Verdiği adres biraz uzaktı, oraya gidene kadar tek kelime etmedik Ebrar ile..
Evin kapısının önünde biri duruyordu. Hocanın nerede olduğunu sordum, cevap vermedi. Eliyle içeriyi gösterdi.
2. Kata çıktık; Ebrar ile bütün odalara baktık. En sonunda Hoca, Gülçin ve annesi bir yerde oturmuşlardı. Hoca bir şeyler söylüyordu...
Gittiğim gibi tuttum Gülçin'in elinden "Yürüyün gidiyoruz buradan, hurafelere yedirecek para yok sizde çabuk" dedim.
"Evladım bırak da bu işi ehli kişiler yapsın" dedi Annesi.
"Ne ehli kişisi teyze, sen değil miydin dermanıma çare yok diyen"
"Öyle ama.." Derken hoca girdi araya
"Bak evladım ben bu işi ne para için yaparım ne de çıkar, benim amacın insanları rahata kovuşturmaktır" dedi.
"Bir yürü git şuradan hoca" dedim hocaya bakarak.
Hiç bir şey demedi bana...
Ardından Gülçin'i kaldırayım falan derken çantam yere düştü ve yığıldı bütün evraklar, artık şans mı dersiniz tesadüf mü bilmem, ama Gülçin'in çizdiği resimde hocanın önüne uçtu..
Hoca gözlerini ovuşturup resme baktı, biraz düşündükten sonra acele bir şekilde onu yakmak istedi.
"Bırakın o resmi yakmayın, ben sizin işinize karışıyor muyum?" Dedim
Bunun ne olduğunu biliyor musun sen?" diye sordu.
"Neymiş bu, sadece basit bir resim?" dedim.
"Bu resim, Zuzula kabilesinden "Murab" isimli bir cin.. Bu resmi Gülçin çizdi değil mi" dedi.
İlkte şaşırdım, bu hoca denen şahıs "Murab"ı nereden biliyordu ki, ardından bir soru daha sordu.
"Hiç sizin veya sizin ailenizden biri, küçük tatlı bir kız çocuğu gördü mü?" Dedi.
Şaşkınlığım dahada artmıştı. "Evet" dedim.
Bir kağıt bulmuştum ya hani Gülçin'in babasının tabutunun üzerinde, onuda çıkarıp uzattım..
"Subhanallah, ne yapmış bu böyle" Dedi, ilk defa bu kadar kızdığı gördüm.
"Ne oldu" dedim..
Korkak gözlerle bana baktı hoca... Ardından Gülçin ve annesine..
"Senin kocan, kızını şerlilere satmış" dedi.
"Ne diyorsun sen hoca, destur ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu kızım o benim" dedi annesi.
"Maddi satmaktan bahsetmiyorum bacım ben... Bu anlaşma insan ile cinniler ( cannlar ) arasındadır... Son zamanlarda malınızda artış veyahut zenginliğiniz oldu mu" diye sordu hoca.
"Tövbeler olsun" dedi Gülçin'in annesi... "Kocam ölmeden önce çiftlik evi aldı bize, hep bana altın, mücevher getirir" dedi.
Ben söze girdim aradan.. "Senin yalan atmadığını nereden bilecez, düzenbaz çok bu devirde.." dedim.
Hoca biraz düşündükten sonra, "Şu pencereden dışarıya bak" dedi...
Baktım, her yerde insan olduklarını seçemediğim kişiler vardı. Bir sürüydü, ellerin ayaklarım boşaldı..
"Bu insanlar neden burada hoca" dedim. Bir şey demedi.
Birde Ebrar'ı işaret ederek sen de bak kızım dedi.
Ebrar da baktım pencereden dışarı ve bir şey göremediğini söyledi.
Hoca bana dönüp "Oğlum kendini koru o şerlilerden, Muhakkak onlardan birini öldürmüşsün, onlarda artık sana düşman olmuşlar. Sana görünmeye başlayacaklar" dedi.
Korkudan gözlerim kararıyordu, karnımda tarifsiz bir sancı başladı.
"Ben.. Ben bilerek bir şey yapmadım. Allah'ını seversen kurtar beni'' dedim hocaya.
Allah'a inanmayan ben, Allah'ı arıyordum, Allah sevgisinden bahsediyordum.
"Ben onlara inanmıyorum hoca, yalan söylüyorsun" deyip etrafa saldırdım. Delirmiş miydim ben acaba...
Ardından bir su getirdi hoca içmem için. Suyu içinde biraz sakinleştim.
Hoca, "Bak evladım, şüphesiz Allah vardır, Cinlerde vardı. Cinlerin Şerrinden Allah'a sığınmalıyız. Allah'a sığınan İnsan'a Cinler bir şey yapamaz. Dedi.
Hocam dışarıdaki şerliler eve girerler mi dedim. ''Onlar bu eve giremezler." dedi.
"Pekim hocam Gülçin ne olacak." dedim.
"Ya onlar Gülçin'i alacak ya biz onları. Murab'ı almak için bekliyorlar" dışarıda.
"Peki şimdi ne yapacağız hocam, Murab'ı nereden bulupta verecez onlara" dedim.
Bekle dedi. "Onu kusturup cinninin ölüsünü almamız lazım. Sen ve sen çık" dedi Ebrar ile Gülçin'in annesine.
Bir bardak aldı, içine bazı şeyler koyup okudu. Birde Gülçin'in dilini kanattı, kanı bardağa koyup Gülçin'e içirdi. Gülçin öyle bir kustu ki; sanarsınız ki midesi dışarı çıktı.
Boğazından köpek yavrusu gibi bir şey çıktı. Hoca "Ez min şu hev zebbaru Murab" deyip camdan aşağı atmasıyla şerrlilerin bağırması bir oldu.
Çok kötü bir sesleri vardı, sanki kulaklarımızın zarı patlayacaktı..
Sesler biraz devam ettikten sonra kesildi. Ebrar ile Gülçin'in annesi girdi içeri, onlarda çok korkmuştu. Olanları anlattı hoca... Gülçin yerde ölü gibi yatıyordu.
Aklıma Nazan geldi, Nazan'ı aramam gerekiyordu onların sesini duymaya ihtiyacım vardı.
Sarıldım telefona bastım tuşlara... Açmıyordu, cevap vermiyordu...
Ya Nazan'a bir şey olursa ben ne yapardım. Bu evden çıkmam oraya gitmem lazımdı, bekleyecek zamanım yoktu.
Hocam, eşim telefonumu açmadı, başına bir şey mi geldi merak ediyorum. Eve gitmek istiyorum dedim.
Gitme oğlum, çıktığın gibi ölürsün dedi. "En azından yarına kadar burada dur" diye tembihledi.
Aklım evdeydi, sürekli Nazan'ı Zeynep'i Mine'yi düşünüyordum. Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Çok yorgun kalmış olacam ki uyuya kalmışım ve bir rüya gördüm...