İçimdeki korku biraz daha artmıştı. Titrek sesimle; ''Kasım hocam anlatın, ne yapmışlar'' dedim.
Anlattığın şeylere göre; Sana ve bu kıza çok güçlü bir büyü yapmışlar. Amaçları; sizi ayırmak ve kızı delirtmek olmalı. Bunun için, güçlü bir cin musallat etmiş olabilirler.
Büyüyü yapan kişi çok fesat ve bu konuları araştıran biri olmalı ki, böyle güçlü bir büyüyü yapabilsin.
Bu torbanın içindeki et parçası, büyük ihtimal büyüyü yapana aittir. Bu tür büyüleri, kan üzerinden yaparsın. Cinler, bedel olarak kan ister. Bedeninde kesilmiş bir et parçasıyla beraber, kan, dedi.
İşte o an yıldırım çarpmışa döndüm. Hani bazı olaylar olur ya, fazla üzerinde durmazsın, dikkat etmezsin, ama onu hatırlatacak bir olay olur ve bir anda aklına gelir.
Merve ve Nurgül'ün bana yemeğe geldikleri akşam, Nurgül'ün parmağı bandajlıydı, öylesine bakmıştım, ama benim için bir şey ifade etmemişti. Şu an taşlar yerine oturuyordu; Nurgül'ün tavırları, rüyalarıma onun suretinde giren cin, her şey...
Hocaya bundan bahsettim ve bu büyüden kurtulmanın yolu var mı diye sordum.
Her büyünün bir bozulma yolu vardır. Kimisini basit bir yolla çözersin, bazısını da çözmek çok kolay olmaz.
Size yapılan büyüyü de bozmak kolay olmayacak. O Cin (rüyasına, Nurgül kılığında giren cin) ile irtibata geçip anlaşmayı bozmaya çalışacağız. Eğer anlaşmaya yanaşmazsa, başka yöntem var.
Başka yöntem nedir hocam, dedim.
Anlaşmaya yanaşmazsa, öldürmek zorunda kalacağız ki, bunu hiç istemem. Cin öldürmenin sonuçlarını kimse bilemez, intikam isteyebilirler.
Korkum daha da arttırmıştı.
Hiç zaman kaybetmeyelim. Hemen kızı çağır buraya gelsin, dedi.
Zaman kaybetmeden Merve'yi aradım. Fakat tek olduğunu, şimdi gelemeyeceğini söyledi.
Ne oldu, neden sesin titriyor dedi.
Lütfen soru sorma, iş çıkışı mutlaka buraya gel diyerek yeri tarif ettim.
Merve akşam 6 gibi Kasım hocanın evinin yakınlarına geldi, onu alıp Kasım hocanın evine gittik.
Hoş geldin hanım kızım diye Merve'ye gülümsedi. İçeri geçip çay eşliğinde her şeyi Merve'ye anlattık. Başta itiraz etse de sonradan anlattıklarımızı ve gösterdiğim torbayı görünce inandı.
Evin arka tarafındaki küçük bir oda varmış, oraya girdik. Odanın hiç penceresi yok. Sadece yerde bir halı ve odanın kenarında bir sandık.
Hoca, ritüel için sandıktan, eski bir çinko leğen ve birkaç tane mum çıkardı. Leğenin içine bir miktar sıcak su boşalttı. Mumları leğenin etrafına dizdi ve sırayla yaktı. Arapça yazılı bir kâğıdı mumlardan yakıp, küllerini suyun içine döktü.
Ritüel için her şey hazırdı. Benle Merve, hocanın karşısında leğenin önünde, hoca da diğer tarafta oturmuştu.
Işıkları kapattıktan sonra, Hoca Arapça bir şeyler mırıldandı. Aniden mumlar, rüzgâr varmış gibi alevleri uçuşmaya başladı. Ardından hoca, kapayın gözlerinizi dedi.
Kasım hoca sesini yükselterek okuduğu şeylere devam ediyordu. Yanımdaki Merve'de, sanki hocanın sesinden etkileniyor muşçasına, titriyordu.
Merve'nin titremesi iyice artmıştı. Sonunda ayağa kalkıp konuşmaya başladı. Ama anladığımız bir dilden değildi, başka bir dilden konuşuyordu. Her halde Arapçaydı.