Cenazeden sonra; annem, babam ve akrabalar ninemin evinde başsağlığına gelenleri ağırlamak için kalırlarken, bende kendi evimize geçtim.
Yakındı zaten birbirine evler, amacım yol yorgunu olduğum için biraz uyuyup kendine gelmekti. Belki de yorgunluktan çarşaflı kadınları kafamı bu kadar takmıştım.
Bir sigara yakıp içtim, sonra da uyudum. Bir kaç saat uyuyacağım diye girdiğim yataktan hava kararınca anca çıkabilmiştim, ama değmişti doğrusu.
Uyandığımda kendimi oldukça dinlenmiş hissediyordum, daracık araba koltuğu belimin ırzına geçmişti resmen.
Kalktım ayağa, baktım eve kimse yok. Hala ninemin evindelerdir diye düşünüp, bir kaç şey atıştırıp bende evden çıktım.
Hava iyice kararmıştı, daha öncede söylediğim gibi ninemin evi yakındı bize, birkaç dakika yürüdükten sonra vardım.
Başsağlığına gelen erkekler dışarıda, sandalyelerde oturuyordu, kadınlarsa evdeydi. Erkekler dışarı da üşümesin diye, dışarıda ateş yakılmıştı.
Hoca geldi Mevlütü, yasını falan okudu, sonra herkes yavaş yavaş dağıldı. En son bizim akrabalar kaldı.
Dışarıda üşüdüğümüzden bizde içeri girdik. Lokma falan ne zaman dağıtalım, nerden alalım diye konuşuyorlardı.
Ben hem sıkıldığımdan, hem de sigara krizim geldiğinden dışarı çıktım, ateşin etrafındaki sandalyelerden birine oturdum. Hem sigaramı içiyorum, hem düşünüyorum.
Bu sırada ilerdeki sokaktan bir ses duydum, yavaş yavaş artan bir ses...
Eve ilk geldiğimde antrede, sonrada cenazede gördüğüm çarşaflı kadınlar, karşıdaki sokaktan geçiyorlardı. Dördü yan yana sıralanmış, yine yüzleri yere eğik, ama bu sefer sessizler, sadece ayak sesleri duyuluyordu.
Bu ayak seslerini ayakkabı sesi olarak düşünmeyin, çıplak ayak sesiydi gelen sesler. Oturduğum sandalyede donakaldım, hareket bile edemedim, sadece kadınlara doğru bakabiliyordum.
Kendinizi benim yerime koyun; 4 tane çarşaflı her yeri kapalı kadın, gece karanlık sokakta yüzleri yere eğik şekilde yürüyor ve yere her basışlarında ayaklarının çıplak olduğunu anlıyorsunuz.
Ben bu şekilde donmuş, sadece onlara bakabiliyorken, evin kapısı açıldı, refleks olarak hemen kapıya baktım.
İçeriden çıkan amcamdı, tekrar sokağa, yola baktım, fakat hiçbir kimse ve hiç bir ses yoktu.
Artık garip şeyler olduğuna emin olmuştum.
Gece kendi evimize geçince babama; Baba, mezarlıktaki çarşaflı kadınları tanıyor musun? Dedim.
Ne kadını, mezarlıkta sadece erkekler vardı dedi.
Sen o kadınları görmedin mi, namazda ve mezarlıkta dedim.
Oğlum saçma sapa konuşma, cenaze namazında kadınların ne işi olsun dedi.
Nasıl olur, benim gözlerimle gördüğüm, seslerini duyduğum kadınları babam nasıl görmedim der. Yoksa gerçekte sadece ben mi görmüştüm, kimsenin onlardan tarafa bakmaması bu yüzden miydi?
Böyle bir şey nasıl olabilirdi ki, olmasına ihtimal yoktu. Ben bunları düşünürken babam;
Nenenin evine bak bakalım, kapı falan açık kalmış mı, şimdi ninenin öldüğünü duyup evin boş olduğunu bilirler, hırsız falan gelir, bir şey çalınmasın dedi.
Mecburen, iyi tamam bakayım dedim. Gittim ninemin evine, içimde beni rahatsız eden bir şeyler vardı, bir an önce geri dönmek istiyordum.
Neyse vardım ninemin evine, çıktım balkona, önce kapıyı kontrol ettim, kapı açıktı.
Ulan baba nasıl dikkatsiz bir insansın, kapıyı kilitlemeden bırakmışsın diyorum içimden.
Sonra içeriden bir şey çalınmış mı kontrol edeyim bari dedim. Açtım kapıyı, içeri girdim, lambayı yaktım.
İçeride her yer, her yerdeydi. Bütün eşyalar dağınık, yerlerdeydi. Duvardaki fotoğraflar düşmüş, aynalar kırılmıştı.
Ne oldu lan buraya, akşam böyle değildi burası.
Etrafa bakarken duvardaki tek fotoğrafa takıldı gözüm, diğer fotoğraflar gibi yere düşmemişti bu.
Daha yakından incelemek için ilerledim. Dedemle ninemin fotoğrafıydı bu, ikisi de çekyatta yanyana oturmuş, gülüyorlardı.
Biraz inceledikten sonra, fotoğrafın sol köşesinde bir ayrıntı dikkatimi çekti.
Başka birisi daha vardı fotoğrafta, ama sadece bir kısmı görünüyordu. Fakat bu kadarlık kısmını görmem bile bir şeyler anımsamama yetmişti. Çarşaflı kadınlardan birisiydi bu.
İçimi bir ürperti kaplarken cama tıklatıldı.