Yukarı kata çıkarken kanlar artıyor ve sıklaşıyordu, "ne oldu burada" demekten kendimi alı koyamadım..
Kanlar, benim hastaları tedavi ettiğim yere giriyor damla damla, ardından çıkıp başka odaya geçiyordu, girip baktım odaya ayna yere düşmüş kanlar orada son bulmuştu.
Hemen gidip yan odaya geçtik.. Ebrar orada yatıyordu, kanlar içerisindeydi, hemen kucaklayıp arabaya götürdüm, sonra hastaneye yatırdık..
Polisler o sırada soru sordular bana, ama hiçbir şeyden haberim olmadığını söyledim..
Ebrar'ın uyanması için bekliyordum... 15-20 dakika sonra Ebrar'ın yanına gittim ağlıyordu kız cağız, hemen söze girdim.
"Ebrar, Ebrar niye ağlıyorsun ne oldu sana? Kendine gel ağlama ben geldim tamam geçti işte.."
"Abi ben bu işi bırakacam kusura bakma hakkını helal et.. Olmayacam bir daha, o ofise adım atamam ben kusura bakma.."
"Ne diyorsun kızım sen bir sus, ilk önce kendine gel ve ne olduğunu anlat, sil bakıyım o gözyaşlarını."
"Bak abi.. Ben siz gittikten sonra boş boş oturmayım odayı toplayım dedim.. Yukarı kata çıktım içeri girdim, kolanyağı falan dolaba koydum tekrardan geldiğimde ışıklar sönmüş, mumlar yanmıştı, aynanın karşısında biri vardı ve aynaya bakıyordu...
Küçük bir kız çocuğuydu bu, çok şirindi dünyada bu kadar güzel bir kız görmemiştim daha, 2-3 dakika aynaya baktıktan sonra bana baktı "Gel" dedi sadece, gel demesiyle hemen yanına koştum, ardından işaret parmağıyla aynayı gösterip "Bak" dedi. Arkamı dönmemle... "
"Ne oldu kızım anlatsana"
" Hatırlamıyorum abi hatırlamıyorum, Allah kahretsin ya, ben bırakacam işi " dedi.
2-3 gün izin verdim Ebrar'a, eve git dinlen dedim. Bir şeyler aldım kafeteryadan ve arabayla eve gitmeye başladım. Eve giderken son virajı almadan çantamı ofiste unuttuğumu fark ettim ve geri cevirdim direksiyonu..
Havada iyice kararmıştı, yağmur şiddetli bir şekilde yağmaya başladı.
Yapacak bir şey yoktu bu Gülçin'in dosyasını da bu gece bitirmem gerekiyordu, iş aksasın istemezdim.
Gittim ofise, yavaş yavaş girdim içeri kapıyı açtım.. Kimse yoktu, ışıkları aça aça ilerliyorum ardından çantamı gördüm aldım, tam çıkacakken içeriden bir ses geldi...
Ebrar'ın yaralandığı, yani karanlık odada bir çocuk vardı, çok güzel bir çocuk "Yardım eder misin" dedi.
Gözlerimi ovuşturdum, hemen Ebrar'ın dediği aklıma geldi kendimi nasıl dışarı attığımı size tarif edemem.
Soluk soluğa kalmıştım, kalbimin ritimleri sayılamıyordu, arabaya atlayıp eve geldim tekrardan.. Nazan (Eşim) aradı gelirken.
"Neredesin, çocuklar sen gelmeden uyumam diyor, artık bıraksan şu iş" Dıtt Dıtt
"Alo alo Nazan alo ses versene" telefon kapandı, işkillenmiştim niye kapanmıştı ki şimdi bu derken bir daha çaldı.
"Hat kesildi kusura bakma geliyorsun dimi hayatım"
"Yoldayım evet." deyip kapattım bende telefonu..
Eve varır varmaz kapıyı çalıp içeri girmemle çocuklar üstüme atladı, Nazan bana bakıyor gülümsüyordu.
"Bak ne kadar özledi bu çocuklar seni, işine biraz ara versen diyorum çok kaptırıyorsun kendini"
"İş bu hayatım yapacak bir şey yok, ben çalışmayım sen çalışma nasıl geçinip gidecez.. Boğaz tokluğu işte, gelin len buraya bakın elimde ne vaaaar ! "
"Baba, baba onu ben alacam, ya Mine dün yedi bana ver lütfeeeen"
"Burada da var sürpriz... "
Sevinmişlerdi çocuklar, onlar sevindikçe bende seviniyordum. Yüzleri gülüyor, sıcacık elleriyle bana sarılıyorlardı. Bundan daha güzel bir şey varmı ki dünyada..
Akşam yemeği olmasa da gece yemeğine oturduk. Pazar günleri beni beklemeden yemek yemezlerdi çünkü, çok güzel tavuk vardı, yanında köfte, patates... Ohhh birde sütlaç yapmış Nazan yemede yanında yat valla..
Yemekten sonra kızlar masal anlatmamı istedi, 2-3 şey uydurduktan sonra uyuttum bunları, Nazan'da uyumuştu bende bir duşa girip yatıyım dedim..
Kıyafetlerimi çıkardım, banyoya girdim... Elime şampuanı döküp kafamı şampuanlamaya başladım köpürünce hoşuma gidiyordu.
Güzelcede yıkadım. Daha sonra bornozumu giyip dışarı çıktım, kıyafetlerimi aradı gözlerim..
Yoktu hiçbir yerde, "Lan bunlar daha demin buradaydı Nazaaaaaan" diye bağırdım.
Ev karanlık sadece banyonun lambası yanıyor, bir şeyler olduğunu fark edebiliyordum.
Garip garip sesler duydum.. "Gel" diyordu sürekli kafamın içinde, sürekli bu kelime vardı "Gel"...
Öyle güzel öyle şeffaf bir sesti ki insan sesine benzemeyecek kadar güzeldi.
Üşüdüm, bir süre sonra bir titreme geldi bana, yeter artık dedim biraz hızlı adımlarla koridora gittim, ışığı açtım Nazan'a baktım yatağında yoktu, örtü yerlere düşmüştü cam ise açıktı.
Gidip camı kapattım çok esiyordu hava, daha sonra arkamı dönüp "Nazan" diye kısık bir sesle bir kez daha bağırdım, daha sonra çocukların odasından "Gel" sesini duymaya başladım.
Yeter lan bana mı oyun oynuyorsunuz diye geçirip duruyordum içimden... Ardından sesin geldiği yöne doğru, yani çocukların odasına gitmeye başladım.