İşim gereği bende bakacaktım onun bedenine, çünkü gördüğümüz en küçük bir çizik bile koyacağım teşhise yardım edebilirdi...
Üstünü, yani kıyafetlerini çıkardık, her yeri çizik içerisindeydi -ve midenizi bulandırmak istemem lütfen beni affedin- ama yaptığı dışkıları yıkamamıştı.
Hayrete düştüm ben, annesi falan neden yıkamadı diye düşünüyordum. Birden bağırmaya yine delirmeye başladı.. Su döktükçe kuduruyordu sanki.
"Bırakın beni, bırakın beni, bırak bııraaaaaaaaaaak, tecavüz ediyorlar yetişin... Şeytan bunu yanınıza bırakmaz, yetişiiiin"
Annesi sesleri duyacak oldu ki kapıdan içeri girdi, kızı almak istedi ama artık çok geçti, Ebrar'a söyledim, anneyi dışarı çıkartıp ve kendide çıkıp kapıyı kitledi.
Ben yıkamaya devam ettim, ama bunu böyle götüremezdim, bayılttım gazlı bir bez yardımıyla, ardından bir bez ile bağlayıp içerideki, yani karanlık odaya taşıdım, uyanmadan malzemeleri getirdim.
Bakın bu yaptığım ritüel gibi gelebilir, yani cinci hocaların cin çıkarma merasimi gibi, ama tamamen öyle bir şey yok, sadece hastanın kendisinin farkına varması için yapılan şeyler bunlar.
1 Adet ayna (hastanın kendisini vücuduyla görebilecek boyutta.) odaya loş ortam sağlayacak kadar mum, bir adet boş kağıt, büyük bir kalem, zencefil otu (kokusu için) 1 tas kaynar su kolonya ve yünlü bez.
Her neyse ben bu eşyaları içeriye dizerken Gülçin uyanmış beni izliyordu kaymış olan gözleriyle...
Her şey yerli yerindeydi aynayı tam karşısına aldım, ilk önce ellerini ve yüzünü yine kaynar olan suyla yıkadım, kolonya onu ferahlatacaktır.
Ardından eline resim kağıdını verdim biraz zar zor tuttu, aynaya bakmasını söyledim.. Hiç konuşmuyor dediklerimi harfi harfine yapıyordu..
Ardından ne görüyorsan çiz dedim.. İlkte elini bile kıpırdatmadı, bir daha bağırdım "ÇiZZ" bu sefer bir şeyler karalamaya başladı..
O karaladıkça sanki mumların yönü değişiyordu, içeride rüzgar olmanın mümkünati yok halbuki..
Çizdiği resim arttıkça mumlar teker teker sönüyordu. Son noktayı koymuş olacakki mumların hepsi söndü ve aynanın çatlama sesini duydum..
Hemen kendimi dışarıya attım Gülçin'i almadan.. Kendime gelmem gerekiyordu, demin yaşadıklarımın anlamı yoktu çünkü..
İçeri tekrardan girdim.. Işıkları açtım, mumlar hala yanıyordu. Şaşırmıştım, daha demin kapkaranlık odada duran bendim, aynaya baktım çatlaktı, evet çatlaktı ama çatlak gibi durmuyordu...
Üzerinde "Murab" yazıyordu aynanın, Gülçin yazmıştır dedim ama elleri bağlıydı, yazdığı resme yaklaştım almak için birden bana dikti o gözlerini...
O anı anlatamam; o kadar hasta, o kadar vaka o kadar olay.. hiçbirinde yaşamamıştım o korkuyu, çok büyüktü...
Ben ona baktıkça; anılarım, gördüğüm kabuslar, yaşadığım korku dolu anlarım gözümün önünden geçiyordu bir film şeridi gibi.
Tokat attım Gülçin'e, gülmeye başladı, kahkahalar atıyordu.
Çizdiği resmi aldım, anlamsız saçma bir resme benziyordu, karaladı herhalde deyip çöpe attım...
Ardından içeri annesi ile Ebrar girdi, korktuklarını söylediler, aşağının camlarının patladığını ne olduğunu sordular.
Cevap veremedim, bunun mantıklı bir açıklaması yoktu çünkü, bir şeyler uydurdum..
"Cereyan yapmıştır, önemli bir şey yok. Bu arada Gülçin'i iyileştireceğim, yarın bir daha buraya getirin" dedim.
Açtık koltuğun kilitlerini, çok sakindi yorulmuştu kız haliyle, evine ben götürmek istedim, hem kadına zahmet olurdu hem de evlerinin yolunu öğrenmem benim içinde iyi olur diye düşünmüştüm.
Ebrar'ı ofiste bıraktım, daha sonra arkaya oturttum bunları, yolda iki üç aksilik yapsa da pek problem olmadı benim için...
Evleri biraz uzak kalıyordu, bir ova gibi bir yerde çiftlikleri vardı. Gittik bıraktım, yemek yemem için ısrar etti annesi.
Bu arada annesinin adı "Nurdan"...
Hayır dedim, çünkü Ebrar tek başına oradaydı, havada hafiften kararıyor ve yağmur yağıyordu.
Babaları yoktu, ölmüş trafik kazasında 2 sene önce. Zaten Gülçin ile iyi anlaşamıyormuş babası bunu hep dövüyormuş, içkici ayyaşın tekiymiş anlayacağınız. Bende içimden "iyi olmuş" dedim.
Sonra başladım tekrardan ofise gitmeye, giderken eşim aradı, nerede kaldığımı yemeğin hazır olduğunu söyledi, birazdan geleceğimi belirtip ofise gitmeye devam ettim.
Ofisin dışına geldiğimde yerde kan izleri vardı, kapıya girince biraz daha artmaya başladı, üst kata çıkıyordu kan izleri..
"Ebrar, Ebrar neredesin? " dedim..
Oraya tek başına girmeye açıkçası götüm yemedi. Polisi aradım şüpheli bir durum var diye...
Ben polisi beklerden üst katın camından Ebrar bana baktı, bir ara göz teması kurduk resmen 2-3 dakika ama sadece göz teması..
Bir süre sonra elimle gel işareti yaptım ne olduğunu falan sordum, sadece öyle dikiliyordu, çok geçmeden polis geldi zaten..
O hala camda bana bakıyordu, polislerle vakit kaybetmeden üst kata çıktık.