Tıp, ''buna uyurgezerlik'' der, ama senelerdir bunun nasıl olduğunu çözememişler. Yani insan uykusunda yürüyor gözleri ve bilinci kapalı, ama tamamen uyanık gibi rahat hareket ediyor, kapıları falan açıyor hiç bir yere çarpmıyor.
Uyurgezerliğin bazı vakıalarında normal hayatta konuşmadığı dilde konuşan insanlar var.
Açıkçası ben bu uyurgezerlik mevzusuna hiç bu kadar kafa yormamış ve bu yönden bakmamıştım. Hoca, uyurgezerlik mevzusunda cinlerin, ya da başka varlıkların müdahalesi olabilir, dedi.
Tabi ki bilim, bunu bu şekilde açıklayamaz...
Sonra Mustafa hoca, duvar kenarında ki sofanın altından genişçe bir ayna çıkardı. Aynanın sarı bir çerçevesi vardı. Hani eski aynalar olur ya, işte onlardan. Heybetli bir aynaydı.
Aynayı duvara dayadı ve çevresinde mum yaktı. Aynanın tam karşısına gelecek şekilde derin, geniş bir leğen koydu. Sonra perdeleri falan kapattı. Zaten hava kararmaya başlamıştı. Perdeyi de kapatınca, oda kapkaranlık oldu.
Leğenin başına geçti, bizi de arkasına oturttu. Üçümüzde aynada kendimizi görüyorduk.
Eline bir kap aldı, kabın içindeki kum tarzı beyaz bir tozu, biz ve kendisini içine alacak şekilde büyükçe bir çember yaptı. Bu çember bizi koruyacak, burayı geçemeyecek dedi.
Sonra, Bazı Arapça sözler söylemeye başladı.
Hoca okudukça, Mumların alevleri, rüzgâr varmış gibi dalgalanıyordu. Aniden aynada ufak ufak çatlaklar oluşmaya başladı ve kenarlarından itibaren karardı.
İlk başta kendimizi gördüğümüz aynada şimdi, Önce gölge şeklinde, daha sonra tamamen net bir şekilde kendisi, görünmeye başladı.
Bizim görüntülerimiz aynadan kayboldu, sadece onun görüntüsü vardı.
Ben böyle bir şok yaşamadım hayatım boyu. Aynada biz değil, o mel'un vardı.
Mel'un, hocaya Arapça bir şeyler söyledi. Hocada karşılık verdi. 20-25 saniye böyle devam etti.
Bu daha çok bağırmaya başladı. Hoca elinde ki tozdan bir kısmını leğene döküp üzerini mumla yaktı, toz aniden patladı ve mavi bir alev çıktı. Sonra cin, aynadan bir çığlık attı, sesi daha çok çoğalmaya başladı.
Hoca uyarı niteliğinde olduğunu düşündüğüm bir şeyler daha söyledi.
Bir anda Cin sustu ve aynada ki görüntü Nurgül'e dönüştü. İlk başta bizi gösteren ayna, sonra Cini, şimdide Nurgül'ü gösteriyordu.
Nurgül'ün aynadaki görüntüsü şöyleydi: Korkmuş, dehşete düşmüş gibiydi.
Sonra cin aniden kayboldu ve ayna tekrar bizi göstermeye başladı.
Hoca, biraz bekledikten sonra kalkıp perdeyi açtı, mumları söndürdü. Ritüel sonlanmış gibiydi.
Hocaya hemen sordun; Hocam ne konuştun, Biz Nurgül'ü nasıl gördük aynada.
***
Ona, bu insanlara neden musallat oldun, onları rahat bırak, yoksa seni öldürürüm, dedim.
Cevap vermedi, Bana insana hizmet eden pis çamur diye hakaret etti, dedi hoca.
Sen kimsin ki beni öldüreceksin, beni öldürsen bile tüm kabilem senin 7 sülaleni katleder, diye devam etmiş cin.
Bende, şeytana hizmet etmekten iyidir diye, uyarı babında o tozu yakarak geçici gözdağı verdim cine.
O an Nurgül'e dönüşerek, o da bize gözdağı verdi.
***
Cinle arasında böyle bir konuşma geçmiş hocanın.
O an Merve aniden bağırdı; Hocam, Yoksa O Cin, Nurgül'e bir şey mi yaptı, dedi.
Hocanın yüzü düştü; olabilir dedi.
Merve hemen bana, çabuk eve gidelim diye tuttu kolumdan.
Hoca durun dedi. Önce sizin büyü torbalarını yok edip büyüyü etkisiz hale getireyim.
Bana dönüp, Cin sana tutulmasa büyüden kurtulurdunuz, ama iş değişti. Bu cin artık sana olduğu kadar, seni sevenlere de düşman, dedi.
Hoca torbaları hepsini dualar okuyarak açtı. Kâğıtları yırttı leğenin içine, et parçalarını da kâğıtlarının üstüne attı, sonra o tozda döktü ve hepsini yaktı.
Şimdi arkadaşınızın yanına gidin, her ne kadar size bu kötülüğü yapan o olsa da, yardım edin, dedi.
Hızlıca hocanın yanından ayrılıp eve gittik. Kapıya gelince bir şeylerin ters gittiğini anladık, çünkü kapı açıktı. Hemen içeri girdik, içeriden inleme sesi geliyordu. Usulca içeri girdik.
Nurgül odasında, kafasını göğsüne gömmüş, ayaklarını bağdaş yapmış yerde oturuyor. Kafasını ileri geri sallayıp o sesleri çıkarıyor.
Bir kaç kez seslendim Nurgül diye. Hiç duymamış gibi davranıyordu. Sonra sarstım, ne oldu sana dedim ve başını ellerimle kaldırdım.
Yüzü kanlar içindeydi. Nurgül'ün dudağı üstten burnuna kadar kesikti, alttan da aynı şekilde kesilmişti. O zaman fark ettim elinde kanlı bir makas tutuyordu. Göğsü ve ağız kısmı kan içindeydi.
Bir anda Nurgül çıldırmış gibi ayağa kalkıp, Merve'ye doğru koştu, ona tam makası batıracakken arkadan elini tutup makası aldım.
Merve şok geçiriyordu resmen, hiç kımıldayamıyordu.
Nurgül'ü sıkıca tutarken meyveye bağırdım, ''ambulansa çağır'' diye ama Merve yerinden kımıldayamıyordu.
Nurgül' kanepeye fırlattım düştü ve kafasını kenara vurdu, sanırım bayıldı.
Gittim Merve'ye tokat attım, Merve diye birkaç kez bağırdım. Kendine geldi sonunda.
Hemen ambulansı aradık, gelip hemen müdahale ettiler. Hastanede yattı bir süre. Doktorlar iz kalacağını söyledi.
Ailesi gelip bizi soru yağmuruna tuttular. Nurgül'ün Merve'ye saldırdığı durumu ve büyü olaylarını gizleyerek anlattık.
Polise de aynı ifadeyi verdik. Eve geldiğimizde bu durumda bulduk falan dedik. Elinden makası aldım bana direndi o boğuşmada düşüp kafasını vurdu diye anlattım. Onlarda intihar vakası diye geçtiler olayı. Çünkü ne kapıda bir zorlama vardı, nede bizim parmak izimiz.
Nurgül'ün tedavisi bitince psikiyatri tedavi görmesi için hastaneye yatırdılar. Hiç konuşmuyordu, o günden bahsetmiyordu, saatlerce gözleri bir noktaya dikili oturuyordu.
Neyse Nurgül'ü ailesi ile bırakıp, normal hayatımıza dönmeye çalıştık. 2-3 hafta boyunca başka bir sorun yaşanmadı.
Arada bir ay falan geçmişti. Mustafa hoca beri aradı, bu akşam benim eve gelin, sizinle işim var dedi.
Ne işi olduğunu merak ediyordum. Akşamın olmasını bekledim.