Bu evine gittiğimiz zatın adı, Mustafa Hocaydı. Kasım hoca ona büyük saygı besliyordu. Zaten havas ilmini öğrenirken Mustafa hocadan çok istifade ettiğini söyledi.
Kasım hoca; Çocukların böyle böyle derdi var, diye olan biteni sonuna kadar anlattı. Mustafa hoca sakalını sıvazladı ve bir süre düşündü, sonra ağır ağır konuşmaya başladı.
Bu cinniyi tanırım, kendisi çok güçlü habis bir cindir, yaklaşık 7 asırdır yaşar. Bu cini çağıran kişi, nasıl bir hata yaptığının farkında mı acaba?
Çağırmayı nasıl başardı bilemiyorum, ama kurtulması çok zor, fakat imkânsız değil. Bunun diyetini, onu çağıran kişi ağır ödeyecek, buna eminim, dedi.
Bana döndü. Kasım hocanın da size dediği gibi, O cin sizi ayırmak ve yapan kişiye aşık olmanız için musallat edilmiş. Bu büyü onun için yapılmış, ama cin, size âşık olmuş.
Hocam, nasıl yani, cin tipime mi âşık olmuş, diye sordum.
Hoca zoraki gülümsedi; Cinler dış görünüşe bakmaz evladım, sizden aldıkları enerjiye göre böyle durumlar olabilir, dış görüntünüzle ilgilenmezler, dedi.
Peki hocam, şimdi ne yapacağız dedim.
Öncelikle Nurgül'ün sizi ayırmak için yaptığı büyüyü bozmamız gerek; Ondan sonra, o cinden seni kurtarmanın bir yolunu bulacağız dedi.
Hoca bu kez Merve'ye bakarak: Nurgül'le beraber yaşıyormuşsun. Evin içini ve eşyaları güzelce ara, bu büyü çift taraflı, sizin yaşadığınız evde de, bu torba benzeri bir şey koyulmuş olmalı Belki inkâr eder, yerini göstermez. Ama Onu mutlaka bul, dedi.
Biraz havadan sudan konuştuktan sonra, Hocadan müsaade isteyip, doğruca Merve'nin eve gittik. Merve resmen şok içindeydi, nereye çeksem oraya geliyordu.
Eve vardığımızda kapıyı Nurgül açtı, o an kendimi kaybedip suratına bir tokat yapıştırdım.
Ne oluyor ya falan diye bağırdı.
Sus alçak, yaptığın her şeyden haberim var. Çabuk söyle nereye koydun büyü torbasını, dedim.
Bu önce ne torbası, ne diyorsun diye inkâra kalkıştı, sonra biraz zorlayınca gerçek yüzü ortaya çıktı.
Gülmeye başladı, ama bir yandan tutkuyla bana bakıyordu. Seni istemiştim aptal, benim olacaktın. Merve seni hak etmiyor.
Seni ilk gördüğüm andan beri rüyalarımdan çıkmıyorsun. Merve senin fotoğrafını gösterdiğinden beri sana aşığım. Ben senin resmine bakarak âşık oldum, görmeden sevdim seni, o bunu yapabildi mi ehhh, diye bağırmaya başladı ve bana elini gösterdi.
Parmağında derin bir dikiş yarası vardı. İşte o anda tam kanaat getirmiştim. Büyü için kendinden bir parça kesip koymuştu torbaya.
Bir anda onu tutup duvara çarptım. Sana kötü haberlerim var. Bana saldığın o habis cin bana tutulmuş, yani oda sevmiş beni. Şimdi seni de mahvedecek, bizi de. Yaptığın hiç bir işe yaramadı, bunun diyetini ödeyeceksin, dedim.
O an gözleri kocaman oldu Nurgül'ün, korkudan. Pişman olmuş gibi bir hali vardı ve ağlıyordu. Fazla üstüne gitmek istemedim.
Sonuçta oda beni sevdiği için yapmıştı.
***
Saat gece iki olmuştu. Nurgül oturduğu yerden biraz ağladıktan sonra, kalkıp odasına girdi. Bende salondaki koltuğa uzanacaktım. Merve, benim odamda yat, korkuyorum dedi.
O yatağında, bende yerdeki yatakta uyumaya başladık. Fazla değil, 1-2 saat geçmişti ki, bir anda uyandım. Merve yatağında yoktu. Balkonun kapısı açık, içeriye rüzgar esiyordu.
Ayağa kalkıp balkona doğru yürüdüm. Sonra Biranda durdum. Merve uyurgezer gibi balkonda dikiliyor ve o mel'un şey, kızıl gözleriyle Merve'ye bakıyordu.
Yüzünde örtü gibi bir şey var, ama gözlerinin parıltısı, kırmızılığı örtüyü deliyor. Tüm vücudu simsiyah tek parça bir elbise ile kaplıydı.
Sonra gözlerini bana dikti. Resmen taş kesildim, gözümü alamıyorum ondan. Merve'ye bakarken ki korkutucu hali, bana bakarken yoktu.
İçimden dualar okuyorum gitsin diye. Dua okumaya başlayınca bu, Merve'ye doğru eğildi. Hafaze gibi bir şey dedi. Net bunu duydum, gerisi mırıltıydı.
Dua okumaya devam ettim. Sonra bir anda gözden kayboldu. Merve yere tam düşecekken belinden yakalayıp içeri götürdüm. Yatağına yatırırken kendine geldi.
Ne oldu, bir şey mi oldu, dedi. Her şeyden habersiz olduğu belliydi. Ben de korkmasın diye, yok uyu sen, su içmek için kalkmıştım dedim.
Merve masum bakışlarla bana bakıyordu. Sonra, tekrar gözlerini kapatıp uyumaya devam etti.
Sabaha kadar daha uyuyamadım. Merve'nin yanından da ayrılmadım. Sabah olunca kahvaltı hazırladım, birlikte kahvaltı ettik ve işe gittik.
İş çıkışı Mustafa hocanın evine gitmek için bir araba kiraladım. Arabam yoktu o aralar.
Bize kapıyı gene Mustafa hocanın kızı açtı.
İçeri geçtik.
Mustafa hoca köşesinde oturmuş kuran okuyordu. Kuran okumasını bitirmesini bekledik. Sonra gidip elini öptük.
Çaylarımızı içerken, iki büyü torbasını da ona verdim. Torbalara baktı, sonra, gelin benimle, diye bir odaya soktu. Bu odada, değişik tablolar içinde garip şekiller, işaretler olan kâğıtlar, yazılar vardı.
O sırada hocaya, gece ki balkon hadisesini anlattım ve o duyduğum tek kelimeyi söyledim...
Hafaze...
Hafaze, ne demek hocam.
Hoca; Son anda kurtarmışsın kızı. Cinler insanları bu şekilde kontrol edebilir. Kız arkadaşına atla demiş balkondan, atlatmaya çalışmış.
Belki yetişemesem, cinniye uyup atlayacaktı.