Dayım basrinin bu sözlerine bile şaşırmadı, bomboş biri gibiydi büyünün etkisiyle. Her şey normalmiş gibi söze girdi, var mıdır ahalinin bir isteği dedi.
Konuşmadılar hiç, dik dik bakmaya devam ettiler.
Dayımın kolundan tutup, dayı gidelim artık dedim.
Bize müsaade o zaman dedi dayım. Sonra çıktık evden dışarı, arabaya bindik.
Dayım her şey normalmiş gibi davranıyordu. İçeride 4 tane konuşmayan adam, diğer odada ayakta duran çarşaflı kadınlar...
Normal bir insan şu manzaraların çeyreğini yaşasa, o köyün civarından bile geçmez, ama aileme öyle bir büyü yapmışlardı ki; normal bir gelin evi gibi algılıyorlardı bu varlıkların yasak evlerini ve yasak köylerini.
Ormanı geçtik, yine düzlük alanda çobanı gördüm, arabayı durdurdum.
Dayım, nereye gidiyorsun dedi.
Şu karşıdaki çobana diyeceğim bir şeyler var, sen burada bekle dayı dedim.
Selam verdim Çoban emmiye.
Çoban beni görünce şaşırdı ve huzursuz oldu. Bu açık açık belli oluyordu yüzünden. Selamımı aldı yine de.
Çoban emmi, dediğin gibi hocanın yanına gittim dedim.
İyi etmişsin, faydası olur inşallah dedi. Sonra arabaya baktı, arabanın içindeki dayımı süzdü bir süre. Dayım fark etmişti çobanın ona baktığını.
Ne oldu çoban emmi, niye bakıyorsun dayıma dedim.
Bu büyülenmiş oğlum, haberin ola dedi.
Biliyorum Çoban emmi, zaten buralara dayıma kız istemek için geldik. Bu belaya dayım yüzünden bulaştık dedim.
Beni mazur gör oğlum, ömrüm dağlarda geçti, görmemem gereken şeyler gördüm, duymamam gereken şeyler duydum.
Sizi etkileyen bu varlıklar da çok şerli. Lakin sendekilerden de beter bir olay başıma geldi. Bu yaşıma kadar o gün bu gündür, aha bu tepelerden ve köyümden uzaklaşmam, uzaklaşamam dedi.
Daha şerli ne gördün emmi, anlat lütfen.
Ne sen sor, ne ben anlatayım. Anlatmaya benim mecalim, duymaya da senin yüreğin yetmez. Lakin şu kadarını söyleyebilirim; 17 yaşındaydım tamı tamına, 38 sene evvel idi.
Sadece buralarda, bu gördüğün ovalarda ve ileri ki dağlarda durmaz, o dağ senin, bu yayla benim gezer dururdum. En uzak dağlara gider sürüme çobanlık ederdim, kendi halimde bir gençtim.
Şuan 55 yaşındayım, tam 38 sene evveldi onu görüşüm. Ama ben o günde kaldım oğlum, ben hala 17 yaşındaki halimleyim. Çıkamıyorum o günden, kurtulamıyorum o günkü gördüklerimden.
Bırakmıyor peşimi hayali. Olanları gördüğüm, o mahlukatı gördüğüm günü düşünüp kabusla uyanmadığım bir gecem dahi olmadı.
38 yıldır unutmaya çalıştım, lakin ne fayda. 17 yaşıma kadar gezmediğim dağ kalmadı, ama 38 senedir bu gördüğün yerlerden başka yerlerde gütmedim davarımı.
Bir daha onu görürüm, bir daha öyle bir olaya şahit olurum korkusuyla kendimden geçiyorum.
Şimdi sen bana anlat diyorsun, nasıl anlatayım o geceyi. Nasıl tekrar yaşayayım o olanları.
Senin kötü bir ademoğlu olmadığın belli, lakin bir kere sana bulaşmışlar, o sebeptendir ki, senden uzak olmayı istiyorum.
Tamam emmi kusuruma bakma rahatsız ettim, sende haklısın deyip yanından ayrıldım.
Gözlerim doldu, kendimi zor tuttum. Ömrü dağda geçmiş, envai çeşit şerli varlık görmüş birisi olan çoban emmi, benden uzak olmak istiyordu.
O an anladım ki, başımdaki bela çok ciddiydi.
Bindim arabaya sigaramı aldım elime, izin var mı dayı dedim.
Keyfine bak yeğenim bir tek de bana ver dedi.
Yaktık iki sigara yola koyulduk.
Hayırdır ne konuştun çobanla, bana neden dik dik bakıyordu öyle dedi.
Aman dayı bilmiyor musun bu civarın insanı bir garip, bu da yarım akıllının tekiydi, ondan dik dik bakıyordu. Bir problem olduğundan değil yani deyip geçiştirdim.
Yol boyu pek konuşmadık. Dayımı evine götürdüm, akşam da olmuştu. Geç oldu sende bizde kal bu gece dedi. Çok yorgun olduğum için reddedemedim. Tamam dayı dedim.
Hem, Anneanneme sorup, bu gelini onlara kimin bulduğunu öğrenme fırsatım olacaktı.
Hocanın dedikleri aklımdan çıkmıyordu, yapanı bul sebebini öğren diye tembihlemişti beni.
Çıktık yukarı dayım zili çalmadan kendi anahtarıyla kapıyı açtı.
O da ne! anneannemlerin evde ne kadar tabak çanak varsa kırılmış, her şey yerdeydi. Evi görmeniz lazım harabe olmuş resmen. Anneannem oturmuş televizyon izliyor gayet normal bir şekilde.
Şoka girdim resmen, bu ne hal anneanne dedim.
Hangi hal torunum diyor.
Dayıma döndüm, dayı görmüyor musun diyorum?
Neyi yeğenim diyor. Evinizin altı üstüne gelmiş ne oluyor diyorum.
Bir şey yok evde, her zamanki hali salak salak konuşma diyor.
Hiçbir şey demeden banyoya koştum, hüngür hüngür ağlıyorum. Resmen o köye gittiğimiz günden beri alemi tanıyamıyordum. Ailem delirmiş gibi davranıyorlardı.
Ev harabeye dönmüş, ama kadın oturmuş her şey normalmiş gibi tv. izliyor.
Dayım, ev normal hep böyleydi zaten diyor.
Elimi yüzümü yıkayıp sigara yaktım banyoda, yarısına kadar içip attım klozete, odaya geri döndüm.
Dayım bana dönüp, senin neyin var iyi misin dedi. Tamam dayı iyiyim bir şeyim yok deyip geçiştirdim.
Ulan yoksa ben mi deliriyordum. Aklımı oynatmak üzereydim, artık neyin ne olduğunu bilemez olmuştum.
Ya onlar normal ve ben deliysem? Ya o köydeki varlıklar onlara hiçbir şey yapmayıp sadece bana yaptılarsa?
Ya büyülenmiş olan bensem ve olmayan şeyler görüyorsam?
Ama görüyordum işte, her şey kırık dökük haldeydi...