Burhanla ben, bir ara göz göze geldik. Birbirimize bakıyorduk. O ara Mahmut kahkaha ata ata gülmeye başladı.
Hoca kitabı açtı ve okuyordu. Mahmut'ta ayağa kalkmış ve hala bağırarak kahkaha atıyordu. O bağırdıkça ev sallanıyor, rüzgarlar esmeye başlıyordu evin içinde.
Lambalar patladı. Camlar, kapılar açıldı. Rüzgar o kadar çoktu ki, ayağa kalksak uçurur rüzgar hepimizi.
Hoca okudukça rüzgar daha şiddetleniyor, Mahmut'un bağırması dahada yükseliyordu. Her şey bir anda durdu. Mahmut yere yığıldı.
Hoca hemen Mahmut'un yanına gitti.
Hoca Mahmut'a okurken, Mahmut'un gözü duvardaydı. Duvarda, harabede gördüğümüz resim vardı. Bir anda resim canlanıp kadın haline dönüştü. Bu kadın rüyada gördüğümüz kadındı.
Siyah peçesiyle karşımızdaydı. Mahmut kadını görünce daha da şiddetli gülüyordu.
Kadın yüzündeki peçeyi kaldırdı. Evet rüyalarımıza giren o kadındı. Ateşten gözleriyle bize bakıyordu.
Bizlere bakarak Arapça bile olmayan dilde (Aramice (Cinlerin Dili)) sürekli bir şeyler söyledi, aynı şeyi tekrarladığı belliydi.
Mahmut gülmeyi bırakıp ayağa kalktı ve o çirkin şeyin yanına gitti. Onun yanında duruyordu.
Aniden her yer toz bulut oldu, karardı ortalık. Her taraf, kapılar camlar kapandı. O dumanın genzimi yakışını hala hissedebiliyorum.
Düşünün plastik bir şey yanıyor sizde onu soluyorsunuz. Öyle bir şey.
Duman dağıldığında evde sadece; hoca, ben ve burhan kalmıştık. Mahmut gitmişti. Çok kötü olmuştum.
Seviyordum arkadaşımı, evimize geliyordu beraber kalıyorduk. Neden böyle bir şey yapmıştı. Olamazdı onun yaptığına inanmıyordum.
Burhan elimden tuttu kaldırdı beni, hoca hala yerde yığılı şekilde yatıyordu. Hocanın yanın koştuk hemen.
Bu anılarımı hala anlattıkça tüylerim ürperir diken diken olur.
Hocaya baktığımızda gözleri neredeyse yuvalarından çıkacak gibiydi, yüzü mosmor olmuştu. Nefes almakta zorlandığı belliydi.
Ne yapacağımızı şaşırdık, ağlamaya başladık küçük çocuk gibi.
Bir şey sanki beni de boğuyor, nefes almama müsaade etmiyor gibiydi.
O an içimden felak ve nas suresini okumak geldi. Açtım ellerimi ağlaya ağlaya bağıra bağıra o iki sureyi okudum.
Hoca bir anda nefes aldı güçlü şekilde. Elini yüzüme doğru getirdi sesi çıktığınca sağol oğlum kurtardın beni dedi.
Ayağa kalkamadığı için, burhanla sırtladık hocayı. Kanepeye doğru götürdük ve yatırdık, üstünü örttük. Burhan başında beklerken, ben su getireyim hepimize dedim, mutfağa gittim.
Mutfakta dolabı açtım suyu aldım yukarıdaki raftan da 3 tane bardak.
Ben kendime koydum suyu ve içmeye başladım. İçtikten sonra diğer bardakları da doldurdum içeriye doğru yürümeye başladım.
İçeride, Burhan ve hocanın başı aşağı doğru eğikti. Burhan burhan diye seslendim. Burhan kafasını kaldırdığında gözleri çukur gibi bomboştu. Her yeri çizik çizikti.
Hocada kafasını kaldırıyor onunda aynı. O andaki korku ile ellerimden bardaklar düşürdüm ve geri geri kaçmaya başladım.
Kaçmak istiyorum ama kaçamıyorum. Ayağımı bir şey çeker gibi yere düşüyorum, geri geri sürüklenerek evden çıkmaya çalışıyorum.
İşte o anda bir şey arkamdan beni çekiyordu. O kadar hızlı çekiyor ki, ormanın içine aniden giriyor ve o ağacın yanına geliyorum.
Oradaki yazı, kanlı kanlı olmuş. O yazıdan kan akıyor, ağaç kanıyordu resmen.
Etraf karanlık, 2 metreden ötesini zor görüyordu.
Kalbim küt küt atıyor, nefesim kesilecek gibi oluyordu. Etrafımda kimse yoktu. Ve o anda burhanla hocanın benim adımı bağırdığını duydum.
Korkuyordum onların o halini gördükten sonra, ne yapacağımı bilmiyordum. Ama burada daha çok korkuyordum.
Buradayım diye bağırdım. Yanıma doğru geldiler, ben onlardan korkarak ellerinden tuttum. Hoca bana oğlum ne oldu niye yaptın öyle dedi.
Ne yaptığımı düşündüm. Söyledim olanları, siz yaptınız hocam böyle böyle oldu dedim. Burhan sessizce öyle bir şey olmadı sen hocaya küfürler ederek ormanın içine koştun dedi. O an işte o an, çok kötüydü.
Korkudan yüzüm benzim atmıştı. Olup biteni düşünürken eve vardık. Hoca, Mahmut'u bulmamız lazım. Bunun için diğer yakın civardaki köydeki, şu kişiye gideceğiz dedi.
Yürüyerek o köye doğru ilerlerdik. Sırtımızda sırt çantası, karanlık yolda ilerliyoruz. Hoca yaşına rağmen bizde daha dinç yürüyordu. 1 saat yürüyerek varacağımız koydu burası.
Hocanın arabası yoktu. Yolda başımıza ne geleceği de belli değil. Kurdu çakalı geçtim, o kadın aklımdan çıkmıyordu.
Yolda ilerliyoruz. Yolda bir koyun vardı. Bize doğru bakmış ayakları ters bir koyundu bu. Gözleri kıpkırmızı.
Hoca arkamızda kalmıştı. O ara hocaya döndüm, hocam koyunu gördünüz mü dedim.
O anda hoca bismillah dedi, kafasını başka yöne çevirdi. Sizde bakmayın, hadi hızla olalım dedi. Hızlı yürümeye başladık.
Yola devam ettik, yarım saat geçtikten sonra bir köyün ışığı görünüyordu, baya çok ışık vardı köyde. Düğün falan var gibiydi.
Hocaya, gideceğimiz köy burası mı diye sorduğumda. Sesi titreyerek evet dedi.
Köye geldiğimizde, o kadar ışıktan eser yoktu. İn cin top oynuyor, her taraf zifiri karanlıktı.
Ancak ilerde, ışığı yatan bir ev vardı. O evde, gideceğimiz evdi...