bulduk sürüklenme izleri vardı, 3 tane sürüklenme izi.
Bu bizim izimiz olmalıydı. Rüya değil miydi yoksa diye düşünmeye başladım.
Hoca ağacın üstündeki yazıyı çevirmeye çalıştı.
Ağaçta "Ya Kahhar Ya Kahhar" yazıyordu. (daha bir iki şey daha yazıyordu, ancak sizler için söylemiyorum)
Hoca görünce yazıyı bu kesin insan işi dedi. Hoca üçümüzün gözlerine iyice baktıktan sonra evin yolunu tuttuk.
Eve vardığımızda ailelerimiz bizleri karşıladı. Bu olaylarda dikkatimi çeken bir şey olmuştu.
Evet dikkatimi çeken bir şey olmuştu. Hepimiz etkilenmiştik elbet, ancak Mahmut yapmacık gibi sanki, hiç etkilenmemiş gibi davranıyordu.
Yemekleri yedikten sonra hoca hepimizi topladı ve ailelerimizin gitmesini istedi.
İlk başta karşı çıkan ailelerimiz, daha sonra hocaya güvendikleri için gittiler.
Gece yola koyuldular. Bizde evde 7 kişi kaldık. 3 kadın, hoca ve bizler. Kadınlara da gitmelerini söyledi.
Onlarda itiraz etmeden gittiler. Hoca üçümüzü karşısına oturttu, elinde yine o kitap vardı.
Bizlere sinirli gözlere bakıyordu. Burhan Mahmut birbirimize bakıp duruyorduk. Hoca bize"Sizi oraya götüren ve oraya sokan kimdi?" diye sordu...