Nasıl mı? Şöyle ki;
Hayatında belirli olumsuzluklardan ötürü ruhsal çöküntü yaşayan kimselere umut satarsın. Bu kimseler genelde durumunu kabullenemez, psikolojik sıkıntıları kendine yakıştıramaz. Herkes kendi gözünde en güçlüdür, özellikle ruhsal sıkıntıların bahsi bile kişiye deli olduğu imasını hissettirir.
Bunu insanlar kolay kolay kabullenemez, fakat durumundan da memnuniyetsizdir. Ancak karşına çekip bu insana, sana başka varlıklar musallat olmuş, o yüzden hayatın mantara bağlamış dersen sana koşa koşa gelir. Çünkü artık kusur kendinde olmaktan çıkmış, varlığı bile belirsiz bir yaratığa bağlanmıştır.
Egomuzu ambalajlayıp dolaba kaldırdığımıza göre, artı memnuniyetsizliklerimizi giderme zamanımızda gelmiştir.
Karşımızda ki insan, sorunun bizde olmadığını söyleyerek egomuzu şahane bir biçimde yüceltmiştir, karşılığında ise bize umut satmıştır. Umudumuz bu varlıklardan kurtulacağımız anda hayatımız eski haline dönmesidir. Fakat dediğim gibi almadan veren sadece Allah'tır...
Sana umudu satan adamda, karşılığında paranı alır. Bunu çoğu kez 1 kere yapmaz, yetinemez. Sen onun gözünde yolunmaya hazır bir kazdan ötesi değilsindir.
İnsan umutla yaşar, bunun bilincindedir. Bu sefer seni daha sıkı kavramak adına, yıllardır duyduğun efsanelerden bahseder. Sende cin vardı, ancak senin bundan haberin yoktur. 7 seans gelirsen ve her seans adına kudretli hocamıza iaşesini verirsen, cincimiz bu varlıkları temizleyecektir.
Genç kızsan sana hamamda bir oğlan cin vurulmuştur. İflas etti isen incir ağacı altındaki cinlerin üzerine işemişsindir.
Bunlar yoktur demiyorum, elbette vardır. Ancak ülkemde cinden çok cinli ve bir o kadarda cinci var.
Dediğim gibi artık çevredeki cin hikâyelerine çok ama çok farklı gözlerle bakıyordum. Onlara musallat olanla her gece aynı bedeni paylaşıyordum... Beni fazlası ile üzüyordu, ancak belki çok önemli olmasa da insanların ne kadar boş oldukları kanaatine varabiliyordum.
Bilinmeyenler hakkında otorite gibi atıp tutmaları, kendilerini yolan adamları baş tacı etmeleri.
Evet, çektiğim bir sıkıntı vardı, ama dedim ya her musibet bile sana bir ders veriyor bu hayatta... Sonra ki aşamalarım için en azından insanları tanıdım.
Uzunca bir müddet zamanım bahsettiğim üzere geçti. İnsanların yalan dedikleri şeylerden çok öte yalanlar içinde yaşadıkları ve işin tuhafı bunların farkında bile olmadıklarını gördüm.
Derslere bir şekilde asılırken, bir gün ailemi üzen bir hadise gerçekleşti. Babam ile çok sıkı fıkı değildik, kendisi sakin fakat kısmen resmi bir adamdı. Uzun süredir bağırsaklarından şikâyet çekiyordu. Daha öncede belirtmiştim sanırım bağırsak sıkıntısını.
Doktora tahlil için gittiğinde yapılan tetkiklerde bağırsağında birkaç nodül olduğu ve alınarak tahlile gönderilmesine karar verilmiş.
O an hiçbir şey belli değilken içim o kadar derin hüzünlerle kaplandı ki; az öncede bahsettiğim gibi bilinmeyene saran şey, elinde olan ancak kıymetini hakkı ile bilmediği büyük bir hazineyi kaybetmenin eşiğindeydi belki de.
Ne olacağını ya da ne bulacağını bilmediğin şeyler hakkında hazine arar gibi arayışlara giren sen, elindeki en kıymetli ve yeri doldurulamaz bir hazineden mahrum olacaksın belki de.
İnsanoğlu çok aptaldır. Normalde her okul önce ders verir ardından sınav eder, fakat hayat önce sınavını gerçekleştirir ardından dersin notlarını suratına fırlatır, öğrenebilecek kapasiten varsa öğren der.
Çoğu onu bile öğrenemez, insan aslında eşref-i mahlûkat olsa da, kapalı olan gözlerle hayvandan bile aşağıdır.
Bu ara kısmı çok uzunca bahsetmeme gerek yok sanırım, hep sıkıntılar içinde ve kaybetme korkusu ile geçti.
Bir yandan da; babamı kaybedersek bir şekilde ailemin yükünü sırtlanmam gerektiği için çocukça bir hevesle dersleri bırakamadım.
Allah kimseye yaşatmasın, babası hayatta olanlar kıymetini bilsin. O sarılamadığınız, sevginizi sakındıkça kendinizi daha sert ve erkek hissettiğiniz adam var ya, işte o bir gün gidebiliyor.
Bunları üstünden yıllar geçmesine rağmen bile yazarken tüm duygularım allak bullak oldu. Hikâyenin tek kelimesine inanmasan da, bu kelimesine inan; ben hayatta en çok babamı sevdim...
Bu sıkıntılı sürecim içinde ziyaretler kısa süreli kesildi, belki de tek sevindirici yanı buydu. Fakat o gece yine geldi
Babanı kaybedeceğin için mi korkuyorsun?
Evet, emin ol artık sana bile alıştım.
Alışmak zorundasın. Uzun süredir gelmiyorum
Farkındayım
Neden diye sormayacak mısın?
Canın istememiştir, alacağın kalmamıştır. Seçim hakkım olmadığı bir şeyde merak ne diye? Boynumu uzatmış ne zaman ineceğini bilmediğim bir bıçağın inmesini bekliyorum
Enerjin çok düşük bu sıralar, böyle giderse ondan evvel öleceksin.
Halimden belli değil mi? Her gün soluyorum. Gelmeme sebebin bu değil mi?
Anlaşma anlaşmadır. Bu kadar üzülmen boşa, bir şey çıkmayacak. Kendini topla hayata sarıl.
Beni mi yoksa çıkarlarını mı düşünüyorsun? Dedim alaycı bir tavırla.
Hadsizlik etmediğin zamanlar seni de. Emin ol babanda bir şey yok. Dediğim gibi kendini işlerine ver. Kendini topla uzun zaman görüşmeyeceğiz.
Bu ziyaret sonucu uyanma yaşamadım, irkilme olmadı. Bu biraz daha farklıydı
Bir süre sonra babamdan alınan parçaların sonuçları çıktı, Allah'a şükür temizdi. O an yaşadığım sevinci anlatamam, boynuna sarılıp onu ne kadar çok sevdiğimi söyledim belki de hayatımda ilk defa.
Anneme dönerek 'demek ki sevdiğinizi görmem adına ölmem lazımmış' dedi...
Güldük hep beraber. Artık tamamen derslerime konsantre olmuştum, kadının uzun süre görüşmeyeceğiz demesi de bana kafi derecede iyi gelmişti.
Kısa süre içinde kayıp kilolarım telafi oldu. Her ne kadar geçen yaşadıklarımız beni bunalıma sürüklese de, son geldiğinde ki o teselli eder tavır, onun üzerinde çok mu önyargılıyım hususunu sorgulamama neden oldu.
İnsanoğlu böyledir ders almaz, kandırılmaya en müsait yaratılandır.
Aslında onun tek derdi daha önceden de bahsettiğim gibi benim enerjimi kullanmaktı.
Enerjisel değişimler, yüksek enerji onu beslediği ve kuvvetlendirdiği gibi sürekli bunalım gibi durumlar işine gelmiyordu. Ancak dedim ya insanoğlu çok saf. O ana kadar korktuğun bir hususta içini ferahlatmış olması bile sana 'acaba?' dedirtebiliyor.
Hayata sarıl demesinin gayesi de muhtemelen bu olmalıydı, aslında sadece bu da değilmiş.
Her zaman son gülen iyi gülen olmuyor maalesef, bazen son gülen en aptalımızdır, meseleye hakim olacak seviyede falan değildir. Bu durumda ise muhattap olduklarım karşısında en aptal bendim.