Çay içer misin? uzun zamandır hasret kalmıştık be biraderim sana deyiverdi bizim çaycı.
Hasretler, kavuşana kadar güzelmiş be abi dedim başımı iki yana sallayarak. Bu koca yıl bana bunu gösterdi...
Yüzüme bön bön bakarak; Olaydan mı kederlendin nedir, aşık mısın, divane misin ne bu edebiyat... Bekle çay alıp geleyim diyerek iç odaya yöneldi.
Çaycımız aynı zamanda telefonlara bakan bir garip adamdı. O dönemin lotosundan, totosundan para vurmak heveslerinde olan bir adam. Her ne kadar kafası çok basmasa da, o bile anlamıştı dünyanın ekonomik döngüsünü.
Birkaç ihtimalin vardır bu devirde parayı bulmak için... O ise kendince en masum olanını seçmişti. Her insan kadar paraya açtı oda.
İçerde suya, şekere, ocağa, çay kaşığına küfrede küfrede çayları doldururken, hırsını ancak cansız nesnelerden çıkarabilecek çapta bir adam olduğunu da kanıtladı.
Hayatın her alanında sille yemiş adamlar böyledir. İşte iken hükmedeceği kimse olmadığından ataç, kalem, delgeç... Çaycı ise bardak, demlik, süzgeç demeden söver geçerdi.
Evine gittiği zaman ise; yok olmayan, ancak birkaç saatliğe haşat edilen egosunu karısı ve çocuğu üzerinden tatmin ederdi. Takımı 5-0 geride olan bir taraftarın 'hakem senin düğününün içindeki nohutu' ... veryansınını gördüm ben.
İmkanların ne kadar kısıtlı ve durumun ne kadar boktansa o kadar fantezilere açık bir dünyan oluyor.
Tam içeri girecekken ayağı yeri boydan boya kaplayan, parçalar şeklinde yapıştırılmış kağıt, keçe karışımı halıya takıldı, tökezledi ve bardakları un ufak etmeyi başardı.
Lanet halı dedi, yere tükürdü... Kardeşim bu hayatta herşey mi bana karşı dedi, aynen az önce bahsettiğim onaylanmayı bekleyerek.
Sorumluluğu üzerinden atma psikolojisi budur, sanırım anladınız. Haziran ayında pikniğe gidince yağmur yağsa, ya mikail biz sana ne yaptık diye serzenişte bulunacak bir adam tipi...
Çaresiz ve bu kadar sitemkar oluşu da bu yüzden. Canlı nesnelere sitem edemiyor, çünkü o genelde sitem edilen taraf...
İnsanları eğitim durumu, cinsiyeti, ırkı ya da cüzdanına göre ayırmamam, bu tip adamların ağlama duvarı olmama sebep olmuştur...
Tekrar çay doldurmak için içeri girdiği vakit, sol bacağımdan diz kapağıma doğru sirayet eden bir ağrı hissettim. Küçük gerilimlerde dahi olsa elektriğe çarpılanlar varsa bilir, hemen hemen aynı his.
Bu ağrı, çok kısa bir sürede boynumun sol tarafını ve sol sırt bölgemi esir aldı. Kalbim adeta kademeli olarak ilerleyen bir press makinesina sokulmuş gibi. Saniyeler geçtikçe nefes alamamaya başlıyorum. Çaycı içerden laf yetiştiriyor bana, ülkeyi, dünyayı falan eleştiriyor. 'Çekerim emaneti, severim adeleti' tarzı nutuklar atıyor, ben ise muhtemelen çaycıyı bir daha göremeyeceğimi düşünüyorum.
Ölüme çok ama çok yaklaştığımı hissettim, dilim bile ağırlaşmıştı...
Okuduğumuz kadarı ile bu sekaretti, şehadet bile getirecek dermanım yoktu... Haşa sanki erkekliğim bile benden gitmişti...
Yüzümde artan kan basıncı ile kırmızının en koyu tonlarını resmederken, çaycı içeri dalıverdi... O bakışını unutamam, kocaman açılan gözleri ve hemen tam önüme doğru atılmasını.
Fakat dokunamıyor, soramıyor ve konuşamıyor. Bu da ne yapacağını bilemenin getirdiği bir hal... Şoku kısa sürdü...
Ne oluyor gardaşım, kalbin mi...?
![](https://img.wattpad.com/cover/115242725-288-k709589.jpg)