Neredeyse her günü beraber geçiyoruz, içli dışlı oluyoruz. İkimiz adına da neredeyse tek ve en samimi dost oluyoruz.
Beraber geziyoruz, beraber yemeğe iniyoruz. Ailelerimizden, geçmişimizden söz ediyoruz.
Buralarda normal kanka muhabbetini kurduğumuzu daha fazla yayarak anlatma gereği hissetmiyorum ve kısa geçiyorum.
Eve ilk gidişimize sayılı günler kala içimizde heyecan var. Dışarıda okuyanlar bilir o duyguyu. Sohbetlerimiz daha bir renkli, eve gidecek olmanın hevesi ile.
Mesele bir şekilde metafizik meselelere dayanıyor bugünlerde... Ona bu işleri sevdiğimden bahsediyorum, bazı genel bahisler açıyorum.
Gülümseyerek eşlik ediyor. Bu gülüş, bilginin yansıması bir gülüş ve bu çocuk sıradan biri gibi değil kesinlikle... Kullandığı terimler ile bu iş hakkında bilgi sahibi olduğu çok aşikar.
Az biraz zorluyorum onu çözmek adına... Ona kendi hikayemden bahsetmiyorum, sadece ne derece bir birikimi olduğunu tartmaya çalışıyorum.
Sadece teoride mi biliyor? mesele burada. Sadece teori ise umurumda olmaz, zira teorilerin büyük kısmı hurafelerdir. Ancak işi pratiğe dökmüş ise o zaman çok farklı.
Pratiğinde seviyeleri vardır elbet. Bir şekilde giriş yapma gereği duyuyorum. Sen boş bir insan değilsin, cin çağırma gibi ritüellere giriştin mi? Diyorum. Tasdik eder gibi gülümseyerek;
Aramızda kalsın, şurada yeni tanıdığım ancak kendime kardeş gibi gördüğüm tek kişi sensin. Anlatmam ne kadar doğru bilemem, ancak benim annem bu işleri yapıyor. Ben ve kardeşlerimi de bu şekilde geçindirdi diyor.
Yalan mı? Gerçek mi? Acaba ???... İnsanlar kendini farklı ve üstün tanıtmayı severler bu konularda, o yüzden kasmıyorum, sadece; hadi ya diyorum şaşırarak, ona ilgili olduğumu belli etmeye çalışıyorum.
Mustafa olayından bildiğim üzere bu tip kişiler ilgiyi ve şımartılmayı çok seviyor. Ucunu yakalayıp gerekli gazı verdin mi eteğindekileri çok rahat dökebiliyor ortaya.
Muzaffer detaylıca anlatıyor.
Annesi küçük yaşlardan itibaren bu varlıkları görmeye başlamış, kadın belirli bir çocukluk yaşına kadar da herkesin bunları gördüğünden eminmiş...
Arada sırada (görünmeyen) arkadaşlarından bahsedince, annesi çocuktur uydurur der geçermiş.
Yemek yerken arkadaşlarının da sofrada oturduğundan falan bahsetmeye ve onlara da yemek verilmezse yemeyeceğinden dem vurmaya başlayınca, şımarıyor diyerek dövmüşler, kızmışlar fakat çözememişler.
Beni götürdükleri gibi doktora değil (o dönemde kim bulmuş doktoru, ölmeden önce gidilen bir şey) cinci bir hocaya götürmüşler.
Adam kızla konuşmaya başlamış, en sonunda; bu kızla bir varlık iletişim halinde, ancak kötü huylu değil, bir zararı olmaz.
Tam aksine ilerde bu işleri yapabilir, bu Allah'ın lütfüdür. Fakat ergenliğe gelince durumu kötüleşebilir, o zaman sufli cinler musallat olabilir. Öyle bir durumda şayet ben yaşarsam bana, ben olmazsam sağlam birine gösterirsin demiş...
Bana sordu;
Peki sen hiç iletişimde bulundun mu? Çağırdın mı onları?
Birkaç kez denedim ancak başaramadım, belki beraber deneriz birde. Hem seni bulmuşum bırakmam dedim... Amacım onu bir şekilde sınamaktı.
Aslında çok basit bir yolla çağrılabiliyorlar, sadece işi bilen biri olmalı dedi.
Sen varsın ya dedim. Artık gereken gazı almıştı, denemeye mecburdu.
En az 2 kişi olmalı idi, birisi transa girecek diğeri ise onu zapt edecek.
Muzaffer'in istediği ile o gün okul yerine çarşıya gittik. Herkes okuldaydı, biz ise bahsettiği birkaç otu alıp tütsü niyetine kullanmak üzere hazırlardık. İstediği ebatlarda deri bulduk bir şekilde. Metal bir objeyi gösterge olarak kullanmak üzere almamız gerekiyordu, ben yanımda taşıdığım, Mustafa ile yaptırdığımız yüzüğü teklif ettim.
Bir de defter lazımdı... Yöntemden bahsetmeyeceğim.
Döndüğümüzde yurttaki odanın boş olacağı 2-3 saatimiz vardı hala, içeri girdik kapıyı kilitledik.
Muzaffer, yöntemin gereklerini sırası ile uyguladı. En son tütsüyü yaktı, kısa zikre başladı, transa girmesi gerekiyordu başarısız oldu. Daha önce denedin mi dediğimde, hayır ancak yöntemin bu olduğunu biliyorum dedi... Sonra, sen dener misin? diye sordu
Sen beceremedi isen ben hiç beceremem diyerek geri çevirmek istediğim anda, gösterge kıpırdamaya başladı. Ufak salınımlar yapıp, kendi ekseni etrafında minik daireler çiziyordu... (İpin ucuna bağlı olan yüzük)