Muamma 11

657 30 1
                                    

Salona geçtim, yorulmuştum. Kafamı ellerimin arasına aldım. Düşünüyordum, Allah'ım ben ne yapacağım, nasıl kurtulacaktım bundan diyerek ağlıyordum. Çok daralmıştım, katlanamaz olmuştum.

Kafamı kaldırdım, neden bana bunu yapıyorsun diye bağırdım. Gelmesini istiyordum.

Aniden karşı koltukta belirdi. Kırmızı gözlerle bakıyordu ve tamamen kendi görüntüsündeydi. Aman Allah'ım ne kadar korkunçtu.

Saçları beyaz ile siyah karışımı. Derisi kara ile gri arası. Kulakları sivri ve uzundu. Öyle bir çığlık attı ki ev sarsıldı sandım.

Evin içinde rüzgâr esti. Masamdaki kâğıtlar uçuştu. Sandalyeler devrildi, cam çatladı. Aniden yanımda bitti ve boğazımdan tutup sıktı.

Bunu unutma, ikimizden biri ölmeden bu ahit bozulmaz, dedi.

Gözleri alev alevdi. Canım acıyordu, resmen boğazımı tuttuğu yerleri yanıyor gibiydi. O an kararımı vermiştim, o ölmeden bana rahat yoktu.

Boğazımı sıkmayı bıraktı. Elimi boğazıma doğru götürdüm, tuttuğu yer kabarmış, sanki sıcak su gelmiş gibiydi.

Ne yapıyorsun sen, öldürecek misin beni, dedim.

Bunu hak ettin, bundan sonra adımlarına dikkat et, seni izliyorum, dedi.

Tamam dedim başka bir şey diyemedim. Sonra kaybolup gitti.

Boğazımda, temas ettiği yerer kızarmış ve kabarmıştı. Çok şiddetli bir şekilde acı çekiyordum. Fakat fazla sürmeden kızarıklıkta, acısı da bitti.

Bu mahlûk'un ölmesi gerekiyordu, yoksa hem ben, hem de sevdiklerime rahat yüzü göstermeyecekti.

Gece başka bir sıkıntı yaşamadım. Sabah olunca Mustafa hocanın evine gitmek için yola çıktım. Tabi Yusuf Yusuf ediyorum bir şey olacak diye. Beni izliyor olabilir ve Mustafa hocaya da zarar verebilirdi.

Aşağı yukarı 10 km falan gitmiştim ki, araba yavaşlamaya başladı. Benzin göstergesine baktım doluydu. Sonra arabayı kenara çektim. Çalıştırmayı denedim marş alıyor, bir türlü çalışmıyordu.

Kaportayı açtım, bir de ne göreyim. Aracın buji kablosu yerinden çıkmış. Normalde çok sağlam takılıdır o kablo ucu, çıkması kolay değildir, ama her nasılsa çıkmış işte.

Onu yerine takıp iyice bastırdım, kaportayı kapatıp araca geçtim. Çalıştırdım ve yola devam ettim.

Başka bir aksilik yaşamadan Mustafa hocanın evine vardım. Gene tekti, kızı daha gelmemişti. Beni salona buyur etti, sonra gitti çay ve yanında bir şeyler getirdi.

Hocam, senle son görüşmemizden sonra neler oldu neler diye, bir çırpıda her şeyi anlattım.

Şaşırdı, özellikle cinle yaptığımız din tartışması.

Bana, o sana sadece musallat olmuyor, dinden çıkarabilir sakın oyuna gelme, diye bana şeytandan, onun hilelerinden, isyan edişinden falan bahsetti.

Hocayı büyük dikkatle dinledim. Sonra gömme hadisesini hatırlattım.

Hala hazırlık için uğraşıyorum dedi. Ama bu arada sana geçici bir koruma olarak şunu vereyim diye kalktı, diğer odaya gitti. Elinde bir zarfla geldi, içinde bir kağıt vardı.

Bu ne dedim hocam.

Cin mektubu, Hz Süleyman zamanında yazılmış bir tılsım, dedi. Bunu, evinde ya da yanında bulundurana cinler, Allahın izniyle musallat olamaz. Lakin biz ondan sonsuza kadar kurtulmanı istiyoruz. O yüzden şimdilik yanından ayırma bunu, dedi.

Mektubu aldım. Sonra, hocam yarın Pazar, müsaadeniz olursa bu gece sizde kalabilir miyim, dedim.

Tabi ki, olur dedi.

Gece oturduğumuz odada yattım, mektubu da göğsüme yerleştirdim. İçim, huzur dolmuştu. Uyumaya başladım.

Gece aniden uyandım, dışarıdan evin dışından sesler geliyordu. Kapıya küt diye vurulmaya başlandı. Elimi mektuba bastırıp, hocanın odasına koştum.

Hocada kalkmıştı. Dışarıdan kedi sesleri geliyordu. Sanki onlarca kedi evin etrafında miyavlıyordu, sesleri çok korkutucuydu. Hani kediler korkunç bir sesle miyavlar ya, aynen öyle.

Hocam ne oluyor, bu sesler ne, dedim.

Eve girmeye çalışıyorlar. Sayıları fazla olmalı, ama ev korunuyor ve o mektup sende olduğu sürece sana zarar veremezler, Allah'ın izniyle, dedi.

Hoca daha sonra dua okumaya başladı. Bayağı uzun okudu. Hoca okudukça, gürültü hafiflemeye, kedi sesleri bitmeye başladı. Hocayla gün ağarana kadar oturduk.

Daha sonra hoca, ben namaz kılacağım istersen, sende kıl, dedi.

Tamam dedim. Birlikte sabah namazı kıldık. Namazdan sonra hoca biraz kuran okudu, bende onu dinlerken uyuyakalmışım. Gözümü açtığımda, neredeyse öğlen olmuştu.

Sonra odanın kapısı açıldı. Hoca içeri bir tepsi ile girdi. Kahvaltı hazırlamıştı.

Hocam size de zahmet oluyor dedim, mahcup bir ifadeyle.

Ne demek, canın sağ olsun evladım dedi. Beraber kahvaltı yaptık.

Kahvaltıdan sonra hocaya, hocam biraz dolaşalım mı arabayla, nefes alırız dedim.

Tamam olur, dedi.

Arabaya atladık marşa bastım, fakat yine çalışmadı. Çeviriyorum anahtarı sadece bir tık sesi geliyor, ama çalışmıyor.

Kaportayı açtım. Marş motoruna giden kablo soketi yerinden çıkmış ve sanki bir hayvan soketi çiğnemiş gibi ezmiş vaziyetteydi. Bir tornavida ile soketi düzenlettim, iyice sıkıştırarak yerine oturttum.

Hocaya espri ile karışık, bu cinlerde arabamdan ne isterler anlamadım, dünde buji kablosunu çıkarmışlar, değişik espri anlayışları var her halde, dedim. Hoca sadece tebessüm etti.

Neyse atladık arabaya; Köyün arka kısmında bir çamlık var. Çam ağaçları var, her yerde. Bayağı güzel rüzgâr esiyor. Oraya gidelim dedi hoca. Tamam dedim.

Yolda giderken kuruyemiş içecek falan aldım. Oturduk bir çamın dibine hem konuşuyor, hem bir şeyler yiyorduk. Çok güzel rüzgâr esiyordu.

Hocam, hazırlıkların ne zaman olur dedim.

Burada başka şeylerden konuşalım. Gündüzleri cinler bir şey yapamaz, ama dışarıdayız sonuçta. Ben sana haber vereceğim, dedi.

Hocayla öğlen namazı için camiye gidene kadar oturduk. Sonra beraber camide namaz kıldık. Köy kahvesine gittik, hoca beni uzaktan akrabası diye tanıttı. Köylülerle muhabbet ettik, hepsi hocaya derin hürmet gösteriyordu.

Bayağı hoşbeşten sonra, köylülerden biri, dün gece olanları duydunuz mu diye muhabbet açtı. Bize dönüp; Gece kahveden dönerken bir sürü kedi miyavlaması duydum. Senin evin oradan geliyordu Mustafa hocam dedi.

Ben gerildim biraz, ama renk vermedim.

Mustafa hocada, köy yeri burası, olur dedi.

Sonra o adam, ama bu kadar çok olması normal mi, sakın 3 harfliler olmasın, dedi.

Mustafa hoca kesin bir dille; Onların muhabbetini çok açmayın, onlardan fazla söz etmeyin ve onlara bulaşacak herhangi bir şey yapmayın diye nasihatte bulundu.

Onlar la bizim aramızda perde olduğundan ve bunu bozacak şeylerden kaçınmamızdan bahsetti. Cinlerin iyi huylusunun olabileceği gibi, habislerinin da olabileceğinden ve elimizden geldiği kadar onlara bulaşmamızdan bahsetti.

Sonra o adam sustu açmadı daha konuyu. Çünkü belliydi, bu adam konuşmaya devam ederse başka biride, belki de söylenti olan başka bir cin muhabbeti açacaktı. Lafın arkası kesilmeyecekti.

Hoca bu şekilde uyarınca kimse daha muhabbet açmadı. Hocanın bunu yapmasının nedeni, zaten yeterince daralmış ruhumu daha fazla daraltmaktan kurtarmaktı. 

Gerçek Bir Cin HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin