İlk olarak aramaya oturma odasından başladık. Kızlar gece burada uyumuşlardı, bir haltlar çevirmiş olabilirlerdi.
Halı ve kanepe altlarına, duvardaki resimlerin arkalarına, koltukların içlerine ve aralarına, Televizyonun altına... Her yere baktık, bakmadığımız yer kalmadı.
Tuvalete, banyodaki havalandırma deliğine falan baktık, hiçbir şey yoktu.
Sıra bizim odaya gelmişti. Yataklara, kitap aralarına, yastık aralarına, halı altına v.s. her yere baktık. Bir şey çıkmadı.
Yatağımın üzerine oturup, biraz dinlenmek istedim. Hızlı bir şekilde arama yaptığımız için bayağı yorulmuştum.
Tam karşımdaki duvarın üst bölgesinde, soba deliği vardı. Üstü plastik bir şeyle örtülüydü, fakat bu plastik parçanın tam oturmadığın fark ettim.
Ayağa kalkıp bu plastik parçayı çıkardım.
Deliğin içinde bir muska, birde bantlanmış bir paket vardı. Hemen heyecanla aldım ikisini de.
Muskanın ve o parçanın yeni konulduğu belliydi.
Muskayı bir kenara bırakıp, paketi açtım ellerimle. Bir kağıt parçası vardı, Arapça harfler ile bir şeyler yazılmış. Bir de, bir parça kumaş parçası.
Ellerim titremeye başladı. Bu kumaş parçası benim iç çamaşırımdı.
Nereden buldu lan bu kız bunu, nasıl koydu buraya. Siz mi verdiniz yoksa, benimi işletiyorsunuz, diye bağırdım Enes ile Ahmet'e
İkisi de titremeye başladı, yok aga vallahi biz yapmadık dediler.
Şok geçiriyordum.
Bak iyi düşünün, nereden buldu bu kız bu baksırı?
Bağırıyordum yüzlerine, ama onlarında bundan hiç haberi olmadığı belliydi..
Yemin ederiz bilmiyoruz kardeşim dediler.
Baksırım, Arapça yazılar ve şekiller olan bir kağıdın arasında paketlenmiş vaziyetteydi. Her şeyin sebebi buymuş demek ki, dedim içimden.
Beyler, yarın ilk iş Dilan kaltağını buluyor ve bunun hesabını soruyoruz dedim.
Kafalarını sallayıp, tamam dediler.
Sabaha kadar gözümüze uyku girmedi. Okul vakti gelince direk okula, Dilan'ı bulmaya gittik.
Ahmet'e; Ahmet, ara şu kızları ve Dilan'ın numarasını öğren dedim.
Aldık numarayı kızlardan, Dilan'ı arıyoruz, fakat açan yok.
Bölümünün olduğu fakülteye gittik, sorduk soruşturduk. Gelmemiş okula.
Çantama almıştım büyüleri, bunlar ne diye hesap soracaktım Dilan'a.
Ne yapacağız şimdi? Bu kızın benimle derdi ne, niye durduk yere büyü yaptı bize. Ne alıp veremediği var bizimle diye soruyorduk birbirimize.
Enes, bir hocaya gidelim dedi.
Cami hocasına mı gidelim dedim.
Evet, cami hocasına gidelim dedi.
En yakın bir camiye gittik. Öğle ezanı okunuyordu. Namaz bitene kadar bekledik.
Namaz bitince cemaat dağıldı ve hoca yalnız başına kalmıştı. Genç yaşta olan hocanın yanına yaklaşıp derdimi anlatmaya başladım ve çantamdaki büyüleri gösterdim.
Hoca besmele çekerek metaryellere bakıyordu.
Bu iş beni aşar. Size bir numara vereyim, hemen onu arayın, ama hemen arayın zaman kaybetmeyin dedi.
Hocaya teşekkür edip camiden çıktık. Yarı cünüp halimizle daha fazla duramadık camide.
Elime telefonu aldım tam arayacaktım ki; Dur arama... Dilan'ı bulup bir soralım, eğer bulamazsak, son çare olarak ararız dediler.
Tamam dedim.
Ahmet kızları tekrar aradı ve Dilan'ı sordu, onlarda görmediklerini söylediler. Sonra kızları davet etti ve beraber eve gittik.
Eve girip, ardından mutfağa geçtiğimizde; kap kaçak ne varsa, her şeyin yerde olduğunu gördük.
Kızlar çığlık atarak ve koşarak odaya girdiler, ardından bizde girdik, kapıyı kapattık.
Demek ki başka büyülerde vardı evin içinde.
Kızlar şok haldeydi, çünkü olayı kabataslak anlatmıştık gelirken.
Şu Dilan'ı anlatın bana, kimdir necidir söyleyin dedim.
Aslında tam tanımadıklarını, sadece 1-2 hafta önce tanıştıklarını söylediler. Köyde evleri yanmış sonra buraya taşınmışlar, sadece bunu biliyoruz dediler.
Nerede bunun evi, biliyor musunuz dedim?
Bilmiyoruz, hiç sormadık dediler.
Tam o esnada, banyodan şarıl şarıl su sesi gelmeye başladı.
Herkes sustu, sadece banyodan gelen su sesi duyuluyordu. Sanki biri musluğu çeviriyor ve suyu açıyor gibiydi. O musluğun çevrilirken çıkar sesi bile duyulmuştu.
Kızlar, biz gidiyoruz yeter artık, burada daha fazla duramayız demeye başladılar.
Aşırı korktukları gözlerinden belliydi. Hemen onları kapıdan çıkarıp uğurladım.
Ahmet'le Enes korkudan, birbirine sarılmış vaziyette oturuyorlardı.
Bende lambaları aça aça gittim banyoya suyu kapattım. Ters bir durumlar karşılaşmamıştım. Fakat nasıl kendiliğinden açılmıştı musluk, hayret ediyordum.
İçimdeki sıkıntı en son noktaya ulaşmıştı artık.
Tam kapattım ve arkamı döndüm yüreycekken, boynumda bir el hissettim. Bir şey dokundu sanki bana. Yanımda bir şey vardı kesin, hissettim bunu.
Artık inanmaya başlamıştım, daha önce inanmadığım ve dalga geçtiğim Cinlerin varlığını.
Kapıdan boynumu uzatıp; korkulacak bir şey yok, sadece musluk su sızdırmış dedim. Ortalığı daha fazla germeye gerek yoktu.
Ben bir duş alıp geleceğim.
Dini diyaneti bilmeyen insanlardık üçümüzde. Gün geçtikçe azıtan, her şeyi dünyalık sayan yaratıklardık hepimiz.
1 Hafta boyunca cünup gezer de, banyo yapmaya gerek duymazdık.
Banyo yapıp, gusül abdesti almalıyım dedim kendi kendime. En azından bir şey gelirse başıma, cenabet gitmeyim öbür tarafa.
Hayatımın en zor anıydı o anlar. Elim suya gitmiyor bir türlü, zorla götürüyorum. Besmeleyi zorla çekiyorum.
Ağzıma suyu götürüp, gargara yaparken, ensemde yine aynı şeyi hissediyor, fakat takmamaya çalışıyordum.
Güç bela, yarım yamalak aldım abdestimi, üstümü giyindim ve çıktım banyodan.
Odaya vardığımda Ahmet ve Enesin yüzleri bembeyaz olmuş, zehir yemiş it gibi titriyorlardı.
Hayırdır lan, ne bu haliniz?