Arabaya atlayıp yola koyulduk. Saat bayağı geç olmuştu. Berkay hiç konuşmadı yol boyu. Sadece bir kâğıt parçası uzattı bana; Bu kâğıdı, bu işten kurtulunca okursun dedi.
Tamam bile demeden cebime koydum kağıdı. Stresten dolayı neyin nesi diye sormadım bile.
Köye yaklaştıkça yol iyice bozulmuştu, artık toprak yolda ilerliyorduk.
Nihayet köyün içine geldik, küçük bir camisi vardı, ama çok eskiydi, ışıkları yanmıyordu.
Aslına bakarsanız cami olduğu bile anlaşılmıyordu nerdeyse, çok bakımsızdı, sadece çok ufak bir minaresi olduğu için cami demiştim.
Birkaç kişi köyün meydanında, sandalyede oturmuş, konuşmadan duruyordu. Kahve desem kahve değildi, öyle bildiğin meydanda put gibi oturuyorlardı.
Arabadan inip, yanlarına gittik, .... Hocanın evini gösterir misiniz dedim. Karşımdaki ağzını açmadan, eliyle birkaç yüz metre uzaktaki tepeyi gösterdi. Garip bir köydü hiç şüphesiz, tamam saol dayı dedim. Ama cevap bile vermedi.
Hadi gel Berkay dedim, yürüyerek gidelim.
Yolda yürürken başka bir şey daha dikkatimi çekmişti; Köyde hiç araba yoktu, sokaktaki hayvanlardan başka köyde bir hareket de yoktu.
Tepedeki hocanım evine vardık Berkayla birlikte, ben çaldım kapıyı, bir kaç saniye sonra kapıyı hoca olduğunu tahmin ettiğim kişi açtı.
Sakalları uzun, ama genç sayılabilecek birisiydi.
Buyurun, ne için gelmiştiniz dedi.
Önce selam verdik. Hocam, başımda bir bela var, ancak sizin bunu çözebileceğinizi söylediler dedim. Ben bunları söylerken bana doğru değil, Berkaya doğru bakıyordu.
Kapıda beklemeyin, içeride konuşalım, buyurun dedi ve geçtik içeriye.
Oturun evladım dedi, kapının açıldığı odaya girdiğimizde.
Odada karşılıklı iki çekyat vardı zaten, Berkayla ben birisine oturduk, hoca da tam karşımızdaki diğer çekyata oturdu.
Burayı, bu evi size kim tarif etti, herhangi bir sıra dışılık gördünüz mü dedi.
Köyün meydanında oturan iki yaşlı adam vardı, lakin konuşmadılar hiç, elleriyle işaret ettiler bu evi, öyle bulduk burayı dedim.
Anladım anlamında başını salladı, daha sonra anlat derdini dedi. Tek kelam atlamadan başımdan geçenleri anlattım.
Hoca sessizce dinledi sadece. Ben anlatmayı bitirince vaktimiz yok, acele edeceğiz dedi.
İçeri odaya geçti hoca, o sırada Berkaya baktım sakindi, benim içimdeki heyecan ve korku onda yok gibiydi.
Bu sırada hoca tekrar odaya geldi, elinde tam 3 tane mum ve bir kâğıt vardı. Bize doğru döndü, perdeleri kapatın ve ışığı söndürün, daha sonra yere diz çökerek oturun dedi.
Hemen dediğini yaptık, bütün perdeleri ve ışığı da kapattık. Zaten ayın olmadığı bir geceydi, perdelerde kapatılınca iyice zifiri karanlık içinde kalmıştık; Taa ki hoca mumları teker teker yakmaya başlayıncaya kadar.
Artık odada 3 mumun verdiği cılız ışık vardı, mumların alevlerinin hareketiyle duvardaki gölgelerde hareket ediyor gibiydi.
Hoca elindeki kâğıdı 3 parça haline getirip, hepimizin önüne dizdiği mumlardan, 3 kâğıdı ayrı ayrı yaktı. Yaktığı kâğıtlar önce kırmızı, sonra mavi bir alev alarak yanıyor ve dumanları odayı kaplıyordu.
Üç mumun alevinde de kağıdı yaktıktan sonra, hoca başını öne eğdi mırıldanarak bir şeyler okumaya başladı. Daha sonra sesi yükseldi ve şöyle diyordu 'm.. ene v... ente ya nar'
Üç defa bu sözü yüksek sesle tekrarladı.
Odayı, o küçük kâğıtlardan çıktığına inanamayacağınız bir duman kaplamıştı. Hoca sözlerini bitirmişti, yüzünü yerden kaldırmıştı, ama bana bakmıyordu, Berkay'a bakıyordu.
Kimsin dedi ona bakarak. Berkay'ın yüzü yere eğikti, o şekilde duruyordu.
Hoca tekrar sordu kimsin sen, fakat cevap yok.
Tekrar sordu kimsin diye. Bu sefer cevap verdi Berkay 'ben vesnan kabilesinden, deybac afif oğlu deneheş'... Ses değişikti, Berkey'ın sesi değildi, fakat konuşan oydu.
Hoca sordu, bu ademoğlundan ne istiyorsun, neden ona bulaştın.
Kin ve nefret, intikam için dedi.
Neyin intikamı ey kâfir, dedi hoca.
Sevdiği kızı elinden alınan Berkay'ın intikamı, dedi Berkay.
Sevdiği kız mı, Berkay'ın sevdiğini nasıl alabilirdim elinden, en yakın arkadaşıma bunu nasıl yapabilirdim ki, yapamazdım bunu.
Yoksa onun evine atıp bir şeyler yaşadığım kızlardan birini mi seviyordu Berkay. E, bunu bana söyleseydi ben hiç o kıza elimi sürer miydim?
Neden söylememişti bana, başıma gelen musallatın sebebi bu muydu? Her şey Berkay'ın bana kin beslemesi yüzünden mi başlamıştı. Ninemin ölümüyle hiçbir alakası yok muydu?
Karşımda oturan hocaya baktım aklımda bu düşünceler varken, gördüğüm manzarayla aklımı yitirecektim, sadece Allah'ım bana yardım et diyebildim!
***
3 gün sonra kendime geldiğimde terk edilmiş harabe bir evdeydim, o köy bomboştu, kimse yaşamıyordu. Berkay'ı aradı gözlerim, ama yoktu. Kayboldu dedi herkes, jandarma bulamadı.
Berkay'ın da bana anlattığı Arıcı Mustafa gibi delirdi de dediler, kayboldu da, öldü de, ama ben onlara karışıp çığlıklar içinde yitip gittiğini biliyorum. Kimse bana inanmasa da...
Hoca sandığım varlığın ne olduğunu asla bilemeyeceğim belki, ama sureti asla aklımdan çıkmayacak!
SON
Okuduğunuz için teşekkürler.
18_murat_18
***
Berkayın bıraktığı not:
Yaşadığın her şeyin sebebi benim. Gördüğün çarşaflı kadınlar, sadece sana görünen cinlerdi. Her şey normaldi, fakat sana anormal geliyordu.
Ninenin evi hiç dağılmadı, ama sen dağıldı olarak gördün.
Gizliden sevdiğim kızı, benim yatağımda kirlettin. Orosbu olduğunu bilsem, sevmezdim ya. Ama sevmiştim bir kere.
Sana falcı kadın büyü yaptı, sonra benim isteğimle büyüyü kaldırmak istedik, ama olmadı. Oda seni hoca ve insan sandığın, bu Müslüman cine gönderdi.
İnşallah kurtulursun, fakat benim kurtuluşum yokmuş, falcı kadın öyle dedi.
Bana hakkını helal et, ama sende artık bu tür şerefsizlikleri yapma.