İşte evimizde bulunan kitapları alıyoruz, cinler vs. hakkında yazılanları okuyoruz.
Bizde bir ilmihal vardı, yeşil koca kapaklı kütük gibi bir şey. Orada cinlerle ilgili bilgiler vs. vardı. Sara hastalığına kadar bunların sebep olduğundan bahsederdi.
İşte putperestlerin puta tapma sebeplerinden biri olarak, bu varlıkların bazı zamanlar putun içinden ses verip, konuşması olduğu gibi meseleler işte.
Felak ve Nas okuyorduk kendimizce 'oturumu' bitirirken...
Arada bir Muhafazid'i yokluyordum, bakalım açık verecek mi diyerek, nasıl görüyordun gibisine... Hep aynı tarif...
Bir süre sonra işi iyice ilerletti. Hep bir arada otururken uzak bir noktaya, mesela kapı girişine bakıp'orada'diyor, gözünden bir damla yaş düşüyordu...
O ara hepimiz Felak,Nas ve Ayet-el kürsi ile korunuyoruz. O döneme kadar bu işler hakkında bir kitap okumamış ben, neredeyse Cinlerin haklarında yazılan her şeyi biliyorum.
Bu araştırmalar beni iyice cezbetmeye başladı, olay Muhafazid'in yalanını ortaya çıkarmaktan öte, bu varlıklar ile erumi ve sakil arasında bağlantı kurma isteğine dönüştü.
Erumi ve Sakil neydi? hayal miydi, gerçek miydi? Gerçekse bu kitaplarda ki tiplerden neden bu kadar uzaktı ve dahası, yeni erumi ve sakillerim olabilir miydi? onlarla iletişime geçilebilecek miydim.
Artık benim meselem, dediğim gibi tamamen Muhafazid'in ilgi fukaralığından çıkıp, bu aleme duyulan karşı konulamaz bir çekime dönüştü.
Çocuk her gün yalanını daha bir süslüyor, yeni yeni motifler, yeni yeni diyaloglar ekliyordu.
Çok iyi arkadaşım, fakat insanın içinde şişiyor ve bir yerde yüzüne 'yalancısın' demek geliyordu içimden... Ama mecburen tahammül ediyorsun, eskisi kadar onlarla takılmaktan zevk almasan da...
Dediğim gibi dersler, geri kalanın da da cinler alemi, büyü, fal vs. üzerine artık ne bulabilirsem okumak... evdekilere de göstermiyorum, onları okusam da, ders çalışıyorum sanıyorlar...
Takdirlerini topluyorum bu kısım da şahane...
Muhafazidler le olan ve artık kabak tadı veren toplantılarımızın birinde, 'elif'isimli kız arkadaş uzak bir noktaya bakıp, bana da görünüyor demeye başlayınca, dedim artık bu kadar yeter, hepsi yalan dolan bunların.
Bana fark etmediğim bir yolu açtılar... Bu olay yüzünden bu aleme ilgim arttı, hakkında kulaktan dolma değil, ciddi ciddi bilgi sahibi oldum.
Belki de tüm bunlar 'o' varlıkların planının bir parçasıydı... Belki de tüm plan beni cezbedip, ilgimi yaratacak zemini 'hazırlamaktı'.
Ve her şey bundan sonra start aldı, bu işlerin uygulamalı olarak, içinde yer alacağım olaylar silsilesi ve yaşadıklarımın nasıl olduğunu, detaylıca anlatmaya çalışacağım...
Artık bu meselelere karşı konulamaz derecede, deliler gibi heyecan ve heves duyuyorum.
Çocukken fark etmeden gördüğüm, sonra kulaktan dolma saçmalıklar yüzünden ürktüğüm şeylerin, şimdi aslının hükmüne varmak adına merak sarmıştım.
(Pek çoğumuz hala ürküyor, ürkmesi gerekenler benim sonradan anlatacağım kısımlar gibi şansını zorlayanlardır sadece... Normal adamın ürkmesi kendi eziyetten ötesi değil)
Nihayetinde zaman bir şekilde geçti, görev süremiz dolunca bu şehirden de taşındık...
Yeni geldiğimiz şehirde kitap bulmak yahut bu işlerle ilgilenen birilerine ulaşmak çok daha kolaydı.
Büyük bir şehir sayılabilirdi. Benim artık teoriye de iştahım kalmamıştı, tüm derdim onlarla iletişime geçmekti.
O dönem yarı siyasi bir derneğe gelir gider oldum, o dernekte başkanlık vazifesini yürüten bir bayan vardı.
Sohbetleri hoş kimselerdi. Bir süre sonra bu kadın hastalandı, doktora gidiyor derman bulamıyorlar... Kadın çok tuhaf hale girdi, evine ziyarete gittik arkadaşlarımızla, kolunu oynatamıyor vücudum yanıyor diyordu. Tahliller ise normal çıkıyordu.
Bu olay işte benim için dönüm noktası olacak bir hadiseye vesile oldu...
Bu hayatta hiçbir şey birbirinden bağlantısız değil, bir plan var. Şimdi dönüp bakınca buna bir kez daha emin oluyorum.
Bir gün dernekte otururken içeri iri yarı, heybetli bir adam girdi. 'Ben Mustafa, falanca kişi haber verdi... başkan burada mı?'' diye sordu.
Konuşma tarzını pek tasvip etmedim, emir verir gibi bir ses tonuyla hitap ediyor. Fakat bu tavrına rağmen; çaycı, adama karşı aşırı saygılı bir tutuma girince acaba ne oluyor diye düşünmeden edemedim.
Kim bu adam ki, bu kadar ihtimam ediliyor... Çaycı başkanın ev numarasını verip, kendisinin evinde yattığı söyledi...
Adamın ayrılması akabinde çaycıya, bu adamın kim olduğunu falan sordum.
Çaycı, bu adam tuhaf biridir, şifacıdır dedi... Açıkçası bir şifacıyı benzemiyordu. Şifacılar genelde; dualar ya da bitkiler ile ot gibi işler yaparlardı.
Bana göre bu adam şifacıdan ziyade Hanzo ya benziyordu....
Başkan bir süre sonra derneğe gelip gitmeye başladı. Eski haline kıyasla gayet iyi ve dinç görünüyordu. Mustafa da arada bir gelir gider olmuştu.
Bir gün yine dernekte takılırken Mustafa geldi, selam verdi ortamıza oturdu. Çaycı az bir şey irkildi bundan... Mustafa hal hatır sordu ama bana cins cins bakıyor...
Açıkçası ben tedirgin oldum, adam hasmına bakar gibi bakıyordu.
Yanımızda bir de kız arkadaşımız var o gün. Mustafa benden bakışlarını alıp kıza çevirdi. Rengin sapsarı olmuş, hayırdır ne derdin var dedi.
Kız kekeleyerek; bilmiyorum, üşütmüşüm herhalde dedi.
Kıza, ayağı kalk ve elini uzat dedi. Şehadet ve başparmağı ile kızın elinin şehadet ve başparmağı arasındaki bölgeyi sıktı, kız bağırmaya başladı.
Sessiz ol dedi kıza.
Sonra elini kızın başına koydu, gözlerini kapa dedi. Kız söyleneni yaptı, sanki hipnoz olmuş gibi... 3-4 dakika kaldılar...
3-4 dakika sonunda kız bitkin bir şekilde sandalyesine oturdu, yarı baygın bir şekildeydi.