Tamam, iyi öyle olsun.
Kuzen ben sıkıldım, akşam olana kadar ava çıkalım mı dedim.
Yok kuzen sonra çıkarız dedi.
Hadi be oğlum, zaten kırk yılın başı çıkıyoruz üzme beni.
Valla başım ağrıyor, sonra gidelim diyerek beni başından savıyor gibi reddetmişti.
İyi tek giderim bende diyerek çıktım yanından.
Saat, 12'ye gelmek üzereydi. İnekleri sabah erkende çıkarıyor, sonra öğleye yakın ahıra sokup, hava serinleyince tekrar dışarı çıkarıyorduk.
Hava kararmaya yakında geri götürüyorduk.
Remzi abiyi yanımda götüremezdim, çünkü hava serinleyince inekleri tekrar dışarı çıkaracaktı. O zamana kadar da muhtemelen uyurdu.
Mecbur tek başıma gidecektim. Aslında gitmeye niyetim yoktu, ama birazda kuzene kızdığım için deri dönmedim.
Üst kata çıkıp, fişekliği taktım belime. Kısa çifteyi de alıp, taktım boyuma. Kafama da kovboy şapkası takmayı ihmal etmedim.
Çıktım evden, dağ bayır demeden dolanmaya başladım.
1 saat gezmeme rağmen, nişan alabileceğim hiç bir canlı çıkmadı karşıma.
Öğle saatleri güneş tepede, Mudurnu tavuk gibi kızarmıştım. 15 20 metre ağaçlarla çevrili ortası gölgelik bir alan gördüm, gideyim şurada dinleneyim biraz dedim.
Gittim oturdum, ağaç gurubunun ortasına. Yayla gibi olduğundan dümdüz her yer.
Çifteyi kırık vaziyette yere koydum, parlamentimi yaktım içiyorum. Derin bir nefes alıp yaşadıklarımı düşünmeye başladım.
Ulan dün gördüğüm şey, yani göremediğim fakat hissettiğim şey neydi öyle. Kuzenin ima ettiği ve akşam anlatırım dediği şey neydi diyerek düşünüyordum.
Havaya bakınırken beyaz bir kuş gördüm. Çiftede 2 tane kuş saçması var. Sigarayı attım hemen, sarıldım tüfeğe, nişan alıp ateş ettim, ama ıska.
Benle dalga geçer gibi yavaş yavaş gidip ağaca kondu. Onun oradan kalkmasını beklerken, tam arkamdan aynı kuştan bir tane daha çıkıp öbür ağaca gidip kondu. Sürekli aynısı olmaya başladı.
Nereye baksam tam arkamdan kuş geçiyordu. Tüfeğin diğer namlusundaki fişeğe güvenip sabit bir ağaca bakmaya başladım.
Ama, sanki bana inat baktığım taraftan hiç kuş geçmedi. Öyle odaklanmış olarak bakarken arkamdan vuuufff diye bir şeyin geçtiğini hissettim.
Tüfeği bel hizama indirip arkamı döndüm, ama hiç bir şey yoktu. Dönmemle tüfeğin elimden kayıp düşmesi bir oldu.
Bilirsiniz, çifte yere düştüğü zaman patlar, o yüzden avcılar yere düşerse patlamasın diye namlular kırık vaziyette taşırlar.
Evet, patladı paslı ve yağlı sağ namludaki mermi. Ayakkabımın ucunu sıyırıp toprakta büyük bir iz bıraktı.
O an aynı şekilde arkamdan birinin geçtiğini hissettim, ama bu sefer aldırmadan tüfeği yerden alıp eve yürümeye başladım.
Leş gibi terlemiştim, kafamdaki saman şapka kafama yapışmış, acayip rahatsız ediyordu. Eve gidip hemen duş aldım ve dinlenmek için 2. salona uzandım.
Babamla amcam evde değildi. Her gün gidiyorlar, çiftliğin daha yeni canlanmasından dolayı düzen tam oturmamış, sürekli birileriyle görüşüyorlardı.