Kızılyaka Köyü 1

2.3K 42 29
                                    

Okuyacağınız hikâye tamamen gerçektir

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Okuyacağınız hikâye tamamen gerçektir. Aşırı derecede korku içerir. Kalbi olanlar uzak dursun...

İyi okumalar dilerim...

İlk önceleri Sakarya da mutlu bir yuvamız vardı. Babam emekli olduktan sonra, bir ege köyünden ev aldı. Sakarya'dan o köye taşındık.

Ben daha öncesinde o köyü görmemiştim. Babam ve annem gidip köyü görmüş, evi beğenmiş ve almışlardı.

Bende, ev falan alınırken üniversitede olduğum için, olaylara uzak kalmıştım. Sadece evin hangi şehirde olduğunu biliyordum.

Neyse okul bitip de yeni evimize gidince, küçük bir şok yaşamıştım. Çünkü benim hayalim deniz kenarındaki bir köydü, ama gel gör ki gerçekte dağın başında, denize ve herhangi bir ilçe merkezine yakın olmayan bir köydü burası.

Üstüne üstlük bizim tuttuğumuz ev de köyün bayağı bir dışındaydı, çevresinde sadece birkaç ev vardı ve o evler de en az 100-200 metre aralıklarlaydı.

Evin önünden toprak bir yol geçiyordu, köyün içindeki asfalt yol buraya kadar gelmiyordu bile.

Anneme; Bu mu tuttuğunuz ev, insan biraz denize yakın bir ev tutar dedim...

Deli misin oğlum sen, deniz kenarındaki evler kaç para biliyor musun? Paramız buna yetti anca dedi.

Lafı uzatmadım, nasıl olsa burada yaşayacak olan onlar dedim. Ben sadece yazları gelir giderim diye düşündüm.

Velhasıl kelam bir müddet sonra eve alıştım. Köyde gezintiler, dağda yürüyüşler yapıyordum. Tabi bu arada komşular falan da ziyarete geliyor.

Komşular dediğime de bakmayın, çevremizde ki birkaç ev, onlar ziyaretimize geldi. Köyün içinden kimse gelmiyordu.

Çevremizdeki evlerde, bizim gibi sonradan taşınan insanlardı. Onlarda kendilerine, köyün içinden kimsenin gelmediğini söylüyorlardı.

Birkaç kez kahvede oturup, onlarla kaynaşmayı, muhabbet etmeyi denemişler, ama karşılık bulamamışlar köylülerden.

Artık köyle tek ilişkileri, köyün tek bakkalından alışveriş yapmakmış.

Bu soğukluğun sebebini sonradan öğrenecektim.

Her neyse, gel zaman git zaman, köyde artık bir arkadaşım olmuştu. Köyün dışındaki evlerden birinde yaşayan Oğuzdu yeni arkadaşımın ismi. O ve ailesi de sonradan taşınmıştı köye.

Ama ben bu köye geldiğimden bu yana ailesiyle birlikte yaşamıyordu. Ailesi bir iş için memleketlerindeki evlerine geri dönmüşler, o ise burada kalmak istemiş.

İlk başlarda sadece selamlaşırken sonradan muhabbeti ilerletmiştik ve akşam üzerileri dağlarda beraber yürüyüş yapmaya başlamıştık.

Yine bir gün ağzımda sigara ile yürürken; Oğuz, Her gün yürüdüğümüz yoldan farklı bir yola sapalım dedi.

Tamam dedim. Biraz gittikten sonra, önümüze dümdüz tarlalar geldi ve bu tarlaların ortasında küçük bir tepe vardı.

Oğuz, gel hadi şu tepeye gidelim dedi.

Ne yapacaz oğlum orada, geri dönelim. Hem milletin tarlasının içinden geçmek olmaz dedim.

Ne milletin tarlası birader, baksana tarlalar bomboş, yaz mevsiminde sahipli tarla boş olur mu hiç. Hadi gel gidelim dedi.

Gerçekten düşününce öyleydi, dönüm dönüm tarla bu hasat mevsiminde bomboştu, yakın zamanda da bir şey ekilip biçilmiş gibi de görünmüyordu. Sararmış yabani otlar basmıştı her yerini.

Ayağımız çizile çizile o küçük tepeye ulaştık. Tepedeki ağaçlar, çevredeki ormanların aksine çam ağacı değildi. Değişik bir türde ağaçlar vardı.

Biraz daha yukarı doğru çıkmak için hareketlenmişken, Oğuz seslendi. Kardeşim bak ne var burada.

Arkamı dönüp eliyle işaret ettiği yöne baktım. Bir mağara vardı, sararmış otlar neredeyse girişini kapatmak üzereydi.

Mağara demem den yanlış anlaşılmasın, doğal yollardan oluşmuş bir mağara değildi, insan eliyle yapılmıştı.

Girişi düzgünce örülmüş, bir kemer şeklindeydi. Taşlardan yapılmıştı, ama taşların arasında çimento ya da benzeri bir şey görünmüyordu. Çok ilginçti gerçekten.

Hadi bir bakalım şu mağaraya dedi Oğuz. Oğlum saçmalama, oradaki otlar boyumuz kadar olmuş, onların içinde yılan mı var, akrep mi var nereden bilelim. Ben korkarım öyle şeylerden dedim.

Ya ne korkak çıktın sende. Gel ben önden giderim, sen de benim bastığım yerlere basarsın. Öyle takip et beni dedi.

İyi tamam o zaman, deyip takip ettim. Sürekli önüme bakıyorum yılana falan basmayayım diye, ama dikkatimi çeken başka şeyler vardı.

Yerde, hangi mahlûkata ait olduğunu bilmediğim kemik parçaları vardı. O anda pek önemsemedim Bu kemikleri.

Otları geçip mağaranın önüne vardığımızda, sadece üstteki kemer kısmının dışarıdan göründüğünü fark ettim.

Mağaranın girişi yerden daha alçak seviyedeydi, yaklaşık 1 metre kadar. Sanki birileri, ya da bir şeyler kapatmak istemişti girişini.

Oğuz hiç tereddüt etmeksizin atladı, bende nereden geldiğini anlamadığım bir cesaretle atladım peşinden.

Oğuz hiç tereddüt etmeksizin atladı, bende nereden geldiğini anlamadığım bir cesaretle atladım peşinden

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Gerçek Bir Cin HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin