Gittiğimiz evde kiminle ve ne ile karşılaşacağımız hakkında hiç bir fikrim yoktu. Dinleyeceğimiz hikâyelerin ne kadarı doğru ve ne kadar beni etkileyecekti, bilmiyordum.
Ben kafamda bunları düşünürken Alper kolumdan tuttu ve kulağıma yaklaşıp; Nereye gidiyoruz kardeşim... Dedi.
Bende onun kulağına, ''Kemal amcanın dün anlattığı kişi var ya, işte onun yanına gidiyoruz,'' dedim.
Bu ev, köyün biraz yukarısında, tek katlı bir evdi. Dış sıvaları dökülmüş, harabeyi andıran bir yerdi.
Kemal amca kapıyı tıklattı önce, sonrada seslenmeye başladım. Cebrail evde misin?
Amcanın adı Cebrail'di anladığım kadarıyla, ya da lakabı bu muydu bilmiyorum. Ama ismi çok garibime gitmişti, daha önce hiç duymamıştı bu adı. Yani insana konulmuş şekliyle.
Biraz bekledikten sonra yine tıklattı kapıyı Kemal amca, daha şiddeti vuruyor ve daha yüksek ses ile sesleniyordu. Cebrail evde misin?
Üçüncü uğraşın sonunda anladık ki, Cebrail amca evde yoktu. Herhalde yine oduna gitmiş olmalı diyerek bir şeyler mırıldandı içinden Kemal amca.
Biraz beklesek gelmez mi Kemal amca dedim, Kemal amcaya dönerek.
Sanmıyorum evladım, Cebrail ayda bir ormanda gider ve hava kararmadan da gelmez dedi.
Korkmaz mı ormanda akşam vakti, diye sordum.
Hayır evladım korkmaz. Hatta bizim gündüz bile giremediğimiz, sarıçam ormanlarına gider odun yapmaya dedi.
Bu sarıçam ormanları, Karakadı köyünün sınırıyla başlayan ormanlar değil mi dedim.
Evet, tam orası dedi.
Ee, nasıl oluyor da siz gündüz giremezken o gece bile giriyor, odun yapıyor da hiç korkmuyor dedim.
''Korkmaz evladım. Onda, bizde olmayan bir şeyler var. Fakat bu zamana kadar, onu neyin koruduğunu, karnını nasıl doyurduğunu yahut ne ile geçindiğini hiç bilmiyoruz. Anlayacağınız, saklı bir kutudur Cebrail amcanız.'' diye cevap verdi.
Evin önünden ayrılıp, köy meydanına doğru yürümeye başladık.
Alper konuşmaya başladı; Kemal amca, bize Cebrail amcayı anlatır mısın? Bu köylü değil demiştiniz. Nasıl geldi bu köye, herkes ölmüşken o nasıl ölmekten kurtulabilmiş.
Kemal amca anlatmaya başladı. Evet Karakadı köyündeki herkes öldü, fakat tek hayatta kalabilen Cebrail sadece.
Elli sene önce, Cebrail 10 yaşlarındayken, bizim köylü yaşlı ve tek yaşayan bir nine yanına almış. Annesi, Babası ve kardeşleri dahil tüm köylü ölmüş, ama o nasıl hayat kalabilmiş bilmiyoruz.
Önceleri, yani Karakadı köyü kapanmadan önce, bizim köyden oraya giden gelen olurdu. Ben bile küçükken gitmiştim.
O bahsettiğim teyzede son köye gidenlerden birisi. En son gittiğinde köyde kimse kalmamış, sadece Cebrail yarı baygın bir şekilde köyün ortasında yapayalnız duruyormuş, ne annesi ve babası, nede başkası... Kimse yokmuş köyde...
Cebrail'i sırtladığı gibi getirmiş köye ve kimsesizde olduğunda evladı gibi sevmiş.
Oda fazla yaşamamış zaten. Cebrail, 15 yaşından beri yapayalnız, o gördüğünüz evde yaşıyor.
Kemal amcanın anlattıkları çok heyecan verici ve bir o kadarda hüzünlüydü. Fakat hocalarımızın, hemen toplanın, gidiyoruz sesiyle, sohbet yarıda kesilmişti.
Hadi çocuklar geç kalmayın, hocanız çağırıyor sizi dedi Kemal amca.
Kemal amca biraz daha anlat lütfen dedim. Ama hocaların ısrarla bağırmasından dolayı sohbetimiz en heyecanlı yerinde yarıda kalmıştı.
Herkes toplanmış çadırlarını söküyorlardı. Bizde hemen Alper'le beraber çadırımızı söküp çantasına koyduk. Herkes hazır bir vaziyette sıraya girdik.
Rehberimiz İlhan abi; Gençler artık hazırsak yola çıkalım. Dağın biraz daha yüksek bölümünde bir düzlük var, bu geceyi de orada geçireceğiz. Yol üzerinde mağaralar ve şelaleler var, onları göreceğiz, diyerek bizi şevke getiriyordu.
Cebrail amcayla tanışmadan, ondan hayat hikayesini dinlemeden bu köyden ayrılmak istemiyordum. Fakat bu köydeki süremiz bitmişti. Zaten gezinin bitmesine de 2 gün kalmıştı.
İstemeye istemeye gurubu takip etmeye başladım. Önde rehber ve öğretmenler, ortada diğer öğrenciler, en sonda da ikimiz, Alper ve ben yürüyorduk.
Bu köyden ayrılıyorduk, ama bir şekilde yine bu köye gelecektim. Belki Cebrail amcayı görüp, belki de karakadı köyüne girecektim.
Kim bilir...