Oğlum, akşamki gördüklerin normal bir ademoğlu için zordur, hatta çok zordur. Bir kabustan uyandım sanırsın, fakat uyanamazsın. Ummadığın anda onları hissedersin, lakin çobanın gördüğünün bırak musallatını, sadece seni fark etmesinin bile yerine, akşamkilerden bin tanesinin musallatını tercih edersin oğlum dedi.
Hocam, bu nasıl bir mahlukat ki, sizin gibi biri bile, onun hakkında kelam ederken dehşete düşüyor?
Oğlum, o insanlardan daha önce de vardı, akşamki gördüğün şerlilerden önce de vardı. Dedemin babama, onun da bana anlattığı kadarıyla biliyorum. Onun hakkında çok bilgi yok, bir soydan, bir kabileden geliyor. Bu şerli varlığın soyu olan kabile, 29 mahluktan oluşuyormuş...
Şöyle düşün oğlum, bu alemde milyarlarca insan ve bir trilyonlarca şerli var iken, bu mahluktan sadece 29 tane var ve hepsi aynı kabileden aynı soydan geliyor.
Bunlar dünyanın dört tarafına dağılmışlar, bizim çobanın gördüğü ise bunlardan sadece bir tanesi...
Varlık Şehmuz'a bulaşmamış, yüksek ihtimalle çobanı fark etmemiş, ona rağmen çoban Şehmuz'un onu ve yaptıklarını görmesi, gençliğinden bu zamana kadar unutulmayacak bir dehşet olarak kalmış dedi.
Hocam, çoban babanıza geldiği vakit, üstü başı paramparça perişan haldeydi diyordunuz, bunu varlık yapmamış mı..
Oğlum, varlık Şehmuz'u görse idi üstünü başını mı parçalardı, tahmininden çok daha vahim olurdu Şehmuz'un hali.
O Varlığı, görmenin dehşeti ile çoban kendi üstünü başını parçalamış oğlum. Düşün ki köye ulaştığında hala kendine gelememiş haldeydi. Düşün ki kendini elleriyle parçalayacak bir hale bürünmüştü dedi.
Ben akşamkiler karşısında dehşete kapılırken, çobanın gördüğü varlığı görsem ne yapardım acaba.
Hocam, çoban bu mahluku nasıl ve nerede görmüş söyler misin dedim.
Oğlum, ... ili sınırında 3 tepe vardır buraya çok yakın değildir, 3 tepenin ortasından bir dere akar... Şehmuz'da o gece uzaklardan gelirmiş sürüsüyle, yeni davarlar almış başka yerden, köyüne götürüyormuş.