Gözüme uyku girmiyordu bir türlü. Hem sabahleyin dinleyeceğim hikayenin heyecanından, hem de yattığım yerin rahatsız oluşu; bir türlü uykumu getirmiyor, uyumama müsaade etmiyordu.
***
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Tam uykuya dalacağım sırada, cadır arkadaşım olan Alper, yattığı yerden doğrulup, hiç kımıldamadan beklemeye başladı.
Birkaç kere seslendim, ama bana aldırış etmiyor, sesimi duymuyordu.
Sonra Alper, yerinden kalkıp çadırdan çıktı ve yürümeye başladı. Yerinden kalkışı normal bir kalkış değildi. Sanki acelesi varmış gibi bir süratle çıktı.
Bir şey olduğunu düşünüp bende arkasından yürümeye başladım. Kamp kurduğumuz yerin bayağı bir dışına çıktı Alper, sonra köyün dışına. Bende arkasından onu takip etmeye başladım.
Adımlarını çok hızlı atıyordu. Yürüyor gibiydi aslında, ama ben onu koşarak yakalayamamıştım.
On dakika kadar yürüdü ve sonra durdu. O durunca bende durdum. Daha fazla yürümeye halim kalmamıştı.
Nereye gidiyorsun sen Alper dedim ilk önce. Fakat cevap vermedi. Kafayı mı yedin sen dedim sonunda.
Yüzünde anlamsız bir ifade vardı. Sadece, dön geri beni takip etme dedi. Bu konuşmasından sonra, bu sefer koşmaya başladı.
Yürürken ona yetişememiştim, koşarken hiç imkanı yoktu. Ormanlık alana girdi en sonunda ve gözden kayboldu...
Bu ormanlık alan, Karakadı köy sınırının başlangıcıydı.
***
Uyan... Uyan
Kafamda, bu kelime dolanıyordu aralıksızca. Hem uyan diyordu birisi, hem de sarsıyordu beni.
Gözlerimi açtığımda, karşımda Alper'i gördüm. Hem sevinç, hem de korkuyla sarılmışım boynuna... Espri ile, Ne yapıyorsun sen, dediğinde farkına varmıştım...
Şükürler olsun. Gerçek değil, kâbusmuş.
Hadi kalk, herkes kalmış bizi bekliyor. Muhtar emmi kahvaltı hazırlatmış. Hadi acele edelim...
Gece gördüğüm rüyanın etkisindeydim hala, Alper'in sözlerine, kafa sallayarak ve kısık bir sesle cevap verebildim sadece.
Tamam geliyorum...
Üç beş dakika, köyün pınarı başında kendime gelebilmek için yüzümü yıkadım. Gece geç yatışımız, yerin sert oluşu ve gördüğüm rüyanın ağırlığı etkisiyle, aşırı derecede yorgun bir haldeydim.
Kahvaltı yapılan yere varıp, hemen taze yumurta ve peynire yumulmaya başladım. Üstüne de, efsane çaydan bir yudum alınca tüm yorgunluğum gitmişti.
Karşımda, dün konuştuğumuz iki amcadan biri vardı. Kemal Amca...
Kahvaltımı bitirdikten sonra yanına vardım. ''Kemal amca, dün bahsettiğiniz amcanın yanına bizi ne zaman götürürsün'' dedim.
Kahvaltını bitirdin mi dedi gülen bir ifadeyle.
Evet bitirdim dedim.
Tamam bir bardak daha çay içelim, sonra gideriz yanına dedi.
Önündeki boşalmış bardağını alıp çay koydum. Bende çayımı tazeledikten sonra dışarı çıktık.
Bak oğlum, diyerek başladı söze Kemal amca. Daha önce merak edip gidenler oldu o bölgeye ve köye. Fakat geri dönenler olmadı. Daha iki sene önce senin gibi üç delikanlı oralarda kayboldu. Üç ay öncede bir gazeteci oraya gidip geri dönmemiş diye haberi çıktı.
Sizin de merak edip oraya gitmenizden korkuyorum. Eğer ki; öyle bir merakınız varsa, asla yeltenmeyin böyle bir şeye, uzak durun, gitmeyin.
Aslında o köye gitmeye ve araştırmaya hiç niyetim falan yoktu. Fakat gece gördüğüm rüyadan sonra bir merak uyanmıştı içimde.
Yok amca ne gitmesi, sadece hikayesini merak ettim ve yaşayan ilk ağızdan dinlemek istedim, başka bir niyetim yok, dedim.
Tamam, gidelim o vakit dedi ve bitmiş bağırdağını masanın üstüne koydu.
Bizi giderken gören Alper'de, hemen peşimize düşüp yürümeye başladı.