Kızılyaka Köyü 8

1.2K 35 1
                                    

Gözlerimden yaşlar süzüle süzüle sadece yere bakıyordum. O anda ne yapabilirsiniz ki başka, yaşamayan bilemez bunu.

Yanımdaki yaşlı adama göz ucuyla baktım, sürekli dudakları kıpırdıyor, bir şeyler okuyordu.

Peki bana neden yardım ediyordu bu yaşlı adam. Ben nasıl bu duruma düşmüştüm, çok değil daha bir ay öncesine kadar sıradan mutlu bir hayatım vardı, böyle şeyler aklımın ucundan bile geçmezdi.

Bilmezdim bile cini periyi, ama şimdi bir kâbusun ortasında uyanıktım, gerçekten yaşıyordum bu durumu.

Fısıltıları duyuyordum onlardan gelen fısıltıları, ama onlardan tarafa bakmıyordum hiç, sadece yere bakıyordum.

Fısıltılar giderek azalmaya başladı, ses çok az geliyordu. En sonunda yanımdaki yaşlı adamın dürtmesiyle kendime geldim, kalk evladım gidelim buradan.

Gözlerimi araladım. Gökyüzünün maviliğiyle, çam ağaçlarının yeşilliğinin uyumlu görüntüsünü gördüm.

Sabahı etmiştik, geceden bu yana ilk kez kalbime huzur dolmuştu.

Bitti mi dedim gerçekten, onlar gitti mi?

Gitti evladım, ama sadece şimdilik. Bu belanın büyüklüğünü bilemezsin, hadi kalk köye gidelim, çok işimiz var dedi.

Hızlı adımlarla o şerli köyden çıkıp, kendi köyümüze doğru yürümeye başladık.

Yaşlı adama; sen kimsin, o köydekiler neydi öyle diye sordum.

Seni o şerli köye giden yolda yürürken gördüm, başına bunların geleceğini bildiğim için yanıma kaya tuzu alıp hemen ardından yürüdüm.

Köye girmeden evvel yere tuzla o çemberi çizdim. Biliyordum ki o köyden yürüyerek çıkamazdık. Okumayı bir an bile bıraksam, bizi çarparlardı.

Oradan gece kurtulmamızın tek yolu buydu dedi.

Bir süre sessizce devam ettik, yaşadıklarımı sindirmeye çalışıyordum.

Amca, her şey o tarlaların ortasındaki mağaraya girdikten sonra başladı.

Tahmin ediyordum dedi. Her şeyi anlatacağım sana, lakin önce benim evine gidelim.

Bizim köye geldik, amcanın evi köyün içindeki tek katlı bir evdi, küçük bir bahçesi vardı.

Girdik içeriye, normal bir köy eviydi.

Evladım, ikimizde açız, önce karnımızı doyuralım, karnımızı doyururken de sana her şeyi anlatacağım dedi.

Mutfağa girdi kahvaltılık bir şeyler hazırladı. Oturduk yer sofrasına, yemeğe başladık amca da anlatmaya başladı.

Evladım, her şey gece gittiğimiz şerlilerin köyünde, daha önceden yaşayan bir kaç insanının; tarlaların ortasında tepedeki mağaradaki gömüyü çıkartabilmek için, şerli varlıklarla anlaşmasıyla, onlardan yardım istemesiyle başladı.

Nasıl yani dedim, o mağarada bir gömümü var.

Evet, o mağarada bir gömü var, lakin çok belalı bir gömü. O köydekiler şerlilerden yardım dilemeden evvel, defalarca kez gömüyü çıkartmaya çalışmışlar, ama her seferinde başarısız olmuşlar.

Kimi zaman kazdıkları yerlerden karayılanlar çıkmış, kimi zaman kara köpekler etraflarını sarmış.

Her seferinde korkup kaçmışlar, lakin gözlerini servet hırsı kör ettiğinden vazgeçmemişler.

En sonunda büyü işleriyle uğraşan bir hocaya gitmişler ve durumu ona anlatmışlar. O yılandilli hoca da onlara yardım edebileceğini söylemiş.

İnsanın gözünün doymazlığı böyledir işte oğlum, amacına ulaşmak için gözün kararır ve ne kadar büyük belalara bulaştığının farkına varmazsın.

Hoca şerlilerden yardım dilenip gömüyü çıkartmayı becermiş, kendi payını da alıp gitmiş o köyden. Fakat köylülerin bu zenginlik sevinci kısa sürmüş, hevesleri kursaklarında kalmış.

Ne olmuş ki dedim, neler gelmiş başlarına.

Anlatmaya devam etti;

Onlardan yardım dileyen herkesin başına gelen gelmiş evladım...

Onlar, yani şerliler hiçbir yardımı karşılıksız yapmaz, karşılık olarak da mutlaka kan ve can alırlar.

O gömüye eli değen herkes bu beladan nasibini alır. Bu bela onların asla peşini bırakmaz, sadece onların peşini değil, ailelerini ve sülalelerinin peşini de bırakmaz.

Allah şahidimdir ki, onların başına gelenlerin nedeni de buydu.

Ben amcanın anlattıklarını korkuyla karışık bir merakla dinliyordum.

İlk önceleri köyde geceleri kapılar tıklatılmaya başlamış, lakin kapıyı açıp baktıklarında kimse yokmuş, pek üstünde durmamış köylü bunun.

Daha sonra bir kaç kişinin çocukları kaybolmuş, hepsi de o gömüye eli değenlerin çocuklarıymış.

Fakat garip olan, çocukları kaybolan bu ailelerden hiçbiri; ne çocuklarını arıyorlar, ne de jandarmaya haber veriyorlarmış.

Bu sırada köyü bir korku sarmış, geceleri kimse sokağa çıkamaz olmuş korkusundan. Sanki bütün köy bir şeylerden kaçıyor, saklanıyor gibiymiş.

Bu durumdan 10-15 yıl devam etmiş. Sonra köyden birkaç inançlı kişinin bana haber vermesiyle haberdar oldum, benden köyü bu beladan kurtarmamı istiyorlardı.

Nasıl yani amca dedim, seni neden çağırdılar.

Hafiften gülümsedi anlatmaya devam etti.

Ben aslında bu yöreden değilim, bana ... Hoca derler. Benim ilmimi, insanlara yardım ettiğimi duyanlarda, köyü beladan kurtarmam için çağırdılar beni.

Bende onlara yardım etmeyi kabul ettim ve o köye geldim.

Köye beni çağıran bir kaç adam dışında benimle kimse konuşmuyordu, sadece donuk gözlerle beni izliyorlardı.

Doğruyu söylemem gerekirse korkmuştum, çünkü ilk defa böyle insanlar görüyordum, sanki hepsi büyülenmiş gibiydi.

Allah'ım bu nasıl bir köydü, nasıl bir şeyin etkisi altındaydı bu köy.

Gerçek Bir Cin HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin