Ben oradan çıkmak için yer arıyordum. Barakanın benim olduğum tarafında ufak çıkıntı var arkamda kalıyor. Oradan can havli ile kendimi dışarı attım.
Etraf karanlık. Köyün hiçbir ışığı yanmıyor. Burhanı aramaya onun nerede olduğunu öğrenmeye karar verdim. Burhan diye bağıra bağıra koşturuyorum. Ne tarafa baksam göremiyorum.
Evlerin arasına girmeye karar verdim. Aydınlık olan evler karanlık. Hiç bir yerde ışık yok. Evlerin arasında ilerliyorum, ileriyi görmek güç. Bir yandan hocayı düşünüyorum bir yandan burhanı.
Bir evin içinden ses geliyor yardım et yardım et diye. Ne olduğunu bilemedim. Bu ses burhanın mı diye merak ediyorum.
Artık o kadarda korkmuyordum, girecektim eve ne olursa olsun. Hepsinin tahta kapısı var, kapıyı tutan hiç bir şey yok. Eski taş ev.
Eve girdim burhan diye bağırdım ses gelmedi. Evin bir üst katına çıkan merdiven, birde aşağıya inen merdiven var. Üst kata doğru yavaş adımlarla burhan diye seslenerek çıkıyordum.
Yukarı çıktığımda yerde bir kilim ve çok az yanan bir mum vardı, başka kimse yoktu.
Dikkatimi çeken bir şey oldu orada. Gölge vardı, insan gölgesi gibi. Ancak kimse yoktu. Burhan dedim tekrar. Ve o anda beni bir şey itti. Merdivenlerden yuvarlandım giriş kapısının olduğu yere.
Kapıdan koşarak çıkacaktım ki kapı kapandı ve kilidi dahi olmayan kapı açılmadı. Aşağı kata inmeye karar verdim bende.
Çok karanlıktı. Hızlıca inerken ayağım takıldı yuvarlanarak düştüm. Bayılacak gibiydim. Burada son hatırladıklarım şunlardı.
Burhanı gördüm ellerinden kollarında dikenli telle bağlanmış, her yeri kan içinde; bildiğiniz çarmıha gerilmiş gibi. Ağlıyordu sessizce. Başımda da biri dönüyordu. Bundan sonrasını hatırlamıyorum.
Ayıldığımda hoca yanımda yatıyor, yüzü bana dönük gözleri açık, gözlerinden kan geliyordu. Gelen o kan yüzünün her yerini kaplamıştı ve ölmüştü.
Kafamı diğer tarafa çevirdiğimde ise burhan yerde yatıyordu. Onun gözleri kapalı, fakat yüzünün her yeri çizilmişti, oda ölmüştü.
Ayaklarımın orada ise Mahmut vardı, bana sinirli bir şekilde bakıyordu.
Artık korkacak bir şeyim kalmamıştı. Yavaş yavaş doğruldum. Hoca ve burhanın cesetleri yanımda duruyordu.
Ve sırtımı arkamdaki duvara yasladım. Mahmut bana bakıyordu.
Gözümden yaş aktı. Neden be Mahmut neden dedim. Onunda sesi titreyerek çıkmıştı. Şaşırmıştım.
"Neden mi" dedi bana. Neden dedim. Sonra sinirli bir şekilde.
Hiç anlamadın değil mi. Burhanla hep iyi sizdiniz, beni hep bu tarz inançlarım için dışlardınız. Benimle dalga geçerdiniz. Şimdi ne oldu inandınız mı, gördünüz mü dedi.
Aslında biz onunla bu konularda dalga geçerdik evet ama hep beraber gülerdik. Benimle de dalga geçtik burhanla da. Biz sadece burhanla iyi anlaşmadık, biz üçümüzde çok iyi arkadaştık.
Bu kadarcık şey için buna değer miydi. Böyle bir şey için bunlar yapılır mıydı. Yapılırmış. Yaptıda.
O an Mahmut hiç bir şey demeden cesetlere baktı ve kalktı merdivenlerden yukarı çıktı. O adam o kadın ve Mahmut yukarı dalardı. Biliyordum.
Ne yapacağımı düşündüm. Burhan orada yatıyordu. Ağlamaya başladım. Sessizce ağlıyordum.
İçimden Rabi'me dua ediyordum. Beni bu dertten kurtarsın diye dua ediyordum.
Düşündükçe düşünüyordum nede olsa zamanım boldu. Arada Mahmut gelip beni kontrol ediyor.
Yukarıdan garip garip sesler geliyordu. Hiç umursamıyordum. Çünkü alıştım o seslere. Öldürseler beni çok daha iyi olacağını düşünüyordum.
2 günüm böyle geçti arkadaşlar, o aşağı katta 2 cesetle beraber.
Cesetlerin çürüyüşünü izlemeye başladım. Hoşuma gitmeye başlamıştı.
Evet artık kafayı yemiştim. Gittikçe de çıldıracaktım. Bugün bile o günleri hatırladıkça kendime acırım.
3. Günün, gün doğduktan bir kaç saat sonra araba sesi duydum. İnanın bana bunca zamandır duyduğum en güzel sesti. O kadar hızlı koşturdum ki yukarıya doğru.
Kapıyı açar açmaz her taraf bembeyaz oldu hiç bir yeri göremedim.
Gün ışığını 3 gündür görmüyordum. Tenime vuran güneşin sıcaklığını hissetmek bile başkaydı.
Jandarmaydı gelenler. O an Allah izni ile oradan geçiyorlardı.
Her tarafım kan içinde perişan bir halde durdurdum arabayı. Yardım edin diye bağırdım. Ağlayarak arabaya bindim. Bana ne olduğu soruyorlardı, ben ağlıyordum.
Jandarmalardan biri eve girdi evde sadece iki ceset olduğunu söyledi. Çıkınca bana kızarak bağırarak ne oldu burada diye sorup durdular. Ben ise ağlıyordum.
Benim ellerime kelepçeyi vurup jandarma komutanlığına doğru götürdüler. Sorgu odasına soktular.
Komutan girdi içeri ve sen ne yaptın dedi. Ben ise ağlayarak bir şey yapmadım onlar yaptı dedim. Bağırarak bana onlar kim dedi.
Söyleyemedim. İnanmayacaklardı, biliyordum.
O yerde ne işin vardı diye yine bağırdı. Hoca götürdü bizi dedim.
Hoca kim dedi.
Söyledim her şeyi birbir anlattım.
Ailenin numarasını ver dedi, ailemi aradılar. Söylediler diğer Burhan'ın Mahmut'un ailesine de haber verdiler.
Korkuyordum her şeyden. Kim bana inanacaktı ki.
Hapse mi girecektim.
Komutan içeri girince, niye işkence ettin onlara, diğer arkadaşın nerede dedi.