Kafamın içinde parçaları birleştirmeye çalışsamda mümkünü yok. Doğru bildiklerinin yalan çıkmasının ne kadar derinden yaraladığını ilk kez tattım o an...
Ulan rüyamda gördüğüm karı bile bir rüya değildi, sanal bebek gibiydim. Tamamen başkaları elindeki bir değiş tokuş metası yahut dolandırılmış bir tüccar...
Tüccar elbette, herkesin pay alacağı bir işe girip aslında görmediğim ortaklardan birine pay olarak ikram edilmiştim. Söyleyecekleri daha fazla incitemezdi, yine de aklımda kalan birkaç soru işaretine cevap bulmak ümidi ile kıpırdadı dudaklarım...
Peki bu kitabı neden bana verdin? Dedim.
Ahh o kitap dedi acı bir tebessümle, sana bir şeyler vermeliyim ki, seni ikna edebileyim dedi...
Yani bu da mı yalandı? dedim, cevabının hayır olmasını bekleyerek...
Nasıl ikna edebilirdim diyorum sana... Beni nasıl kandırdılarsa ben de seni öyle tava getirdim. Aslında tüm işi bu cinler yapıyor, biraz geniş düşünmeyi öğren artık.
O kitap, elindeki yüzük hepsi gereksiz birer ritüel... Hepsi sana bir şeyler yapılıyor izlenimi vermek adına uğraştırdığımız boş beleş işler. İş ne kadar komplike olursa o kadar çok 'bir mertebe' sahibi sanacaktın kendini. Elbet kaçarı yok, birgün öğrenecektin, o da bugünmüş.
Onu geçtim bu kitap içindeki onlarca şekil, bir anlam çıkan saçma sapan harfler? madem ki beni kandıran kişisin ve seni de birisi kandırdı, o halde onu kandıranı kim nasıl kandırdı ?
Onu kandıranda Süleyman'ın bu harikalar ile insanlara hükmettiğini yayan kişinin zihniyetindeydi. Benden pek uzak sayılmazsın hatada, beni suçlamayı kes !
Bana 1 bölüm verme amacın ne peki Mustafa abi? Madem bir şeye yaramayacaktı ve tamamen kendini sıyırmak adına beni belaya bulamak içindi, kalanlarını neden vermedin?
Çektiğim belanın bir bedeli olmalı değil mi? Evlenemediğimi biliyor musun? her yerde büyücü, şifacı yahut hanzo olarak anılmanın bedelini... 2 kuruş para için kırk adamın ağız kokusunu çekerek taaa Suriyelere kaçmayı? Hiçbir halt bilmiyorsun...
Madem sordun söyleyeyim, birkaç ay daha fazla benim yanımda kalacaktın, palalar ayıkırsa öne seni sürecektim define olayı için...
Şehir dışına çıkmıştım, her şekilde beni arayacaktın, bulamazsan mekânlarına gidecektin, ayıkırlarsa en fazla kahvenin işletmesini alırlardı benden, ama seni mahvederlerdi...
Aslanım kusura bakma fakat aslan olacaksan o vicdanından uzak duracaksın...
Akıllı olacaksın... Ananı babanı görmeyiver... Bu hikaye üstünden bak dalgana.. Mustafa ol sende, günü gelince bir genç bulup rahata kavuş.
Bak benim son bir aşamam kaldı, kızla görüşüp erkekten de kurtulacağım. Zaten bir şekilde namım var, insanlar bana inanmış bir kere, gelmeye yine devam ederler, param zaten var...
Artık bir kahvem var, adı her ne kadar kahve ise de şehrin ağır elemanlarının mekânı...
Uzun bir süre sessiz kaldık, çaylar tazelendi sigaralar devam. Süleyman Demirel gibi bir adamdı Mustafa. Saatlerce konuşup, bir çözümden bahsetmemişti. Tek anladığım bu bokun içine gayet güzel battığımdı. İtiraz hakkım yoktu, mücadele gücüm yoktu, tavsiyelerine açıktım.
Bilmediğin bir ıssızda kalırsan ilk gördüğüne yol sorarsın ya, seni ölüme bile yollasa başka çaren yok, her şekilde öleceksin zaten. Bir an düşündüm? Ya bunlarda yalansa...
Hocadan falan yardım alamam mı? dedim çekinerek... O an tek bir cümle istiyorum, evet dese inanın ki 1000 km ötede olsa yaya giderim. O umut nedir bilir misiniz?
İçindeki cini öldüreceğim der bir şey yapamaz, bir de cebindeki parayı alır'' dedi bir kahkaha patlatıp... Bildiğiniz celladımla oturmuş, akıbetim hakkında malumat istiyordum...
Bir 10 dakika kadar oturduk ve içim karardı ben gidiyorum dedi Mustafa, tahta masaya bozuklukları atarak... Türk filmlerindeki kızlar gibi hissediyordum kendimi. Kaybedecek neyim vardı?
Arkasından seslendim... Abi boka battım, senden başka çıkar yolum yok bende geliyorum seninle devi yerdim...
'Ya sen ne mal adamsın, herif kendini kurtarmak için seni pazarlamış, cellâdım diyorsun... Şimdi de peşinden gidiyorsun diyebilirsiniz. Siz olsanız ne yapardınız? Emin olun aynı şeyi yapardınız.
O önde ben arkada evinin yolunu tuttuk. İçeri girdi zulasından ot çıkardır, ilk defa gördüğüm bir dalga... Herif bunla kafa yapıyormuş, al sana bir sır daha dedi... Yaktı, derin bir nefes çekti, ister misin dedi...
Karşılığında ne alacaksın, bir kulağımın arkası kaldı... Ben hiç ot kullanmadım, kafası nedir bilmem... Ancak etki ettiğinden olsa gerek bu lafımın üstüne babacan bir tavra büründü... Gel buraya gel dedi...
Bak, seni nasıl bir işin içine soktuğumu emin ol biliyorum...
Bana bak lan, aynılarını bende yaşadım, emin ol tek çıkar yol o kadınla (bana vurgun olan cinden kadın diye bahsedeceğim) uyumlu olmak...
Sana fırsatlar sunacaktı emin ol, bir süre sonra sende yerine başkasını bulursun... Cinde olsa kadın kadındır huyları aynı çabuk sıkılırlar dedi.
Bu konuştuklarımızı duymuyor mu? dedim.
Buradaysa duyar, ama bu saatlerde burada olmaz. Hem duysa ne olur, bazen vücudunda olur da farkına bile varmazsın. Kafanın içindekileri biliyor, sana beynen emir veriyor diyorum sen hala ne diyorsun dedi...
Normal bir kadınla yattığın gibi yatmıyorsun bunla, nasıl rüyalanıp boşalıyor aynı şey işte...
Başka çarem yoksa sabredeceğim... Hem belki başkasını yerime bulmam gerekmez dedim.
Vereceğin bedeller emin ol ufak olmaz yine de dedi...
O halde ihtiyacım olduğunda seni bulacağım, kaçıp gitmeyeceksin.
Şu saatten sonra sözüme ne kadar itimat edersin bilemem, ancak söz dedi...
Sustuk o cigarasına vurdu, en son kusuyordu... 1-2 saat sonra evime gittim. Gözlerimi tüm olacaklara hazır bir şekilde kapadım, kendimi uykuya ya da artık tüm olacaklara teslim ettim.