Dedemi görünce çok mutlu olmuştum. Hemen koşup elini öptüm ve boynuna sarıldım.
Oturduk, hal hatır sorduktan sonra boynumdaki muskayı görüp sordu.
Hayırdır, bu ne torunum, dedi.
Sonra annem de, hakikaten ne bu oğlum, kim verdi muskayı dedi.
Dede dedim yutkunarak, ama devamını getiremedim.
Hayırdır oğlum, susma anlat dedi.
Aileme de anlatmanın zamanı gelmeliydi artık. Babama neler olduğunu, hatta benim yüzümden olduğunu bilmesi lazımdı herkesin. Zaten eninde sonunda öğreneceklerdi.
Fazla ayrıntıya girmeden anlattım olayı. Dilandan hiç bahis etmedim. Ayrıntıya girmesem de, yinede olay çok karmaşıktı.
Annem gözlerimin içine bakıyordu anlamsız anlamsız, babam ben anlattıkça doğrulmuştu yatağın içinden, herkes şok geçiriyordu evin içinde.
Bir an dedem, euzu besmele çekmeye başladı sesli sesli. Ya Rahim, Ya Gaffar diye diye bir hal oldu adama. Dini bilgisi sağlam, düzgün Müslüman'dı dedem.
Baba dedim, yarın Bursa'ya gidiyoruz; sen, ben ve annem. Bir hoca var Mudanya'da, o bize yardımcı olacak.
Tamam dedi istemez bir şekilde. Anlattıklarım sanki beni onlardan 1 adım uzaklaştırmıştı. Başına gelen şeylerin benim yüzümden olduğunu bilince soğumuşlardı demek ki bende.
Dedem, gel bakayım evladım yanıma dedi.
Gittim yanıma oturdum. Sesli şekilde Arapça bir şeyler okumaya başladı. Dua mıydı, ya da başka bir şey miydi bilmiyorum.
İçimde bir şeyler hareket etmeye başlayınca, yere yapıştım yine acıdan.
Dedem sustu, gözlerini dört açtı ve bana baktı.
Annem, oğlum diye çığlık attı yere, yanıma eğildi.
Ne oldu, bir şeyin mi var oğlum, dedi.
Ben acıdan dolayı cevap veremedim.
Annem, dedeme dönüp, Oğluma ne yaptın baba diye bağırdı.
Dedem sustu beni izledi sadece ve okumaya devam etti.
Birkaç dakika geçmeden ağrılarım tamamen geçmişti. Kalktım dizlerimin üstüne, ağlamaya başladım.
Dolmuştum artık, sabrım kalmamıştı. Anneme sarıldım, hüngür hüngür ağladım beş dakika kadar.
Babam ayağa kalktı, lavaboya gitti sessiz ve sakince.
Dedem, oğlum dediğin hocaya acilen gitmeniz lazım, şimdi çıkın hemen gidin dedi.
Babam lavabodan gelince hemen hazırlandık. Üzerlerini giydiler, bavulları hazırladılar.
O sırada hocayı aradım. Hocam böyle böyle olaylar oldu dedim.
Kusura bakma dün cevap veremedim meşguldüm, buyurun gelin hemen, gecikmeyin dedi.
Yola çıktık, arabayı ben kullandım, babamın kullanacak hali yoktu. Dedem gelmemişti.
Yolda tek kelime bile konuşulmadı.
Akşama doğruydu vardık hocanın evine. Kapıyı çaldık, kapıyı hoca açtım. Hoş geldiniz, buyurun, içeri geçin dedi.
Hoş bulduk hocam dedik, içeri geçtik.
Ailemle tanıştılar, babam neler olduğunu anlattı.
Hoca bana dönüp, size musallat olan kabileyi buldum dedi.
Kimmiş hocam dedim.
Elime bir kağıt verdi. Bunu sen vereceksin, kabile reisine dedi.
Kime dedim. Dediklerinden bir şey anlamıştım.
Aç oku, dedi.
Açtım kağıdı, ama yazılanlar bildiğim bir dilde değildi, sadece alt tarafta yazan adres Türkçe'ydi.
Adreste bilmediğim bir yer yazıyordu. Bu adres, şehir merkezinde bir yer değildi. Falanca dağın, kuzey bölümündeki düzdüğün adresiydi.
Bu gece 2 ile 4 arası orada ol. O bölgede iki tane askeri birlik olacak. Askeri birlik, senin bildiğin gibi bir şey değil, dikkatli ol.
Birinci değil, ikinci birlik geçerken, bölüğün başındaki generale vereceksin bu kağıdı dedi.
İçimden, benimle dalgamı geçiyorsun hoca demek geçiyordu. Ama başka çarem yoktu, tamam hocam dedim.
Babama da bir muska yazdı.
Daha sonra yine gelirsiniz dedi hoca, sonra vedalaşıp ayrıldık.
Neyse bizim eve gittik. Ev, her zamanki gibi dağınıktı. Bizimle oyun oynuyorlardı sanki.
Anneme; kapılar çarpabilir, musluklar kendiliğinden açılabilir ve lambalar yanıp sönebilir, aldırma tamam mı dedim.
Babamla ikisi birbirlerine anlamsızca baktılar. Ne diyorsun oğlum sen dedi annem.
Sadece bunlar olursa telaşlanmayın dedim, başkada bir şey söyleyemedim. Çünkü, benim yaşadıklarım, babamın yaşadıklarından katbekat fazlaydı.
Annem mutfağa geçti daha sonra, mutfağın halini görünce, buranın hali ne böyle oğlum dedi.
Anne boşver, uzun hikaye dedim.
Ortalığı toparlayım bari, böyle durmasın dedi.
Anne toparlama, geri dağılacak zaten deyince suratıma baktı şaşkın ve korkmuş bir şekilde.
Tamam topla anne, bende sana yardım edeyim dedim. Başladık düzenlemeye. Onun daha fazla korkmasına dayanamamıştım.
Saat 22.30 olmuştu. Evde yiyecek bir şey yoktu ve bizde çok açıkmıştık.
Babama; Baba, ben dışarı çıkıp dürümceden dürüm alıp geliyorum, siz oturun dedim.
Dürümcüye gidip dürümleri ve ayranları aldım. 20 dakika falan sürmüştü işim.
Eve vardığımda, ikisinin de sapsarı kesilmişti bir vaziyette gördüm.
Ne oldu anne, neyiniz var dedim.
Oğlum durup dururken mutfaktan sesler gelmeye başladık ve 1-2 dakika içinde tüm tabaklar, biz mutfağa gidene kadar yere yayılmış dedi.
Annem çok korkmuştu, babam ise robot gibi sabit bir yere bakıyordu.
Korkma anne, her şey düzelecek dedim.
![](https://img.wattpad.com/cover/115242725-288-k709589.jpg)