Geç saatlere kadar oturduk yanan ateşin etrafında. Hatta Musa ve Alperende gitti yanımızdan ve Aliyle ben başbaşa kaldım.
Ali, oturduğumuz süre zarfında pek bir şey konuşmadı. Normalde konuşmayı seven bir insandı, ama o gece susmayı tercih ediyordu.
''Ali'' dedim. ''Neyin var, bir şeye canın mı sıkıldı, yoksa bu günkü olay mı etkiledi seni.''
Bilmiyorum. Herhalde çok etkiledi beni. Oraya çeken, köye girmemi isteyen bir güç var. Ama gireceğim, beni çeken neymiş görmek istiyorum, dedi.
Son kelimesini söyledikten sonra yerinden kalktı, biraz gittikten sonra durup bana doğru döndü. Yarın benimle gelecek misin?
''Hayır, o yere gitmek istemiyorum'' demek isterdim. Fakat onu da yalnız bırakamazdım. Tamam diyebildim çaresizde. ''Tamam, gidelim kardeşim''
Ali çadırına girmişti. Bende cılız yanmaya devam eden ateşi söndürüp çadırıma girdim. Alperenin horlama sesinde bir türlü uyuyamıyordum. Bir ara horlamayı kesti, bende o anda uykuya daldım.
***
Belli bir zaman geçtikten sonra, Alperenin sesine uyandım. Yerinden sessizce kalkıyordu. Nereye gidiyorsun dedim. Ama cevap vermedi.
Çadırdan çıkıp uzaklaştıktan sonra arkasından takip ettim. Yine o sadece yürüyor, ama ben ona koşarak yetişemiyordum.
Geçen gördüğüm rüyanın aynısıydı. Fakat bu sefer gerçekti.
Düzlüğün ucuna, yani Karakadı köyüne bakan yamacın ucuna kadar gitti. Birkaç saniye bekledikten sonra aşağı doğru yürümeye başladı.
Yürüyor, ama hiç düşmüyordu. Ben onu takip ediyorum, fakat iki adım atmadan düşüyordum.
Yamaçtan aşağı inince durdu yine, bir kaç saniye bekledikten sonra, yürümeyen başladı. Tam orman sınırına girecekken kolundan tuttum. Nereye gidiyorsun lan sen dedim.
Arkasını dönmesiyle, korkum ve heyecanım tavan yapmıştı. ''Ali sen miydin?''
Arkasından koşup, takip ettiğin kişi Alperen değil, Aliydi. Lakin çıkarken görmüştüm, çadırdan Alperen çıkmıştı.
Yaşadığım bunca olaydan sonra bunları düşünemezdim. ''Nereye gidiyorsun kardeşim. Sabah olsun beraber gideriz. Şimdi her yer karanlık yolumuzu hiç bulamayız'' dedim.
Şimdi gitmemiz lazım, sabah onlar burada olmaz, dedi. Kim onlar dedim. ''İsran'' dedi.
İsran kim dedim. Cevap vermedi.
Ormana girmemize 10-15 metre kalmıştı. Ağaçların dallarında siyah siyah yaratıklar; Kök diplerinde, bizleri gözleyen ve ateş gibi yanan, binlerce çift göz belirmeye başladı.
Bak geldiler dedi Ali. Dedeme olan kinlerini benden alacaklar.
Ne dedesi, neyden bahsediyorsun sen dedim. Ama ben bunları söylerken, Ali çoktan ormanın içine girmiş ve gözden kaybolmuştu.
***
Gözlerimi açtığımda, karşımda Alperen vardı ve deliksiz uyuyordu. Hayatı boyunca pek rüya görmeyen ben, iki günde bir rüya görür olmuştum.
Rüya içinde rüya görmüştüm sanki; Rüyadayken, gördüğüm rüyayı, iki gün önce gördüğüm rüyaya benzetmiştim. Evet, birbirine benziyordu.
Gördüğüm kabustan dolayı terlemiş ve sırılsıklam olmuştum. Çadırın içinde bunaltıcı bir hava vardı. Biraz sakinlemek ve ferahlamak için dışarı çıktım. Çadırın yanındaki çantamdan suyu çıkarıp, iki yudum su içtim.
Yatmadan önce söndürdüğüm ateş yine yanıyordu. Başında bir kişi, tek başına ateşe dönmüş, bir şeyler fısıldıyor ve ileri geri sallanıyordu.
Bu kişi Aliden başkası değildi. Önünü ateşe dönmüş, bir şeyler fısıldıyordu. Gördüğüm rüyanın etkisinden olacak ki, yanına gidemedim. Geri çadıra girerken bana seslendi. Kardeşim buraya gelir misin?
Arkasını bana dönük olmasına rağmen beni görmüştü. Geliyorum kardeşim diyerek yanına gittim.
Gözleri kızarıktı ve bu kızarık gözlerden yaşlar akıyordu.
Neyin var, ne oldu kardeşim dedim. Sustu bir şey demeden bekledi. Yarın benimle geleceksin değil mi dedi.
''Evet geleceğim'' dedim.
Sonra biraz oturup çadırlara geçtik. Sabahın olmasına az kalmıştı ve biz sabah olunca o köye gidecektik.