Lanetli Köy 3

1.8K 50 5
                                    

Arabayı çektim kenara, tepeye doğru vardım. Devrilmiş baz istasyonlarının olduğu yere gidip çömeldim. Asıl amacım başkaydı, tepeden köye bakacaktım, nasıl göründüğünü merak ediyordum.

Çünkü sizde böyle bir köy görseydiniz, çok fazla merak oluşurdu kafanızda. Başka bir dünya, başka bir alem gibi sanki. Ayın aydınlattığı gecenin ilk saatlerinde, tepeden köye bakınca hayatımda yaşamadığım bir ürperti hissettim içimde.

Bütün evlerin pencereleri ve kapıları açıktı, öğlem vakti bomboş olan köyde, şimdi bütün kapı pencere açıktı ve tüm ışıklar yanıyordu.

Oğlum kaç git buradan dedim kendi kendime, tam aşağı inecekken gözüme bir hareketlilik çarptı, tekrar çömeldim izlemeye başladım.

Bütün ahali tek tek evlerinden çıkıp meydana toplandılar, ama yürüyüşleri çok tuhaftı, çok ağır yürüyorlardı, karışık bir biçimde duruyorlardı. Kadınlar, erkekler, çocuklar hepsi bir aradaydı, kadınların hepsi istisnasız çarşaflı idi...

Kendimi onlara kaptırmışken aşağıdan dayımın sesi geldi ''gelsene lan seni mi bekleyeceğiz sabaha kadar...''

Dayımın sesini duyunca, devamına bakmadan indim hızla aşağı, ama aklım köydeydi ne yapıyordu bunlar, nasıl bir yerdi burası...

Bindim arabaya, bana bakıyordu arabadakiler ''niye tuhaf tuhaf bakıyorsunuz'' dedim. Annem lafa girdi ''oğlum betin benzin sapsarı olmuş, ne oldu sana?'' Dedi.

Tepeye çıkıp inince yoruldum ondan olmuştur deyip geçiştirdim, tekrar çalıştırdım arabayı sürdüm ormana doğru.

Dayım anneanneme, ''kız nasıldı anacığım beğendiniz mi, sana layık olur mu, ablamla gözlerinizin içi gülüyordu kızı gördükten sonra'' dedi.

''Oğlum ben böyle güzellikte bir kız ne gördüm ne işittim, sanki bir peri kızı, tek emelim o kızla yuvan olması.'' Dedi.

Annem de anneannemi onayladı, bana baktı ''sana da dayınınki gibi bir gelin bulsak ah oğlum ah'' dedi.

Hiç ses etmedim, karı kız düşünecek durumda değildim, aklım köydeydi. Sadece dinliyordum muhabbetlerini, konuşuyorlardı, ama sanki normal bir kız isteme olmuş gibi konuşuyorlardı.

Ne zamanki kızın yüzünü gördüler, bildiğin kıza âşık olmuş gibiydiler. Yahu babası dördünüz gelsin düğünü öyle yapalım dedi. Bu normal mi?

Anneanne, bu domuz başı falan normal mi, sen dindar bir kadınsın şaşırmadın mı? Evlerinde asılı yaban domuzu başı var? Hiç şaşırmadınız mı? Diye sordum.

Kusursuz gelin arayan yuvasız kalır oğlum dedi. Gelin iyi olsun da varsın ailesi evlerine pis hayvan kafası assın.

Peki, düğün olayı ne olacak, sen her zaman dayımı davullu zurnalı, herkesi çağırarak evlendirmek isterdin.

Kız evinin âdeti başımız üzerinedir, başka gelin alsak kim bilir onların ne adetleri çıkacaktı. Ağırlığı kadar altın mı, koç boynuzuna takılı 51 altın bilezik mi, neler neler isteyen dünürler var oğlum dedi.

Kadın her şeyi pozitifleştiriyordu, bende mi sorun vardı anlamadım. Her şey çok normalmiş gibi davranıyorlardı.

Lan adamın evinde domuz kafası var, nesi normal bunun.

Ne desem, olsun ne olacak ki diyecek bir havaları vardı. Kız artık nasıl etkilediyse bizimkileri anlayamadım.

Hayır, zaten köyde çocuğun boğulduğuna şahit oldum, sonradan çocuk canlı kanlı karşımıza çıktı. Hala bir şeyler var dersem, bu sefer ailemde adım deliye çıkmasın diye sustum uzatmadım.

En kötüsü bu köydeki tuhaflıklar değildi, en kötüsü bunları sadece benim görüyor olmamdı, yalnız kalmıştım...

Kafamda düşünceler uçuşurken, ormandan toprak yola çıktık. Artık ovaydı burası, düzlüktü orman içindeki yolun aksine.

İleride bir çoban koyun güdüyordu. Dayım durdur arabayı dedi. Niye dedim.

Durdur çobana soralım nasıl bir aileymiş bunlar dedi.

Durdurdum annemler arabada kaldı, dayımla ikimiz indik çobanın yanına vardık. Gözüme ilk çarpan şey koskoca sürüde hiç köpek olmamasıydı. Böyle bir sürüde en az 2 köpek olması gerekirdi.

Bir diğer şey ise tamamen keçilerden oluşuyordu bu sürü.

Selamun aleyküm dedi dayım, çoban ise selam almadı bize doğru baktı sadece.

Bunların derdi neydi o zamanlar bilmiyorduk, sadece tuhafımıza gidiyordu. Dayımda alışmış olacak ki selam almamalarına, sert bir karşılık vermedi gece gece elin adamına.

Bir şey soracağız dedi dayım sadece. Çoban kafasını salladı sor manasında.

Biz şu gerideki ... köyünden bir gelin alacağız, Karahasanların Basri derler işte onun kızı, nasıl bilirsin onları dedi.

Çoban sırıtmaya başladı, dayım bana bakıyordu, ne gülüyor bu Allah'ın delisi der gibi.

Lafa ben girdim, hayırdır çoban emmi neden gülüyorsun dedim.

O köy dışarıya gelin vermez, alamazsınız dedi.

Niye vermesin dedim.

Vermez, onlar birbiri ile evlenir asla başkasına vermezler dedi.

O sırada dayım lafa girdi, çoktan verdi babası kızı dedi. Hatta düğün 3 çarşamba sonra...

Çobanın gülmesi kesildi gözleri büyüdü. Nasıl size kız verirler, o zaman sizde onlardansınız, benden uzak olun, siz onlarınsınız diyerek koşmaya başladı.

Dayımla birbirimize baktık, arabaya doğru gidiyorduk tekrar, sürüdeki keçiler kendi kendilerine otluyorlardı, çoban hala koşuyordu.

Herhalde buraların delisi de bu dedi dayım.

Arabaya bindik, anneannem sordu, oğlum çoban niye koşuyor öyle.

Anneanne, çoban deli çıktı bir şeyler zırvaladı işte boş verin dedim.

Yola koyulduk, annemler uyudu arkada, yol boyu başka muhabbet olmadı.

Önce dayımları bıraktım sonra annemle biz de evimize vardık.

Saat iyice ilerlemişti. Babam tv izliyordu, kardeşim hala arkadaşlarıyla dışarıdaydı. Üniversite okuduğu şehirden geleli bir hafta falan olmuştu.

Babama selam verdikten sonra odama geçtim, annem de babamla günün kritiğini yapıyordu salonda.

Yol yorgunluğuyla uyumaya çalıştım saat 3:30 gibiydi.

Saat 4 gibi tekrar uyandım uyku tutmuyordu. Kalkar kalmaz aklıma yine köy geldi, bir sigara yaktım mutfağın balkonuna geçtim dışarıyı izliyorum, aynı zamanda köyü ve çoban emmiyi düşünüyorum.

Gecenin karanlığında, tek başına, ay ışığında keçilerini nasıl korkmadan güdüyor diye hayret ediyordum.

O an aklıma bir fikir geldi İnternet'ten köyü araştıracaktım... 

Gerçek Bir Cin HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin